31 Ocak 2006

Adı Taylan Olanların Esmer ve Yavşak Olması


geldiğimiz yerin en sevilen başlıklarından biridir bu.. ve verification tahinpekmez'e nasip oldu a dostlar.. bu fotoğraf, bizzat tarafımdan cumartesi günü zirveye gideriken çekilmiştir.. fazla söze gerek yok, görmek inanmaktır..

hayatta gerçekten tanımış olduğum tek taylan'ı (abi) tenzih ederim, nur içinde yatsın..


ps: "gaylerin nicklerinin t harfiyle başlaması geleneği" konusu da, tarator baba ve teeg lööv kardeşimi tenzih ederek bir ara ele alacağım.. tenzihler hariç, asker dönüşü kimi t nickli arkadaşları ne radde hatırlattı bu `taylan` kardeşimiz be, ohha yani, bukadar olur (ahahahahahahahahah)..

Şeytan Azapta Gerek


Bakınız sevgili blog sakinleri. Bu Freko ayusunun amacı hiçbir vakit üzüm yemek olmamıştır. Bilakis bağcıyla sinkaf gayesi güderek araziye iner, muvaffak olana kadar da çirkef ağlarını örer. Şimdi diyeceksiniz ki "Vre Agatho, senin akraba taifen şarapçılıkla mı, şıracılıkla mı geçinir ki bu kelamları edersin?!"... Hakkınız var. Böyle iddialarda bulunurken delil sunmak lazım gelir. E buyrunuz, yukarıdaki fotoğraf Anathema konserinde çekilmiş. Biz rocksever kişiler olarak, müziğin icra edildiği sahneye odaklanmışken bakınız Freko nasıl da objektife sırıtıyor. Çünkü müzikle, gösteriyle zerre kadar ilgisi yok. Peki niçin gelmiş bu konsere? Tabii ki ben kendisine "Anathema'yı en çok genç kızlar seviyor" deme gafletinde bulunduğum için... Şuna bakın! Kendine bir kurban bulmak için nasıl da çırpınıyor. Fotoğraf makinesi bile sabitleyememiş deyyuzun 360 derece dönen kellesini. Ama bu sayede Freko ilk defa bir fotoğrafında yakışıklı çıkmış doğrusu.

Kıssadan hisse, bu blogların, tahin pekmezlerin masum bir amacı olduğunu düşünüyorsanız, sizi bu gaflet uykusundan uyandırmak isterim. Yoksa bir bakmışsınız ki bir villa partisindeki saf kız (bkz: Neslihan Acar) gibi saten çarşaflara dolanmışsınız, ağzınıza viski dökülmüş, kulağınıza cigara üflenmiş... Gençliğinize yazık.


Ailenizin Bozacısı Agatho

Nescafe 3'u 1 arada icerken 3'un 1'ni almak

Nescafe 3'u 1 arada icen genclerin reklamlarini imrenerek seyrediyoz..
Bi bakiyoz ki kahveyi icmeye calisirken arka masada 5'li takilan 5 abla'dan biri gelip nescafe'nin kokusuna tav olup 2 tane taze dusmus abazayi gorucuye davet ediyor..
Bu mudur abi simdi mevzu..bu kadar basit di mi ..
Hemde kizlar adamlari kahve'ye cagiriyolar..
vay be...azina edim amerikada bile bu kadar yokken bu memlekette .
peh..
hemde peh..
Valla bravo
Bi de blog'da bi yigin insan varken konusanin az olmasi da üzücü...

Hey You'nun solosu..

evvet blog milletinin insanları, sıradaki parçayı da kardeş hazretleri için çalıyoruz.. gene 2003 rekoltesi bir çalışma, eskileri yadederekten..


hey you nun solosu (#3202661, 08.08.2003 10:10:16)

giriş:

bu entrynin hazırlık aşamasında gerekli medyanın düzenlenmesi çalışmaları yapılmış, aylardır sallanmakta olan playlistler oluşturulmuş, dinleme için en iyi hoparlör, kulaklık ortamları test edilmiş ve equalizer ayarları yapılmış; öncesinde rock müziğe hazırlık oluşturması için metallica parçaları ile bünye iyice ısıtılmış, pink floyd - the wall eseri hem albüm hem konser versiyonlarından birer tur dinlenerek tam anlamıyla psikopata bağlanmış, böylelikle kardeşin ısmarladığı entryi yazabilecek kapasiteye ulaşılmıştır; en azından öyle umuyorum (ya settar)..

olmazsa olmazlar:

bu soloyu layıkıyla atacak adamın öncelikle grantchester doğumlu olması, gitardan anladığı kadar piyanodan da hazzetmesi, adının david soyadının gilmour olması gerekir, bu bir..

dinleyecek adamın da hastalık ve rahatsızlık hatta manyaklık derecesinde floydian ve anasına sövseler he deyip geçecek fakat pink floydu eleştirene teklifsiz kafayı indirebilecek enteresanlıkta bir kişiliğe sahip olması şarttır, bu iki..

üçüncü olarak da solo yorumlayacak bir kimseyi düşünmek bile istemiyorum; böyle birkaç kişi tanıdım, o ayrı..

tema:

mevzuyu bilmeyene sanırım artık kız verilmiyor bu devirde.. pinky psikopata bağlamış bir gençtir.. anaydan babaydan yardan ayrı konmuştur, cigaranın külünü on santim uzatabilen bir kimse olmuş pırıl pırıl çıkmıştır meydanlara.. “ulan allahsız medeniyet” demiştir bir gün, “sen bende huzur bırakmadın, ben de senin aklını almazsam şerefsizim!”.. almasına almıştır istediğini, ama ingilizle birinci elden alıp veremediği olmayan bir gariban türk gencine yazık etmiştir, kendi yoluna duçar ederekten..

almış eline kalın telliyi, yanına arkadaşlarını, öyle bir albüm etmiştir ki, hala hergün bir yerlerde on-onbeş bin kopya satılmaktadır.. kaldı ki, bu satırın yazarı, artık keriz damgasını yiyeceğini bile bile hala birkaç senede bir değişik bir medya türünde bu eseri edinmekte, fazla the wall göz çıkarmaz deyip kendini avutmaktadır.. hal böyleyken, pink floyd ve arkadaşları “bir de film yapalım buna, yönetmeni de alan parker olsun, iyice anuna koyalım ortalığın” istemişler, gel gör ki o koca filmde ne hikmetse bir buna bir de the show must go ona uygun sekans bulamamışlar, seyirciyi bu caanım notaların saniyede 24 kare esasıyla gözlerinin önünden geçmesine taş koymuşlardır.. vardır bir bildikleri deyip ses etmiyoruz, bize düşmez.. hoş, daha sonra dvd versiyonuna film görüntülerinden bir klip uydurup hey youyu akuple etmişlerdir, o da ayrı konu..

sadede gelelim:

parçamız, the wall albümünün ikinci plağının a1’i olup piyasada ballad tadı kokan nadide pink floyd parçalarındandır.. öyle ki, millet utanmadan tek kol yanda slow dans eder, yiyişir kuytu köşelerde.. halbuki, bünye yaklaşık 40 dakikadır o güne kadar almadığı frekanslara maruz kalmış, dahilerin dehasına tanık olmuş, müzik adına bildiği her şeyi unutmuş, yeni doğmuş bebek gibi işin do re mi faslına dönmüştür..

pinky kardeşimiz ise doğmuş, büyümüş, babayı gömmüş, okulu yakmış, kız almış, boynuz takmış, dul kalmış, eve karı atmış, karıyı camdan atmış, evin anuna koymuş, balataları sıyırmış kayışı koparmış; müzisyen, ayyaş, uyuşturucu müptelası, vandal bir eleman olmuş çıkmıştır artık bu kahpe üçüncü boyuttan, olaylara beşinci boyuttan bakmaktadır..

tam mezar taşında yazması gerekenler konusunu da bitirmiş (goodbye cruel world) ve dinleyicisini parasının iki bölü üçüyle fındık alabilecek kıvama getirmişken, sözlüğün ilk entrysinde geçen zımbırtı tatlı tatlı dokunmaya başlar güzelim ibaneze..

dave bir yandan, roger bir yandan, rick beri yandan parmakları konuşturmakta, üstüne bir de dave sanki manitaya bağlama çekercesine bir tonla mikrofona hafif hafif fısıldamaktadır:

open your heart, i’m coming home..

tam bu noktada ilk haşin solo sortisi geliverir.. ana temaya uygun bir ritim üzerine duyanları mabetlerine koşturacak bir elektro gitar sesi ufaktan çağıldamaktadır..

solonun esası burada yatmaktadır işte.. rogerın albüm içinde another brick in the wall part 1den beri en esaslı bas notaları bizi parçanın başından beri öylesine sarmalar ki kış gününde kaneviçe yorgan edasıyla, davein notaları sıcaktan börtülmüş durumda yorganın et değmemiş soğuk yerlerinin vücutla buluştuğu anlarda alınan serinlik hissiymişcesine gelmektedir örs, üzengi ve çekiç kemiklerinden östaki borusuna doğru ılgıt ılgıt..

bu ellibeş saniyelik doymuş nota oranı yüksek solo özü, pat diye kesilir ve çaldıklarını cümle içinde kullanırcasına

but it was only fantasy
the wall was too high, as you can see
no matter how he tried he could not break free
and the worms ate into his brain..

sözleri dökülüverir abilerin dilinden, dudağından..

işte toplam ellibeş saniyelik bir hadisenin irdelenmesi silsilesinin ilk halkası böylece bağlanmış oldu veritabanına.. nasıl bir müsliman, fatihanın kırk yorumunu yapıyorsa, bir floydianın da hey you nun solosuna kırk yorum getirmesinden doğal bir şey olamaz, kaldı otuzdokuz..

ez cümle:

together we stand, divided we fall; selametle..

30 Ocak 2006

Nick Mason'un Koleksiyon Fetişi

Belki bilen vardır belki yoktur..Müzik Starlarının oto tutkusu görülmeye ve işitmeye hatta imrenilmeye varan durumları vardır..
Muhtemelen bu akımın ilk marazı da Elvis Presley'dir (sanıyorum)
Lakin belli başlı müzisyenlerin de ilerki dönemlerde bu metal tekerlek canavarlarına olan fetişleri epey bir yazılır çizilir oldu.
Bizdeki fetiş koleksiyoncu da Cem Yılmaz'dı.Gerçi mastürbasyondan mütevellit olan koleksiyoner değil kullanıp oto değiştirip galericilerin beleş araba reklamını yapan bir zat'ı muhterem olmaktan öteye de gidemedi kendisi..Halen de öyle..Yani garajında bi yigin otomobili yok.
Neyse..
Top Gear BBC'de dönem dönem yayınlanan uzun soluklu bir otomobil lifestyle programı bizdeki götten bacakli hangi arabaya binse hepsine süper kesin alin diyen hiyarlarin aksine, en pahali jaguarlara bok atabilen, bir mercedes'e bu nasi bir alman kagnisidir diyebilen böyle japon olur mu lan nedir bu vaziyet diyebilen gayetde taşaklı,esprili ve ne yazikki fazlaca (ingiliz) bir program.

Evet nick mason'la ne ilgisi var ibne hala konuya gelmedin buraya kadar da okuttun ya helal olsun diyenlere de durun bi diyorum.
Şimdi geçen periyod yayinlanan bir programda Jeremy Clarkson (yapimci ve bas sürücü)
önümüze bir Ferrari Enzo çıkarttı.Nefes kesici süper kirmizi bir fetiş objesi (benim için öyle)Kaldi ki bu enzo denen ufaklik yaklasik 650,000 Euro'ya satiliyor..(yurtdisinda)
Nihayetinde enzo'nun agzina sicti,cok da eglenceliydi ve sonunda ortaya cikti ki yaklasik 350 tane imal edilen bu özel oto'nun fabrikadan direk satisi yapilan sahislardan biri de otomobil fetisi olan Pink Floyd'un bateristi Nick Mason amca.
Amca ferrari'nin kendisini zaten model cizilip üretime gecildiginde randevuyla kendisine bu aracin satildigini,zaten de cok da onemli olmadigini araci da ara sira kullandigini fena da olmadigini belirtti..
Olay buydu..
Program sonunda da Ferrari enzo'yu pist'te birakti..sonra alirim dedi selam çaktı.
ve kendi kullandigi helikoptere binip gitti..
bu mudur..evet budur .nokta (.)

Vadaaa,Bonus ve Bankalar ve tüketici sarmali

Kredi karti asgari ödeme sarmali...
alışveriş yapilir ay sonunda asgariden ödenir.
Alisveris yapilmaya devam edilir sonunda bakilir ki sarmala girmissin asgari ödeye ödeye faizler kicina binmis devam ediyosun yolun sonu da karanlik..hatta diyorum ki korku tünelinden beter...
E banka demiyo mu sana vadaaaaaa...bonusss ..kivircik her salata bana bonus u cagristiriyor..
ay puan kazanayim ay cok vadaa verecek..ay o vadalarla türkcell'den süre kazancaz falan filan..ee ...
peki hic dusunuyor muyuz aslinda bu vadalarin,bonuslarin degirmeni nerden geliyo diye..
Biz veriyoruz be..
o odeyemedigimiz,o tamamlayamadigimiz kredi kartlari borclari icin verdigimiz o akillara zarar faizlerle hepimiz aslinda bankalarin vadalarini,bonuslarini,akses puanlarini ve hayatimizi maksimumda yasamayi finanse ediyoruz..
Puandi,vadaydi,bonus bunlar bahane aslinda..banka tüketiciyi daha da sarmala,daha da odenmesi guc durumlara sokuyor..hepimizin toplu halinde kicina daha da cok giriyor..
Bankalar seviniyor..biz var aglamak..vadaaaaaa
Kaba bi hesap yapalim
1 milyar kredi karti borcun olsun...
1000 YTL..bunun icin verecegin faiz yaklasik vergileriyle beraber 75-80 ytl..
ee sen kicini patlatsan 75-80 YTL bonustu,vadaydi kazanamazsin kazanman icin harcaman gereken rakam zaten 5,000-6000 YTL...kampanyaya gore degisse de aci gercek boyle..
hadi canim iyi harcamalar..
ha dersen 5,000 YTL borcun olsa kredi karti faizim ne olur diye..ben söyliyim..180-200 milyondan asagi degil..senelik 2,400 YTL'de toplam faizi tutuyor yani sadece asgariyi odersen 1 sene sonra bankaya borcun oluyor 7,500 YTL civarinda..
şaka gibi...zivanadan cikma bonusu buyrun sizde kalsin...

e abi nerdesiniz yaw

huleyn var ya, tam boole ickili sabahlarin hatirlanilmazliklarini yasattiniz bana seneler sonra; ki en igrendigim seydir... onca isin arasinda bakindim, tek kelime eden olmamis... evet ben de etmedim, cunku kimse ilham perilerimi ayaklandirmadi :) ayrica su `create post` olayini "tekrar" bulana kadar ebemin biyografisini y azdim... o kadar diyorum, anlarsiniz, hepiniz piril piril zeki cocuklarsiniz, "canimm" `:selale tonlamasiyla`

yaw bi ses verin onca eglenmisiz, super bi zirve the jr. gerceklesmis... hayret bi' si'siniz yaw... aaaaa.. insan kendini zkilmis de sona terkedilmis gibi hissediyo.. fcuk buddy mi leyn blog :P (aha da ucuruldum simdi!! - hakkinizi helal ediniz)

Coca Cola ve Cildirmak..

Cocuklugumdan beri hastasiyim cola'nin..bugune kadar dislerim de erimedi..yada ayakkabimi,arabami parlatmadim..
Hatta midem de delinmedi (ne tesadüf)
hayir gayet iyiyim..hatta zararini bile bile diet cola'ya da sardim..evet 1 litre cola'nin icinde lazimsiz miktarda küp şeker olduğunu biliyorum o yüzden..
Önce promosyonel tüketici olduğumu belirteceğim.Hayir cola koleksiyoneri değilim ama azinsanmayacak kadar da gayretliyim promosyon kampanyalari oldu mu hiç affetmem.
En son kapak kampanyasi da illet etti be.evet beles cola aldim mi aldim..
hic mi alt sise cikmadi be..yok anasini satim sadece ust yarisi olan 30 tane kapak var bi tana alt sise cikmadi..oha
tamami sise olan beles kapak cikti bu cikmadi..
cani cehenneme...sinir oldum kil oldum..
aksamin bi yarisi dosendim ben..
o kadar sorun varken takildigim seye de pes dogrusu..ne yazik ki karma puanim bile etkilenmeyecek bu yaziyi sizler okurken..artik sans mi bilemiycem...mxvmefgs

Epitaph

Dünkü zirvenin gayet keyifli olması, konseptin de aslen king crimson olmasından mütevellit, takribi iki yıl önce kastığım bir entarim aklıma geliverdi.. gelenlere teşekkür mahiyetinde olsun, en çok da düzenleyene..


epitaph (#3901804, 19.02.2004 10:26:32)

tam adı “epitaph – including march for no reason and tomorrow and tomorrow” olan, king crimson adlı uhrevi grubun 1969 çıkışlı in the court of the crimson king albümünün ilk yüzünün final parçası.. parça dedik, çünkü belli bir dinleme adedinden sonra yıllarımızı verdiğimiz bu albümün bir konsept taşıdığına karar verdik, ya da artık bizim için bir konsept oldu kendisi.. 192 kbps sampling rate ile bilgisayarınızda toplamı 60 mb yer tutacak albümün cd medyası halinde göbeğini oluşturan bu parça, pink floyd için wi dont niid no eccukeyşın ne ise, king crimson için aynı misyonu taşımıştır, maalesef taşıyacaktır da.. her taddan dem alayım, her bir skin en olmadı adını bileyim misyonuna sahip kitleler, bir dönem radyoları işgal etmiş bu güzelim parçayı bu misyonla donatmış, iyi halt etmiştir.. gel gör ki, pek sayın parçanın hiç de böyle bir taca sahip olmaya ihtiyacı yoktur*.. kendisini besleyen 21st century schidzoid man ve i talk to the wind gibi çook yüksek hazlara hitap eden parçalar ile, kendisini ilk defa plak vasıtasıyla dinleyen bir bünyeye, iğnenin ikinci yüzün ilk cızırtılarını geçip moonchildın ilk notalarını duyasıya afaganlar geçirtmiş, sonrasında patlayan bitmez tükenmez*the court of the crimson king finaline çok iyi hazırlamıştır..

mellotron denilen ve o tarihlerde apollo füzelerinden sonra en büyük keşif olarak kabul edilen cihazın kullanımı had safhada olan eserler sinsilesinin bu etabında, sapasağlam bir hüzün, asırlık bir yalnızlık, dört başı mağmur bir boşvermişlik ve komple bir teslimiyet hakimdir.. greg lake, robert fripp bestesini senfonik bir anlatımla tam bir tezatlık içinde ve genel olarak fısıltı tonunda nakleder, ve biz utanmadan 35 yıl sonra yorumlamaya çalışırız klavyemiz elverdiğince..

dönemin enteresanlığımıdır nedir, burada da vokalde ağırlıklı olan kişinin aynı zamanda bas gitarı da çaldığını görüyoruz.. lead vocal yaparken bas çalmak, dahilere özgü bir iştir, bilen bilir.. velhasılı dönemdaşları pink floydda da roger waters ulusu aynı işi yapmakta, farklı olarak yavaş yavaş syd barrettten mecburen almakta olduğu sancağı sırtlamaya çalışmakta ve bir on sene kadar da mükemmel bir şekilde devam edeceğinin sinyallerini vermektedir..

araya kötü, ama iyi niyetli bir tercümesini sokalım, hem satineye kapak olsun*, hem de parça ile slow dans etmeye çalışan bünyeler tövbe istiğfar etsin, akıllansın..

üzerine peygamberlerin yazdığı duvar
derzlerinden çatlıyor,
ölüm aletleri üzerinde
güneş ışığı pırıl pırıl parıldıyor.
her insan parçalandığında
kabuslar ve hayallerle,
kimse şeref tacı takmayacak
sessizlik çığlıkları boğarken.

kaderin demir kapıları arasında,
zamanın tohumları ekilidir.
ve sulanmıştır zaferleriyle
bilen ve bilinenlerin;
bilgi ölümcül bir dosttur
kimse kuralları koymadığı zaman.
görüyorum, bütün insanlığın kaderi
çılgınların elinde.

karışıklık mezar kitabem olacak.
ben çatlamış ve bozulmuş bir yolda sürünürken
eğer becerebilirsek hepimiz oturabilir ve gülebiliriz.
fakat korkarım ki yarın ağlıyor olacağım,
evet korkarım ki yarın ağlıyor olacağım..

görüldüğü üzere, tam bir karamsarlık, bir “hepimiz öleceğiz!”cilik hakimdir bu pek sevgili eserde.. onun içindir ki bünyemiz kendisini doğrudan emmiş ve bizden sonraki kuşaklara aktarmak üzere dnamıza kod olarak eklemiştir..

son birkaç gündür beni tekrar pençesine almış olan albüm ve özellikle bu parça, hayatta çok önemli adımların atıldığı günlerde ya da esaslı acıların çekildiği vakitlerde, veyahut da her ikisinin kombo yaptığı en nadir durumlarda, beynin derinlerindeki loblarda kendi kendine çalmaya başlar, nota nota, satır satır içine çeker ve olumsuzluk ya da çekilen acı bitene kadar etkisini gösterir.. öyle bir hale gelir ki, en önemli bir toplantının ortasında kendisini “bitwin di ayyyrın geeyts of feyt” şeklinde mırıldanırken buluverir bu kayseri işi gövde.. ne rakı, ne de dost meclisi, bunun etkisinden kolay kolay kurtaramaz.. tek ilacı, alınan tadı tekrar alabilmek ve devamlı hale getirmek, ya da kanayan yaranın iyileşmesini beklemek, iyileşmiyorsa* mümkün olan en yüksek yerden kendini bırakmaktır..

yes i fear tomorrow i’ll be crying..

29 Ocak 2006

Baba


Sanırım ağustos aylarıydı. O zaman sözlükte kendi halimde bir yazardım. Dur bir entry giriyim diye düşünürken dedim ki acaba Baba'nın hakkında şöyle biyografi tadında bir şey yapmışlarmı. Bir baktım yok. Sonra hemen araştırıp biyografisini buldum. Copy paste edip yapıştırdım. Bu entry sayesinde de üstadımla tanıştım. Kendisine ithaf ediyorum.
BABA
1953'ün 7 Mayıs günü Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesi'nin Fıstıközü köyünde, kerpiç duvarlı bir evin nohut odasında dünyaya gözlerini açar, Müslüm Gürses... Yoksul olsa da, sevgi zengini bir ailenin oğludur... Annesi Emine, sevinç çığlıkları atarak bağrına basar ilk oğlunu... 'Adı Müslüm olsun' diyen ve köy meydanında göğsünü gere gere 'Oğlum oldu' diye bağıran rençper Mehmet Akbaş mutluluktan türküler çığırır... Sesi de öyle güzeldir ki... MÜSLÜM GÜRSES; Babam köylü olsa da, duygu adamıydı. Türkü söylemeyi severdi... Bağlama da çalardı... Ama kazanç teknesi, ekmek kapımız topraktı... Köy içinden hatırladığım, toz toprak yollar, kavurucu sıcakların içindeki tarlalardır hep.. . Bir de ağustos böcekleri'nin seslerine karışan, toprakla haşır neşir çalışırken çardakta oturduğumda bana kadar gelen babamın yanık sesidir hatırladığım: 'Benim sadık yarim, kara topraktır!' Babamı tanıyanlar, benim sesimi ona benzetirler. GÖÇ VE MÜZİK Çocukluğunun ilk yıllarını geçirdiği Şanlıurfa ve köyü, hayal meyal kalır aklında Müslüm Gürses'in. Sonra, geçim derdi, onları memleketlerinden söküp alır. Batıya, Adana'ya göç ederler ailece. Kızı Zeyno, küçük oğlu Ahmet ve büyük oğlu Müslüm'le karısı Emine'ye bakmak için ne iş olsa yapar Mehmet Akbaş. Hatta bazı düğünlere gizli gizli gidip bağlama çalıp türkü söylediği bile konuşulur. Mehmet Akbaş bunun duyulmasını, bilinmesini istemez. O yıllar, şarkıcılığın baştacı edildiği yıllar değildir... Ancak, Mehmet Akbaş gizlese de, büyük oğlu Müslüm yüreğindeki müzik sevdasını gizlemez, gizleyemez... Müslüm GÜRSES; Adana sıcak olur... Ve sıcak yaz geceleri bunaltıcı olduğu için damda yatardık... Ben dama çıkıp sırtüstü uzanınca, yıldızların altında bir hoş olurdum... Ama babamın korkusuna içimden şarkı söylemek gelse de, sessiz kalır okuyamazdım. ANNE VE KARDEŞ ACISI Fazla gülmenin günah olduğu öğretilen Müslüm'ün hayatı da, kaderi de pek güler yüzlü değildir zaten. Hele yaşadığı iki acı vardır ki, yüreği dağlanır, yıkılır kalır... 'Büyüyünce paşa olacak benim oğlum' diyen, oğlunu yerlere göklere koyamayan Emine Akbaş hastalanır... Önceleri belli etmemeye çalışsa da, gizlediği hastalığı sonunda iyice ortaya çıkar... Mehmet Akbaş, karısının tedavisi için elinden gelen çabayı gösterirken, doktorların ' Allah'tan umut kesilmez ' sözlerini asla Müslüm'e yansıtmaz... Aradan birkaç ay geçer ve Emine Hanım, üç yavrusunu ardında gözyaşları içinde bırakarak hayata veda eder... Bu acıyla sarsılan Müslüm, daha sonra bir de Ahmet'ini yitirerek, kardeş acısını yaşar... Artık iyiden iyiye içe dönük bir genç olur... Anasının babasının bir altın bileziği olması için terzi çıraklığından yetişmesini sağladığı Müslüm, pek konuşmaz, hiç gülmez, kimseyle ilgilenmez... İlgilendiği tek konu müziktir... Bir de felsefesi vardır... MÜSLÜM GÜRSES; Eskiden dedeler varmış, önce çilehaneye girer çile çeker, unvanlarını sonra alırlarmış. Biz de bu hayatın acısını çekmek için geldik, çekeceğiz. ÇAY BAHÇESİNDE BAŞLADI İç dünyasında acı dolu fırtınalar eserken, dış dünyaya sımsıkı kapalı olan Müslüm'ün müzik sevdası karşılıksız bir aşk gibi sürüp giderken, bazı tesadüfler yaşanır... Öyle ya, hayat her zaman acımasız olacak değildir ya... MÜSLÜM GÜRSES; İçimdeki gamı kederi hep şarkılarla dağıtmaya çalışırdım. Bu yüzden evde, sokakta, her yerde şarkılar mırıldanırdım. Sonra bir gün Adana Piknik Aile Çay Bahçesi'nde bir yarışma düzenlendi. Arkadaşlar bu yarışmaya katılmam için ısrar ettiler. Katılacaktım ama babam karşı çıktı. Hatta gece ben uyurken usulca gelip saçlarımı kesmiş makasla. Sabah baktım, saçlarım perişan. Gittim üç numaraya vurdurdum. Sonra Bit Pazarı'ndan da bir elbise aldım kendime. Sonra doğru yarışmanın yapılacağı çay bahçesinin yolunu tuttum. Neticede, beni birinci seçtiler. Sene 1968... Bir süre bu çay bahçesinde söyledim şarkılarımı. Soyadımı da orada çalışırken Gürses yaptılar. Sonra baktım işler iyi gitmiyor, kendim ayrıldım ve müziğe de küstüm... Ama bu küskünlüğüm uzun sürmedi. Mehmet Genç diye bir arkadaşım vardı, bağlama çalardı. Ben terziliğe başlayınca, arada bir yanıma gelir giderdi. Mehmet, o zamanlar İzzet Altınmeşe'nin kardeşi Sadık Altınmeşe'ye çalardı. Bir akşam Sadık hastalanmış, Mehmet beni arayıp 'Bu akşam gazinoya sen çıkacaksın' dedi. Çıktım... Gazino sahibi beni çok beğendi. 'Bundan sonra burada çalış' dedi. Böylece müziğe tekrar geri döndüm... Dönüş o dönüş...' ÖLDÜ, DİRİLDİ İlk ve en önemli çıkışını 1969'da çıkardığı 45'lik plakta yer alan 'Sevda Yüklü Kervanlar, Fark Etmez ' kasetleriyle yapar ve herkesin dilindedir artık bu şarkılar... Ardından vatan borcunu öder, döner... Müziğe kaldığı yerden devam edip zirveye yürürken de, hiç beklemediği bir anda Azrail'le yüzleşir... MÜSLÜM GÜRSES; 1978-79 yılıydı... Bir gece konser sonrası Tarsus'tan Adana'ya dönüyorduk. Ben uyumuşum. Şoför de uyuklamaya başlayınca bir kamyonla çarpışmışız. Ben o uykudan öbür uykuya geçtim aniden... Bu korkunç kazayla ilgili hiçbir şey hatırlamaz Müslüm Gürses... Çünkü bir anlamda ölüm uykusudur, onun 'Öbür uykuya geçtim' dediği. Alın kemiği kırılmıştır... Neler yaşadığını çok sonra öğrenir... MÜSLÜM GÜRSES; O kazada şoför öldü... Beni de öldü sanmışlar zaten... Sonra alıp hastaneye götürmüşler... Ben ölümü yaşadım aslında... Bana göre yeniden hayata dönmüş olmam, Allah'ın bir lütfudur. Alın kemiğim un ufak olduğu için en küçük bir darbede ölebilir ya da kör kalabilirim... Ameliyatta alnıma beynimi koruyacak plaka gibi birşey taktılar... O korkunç kazadan sonra koku alma duyumu yitirdim... Hiçbir kokuyu alamıyorum ne yazık ki şimdi... Çok kuvvetli parfümler ispirto kokusu veriyor bana... Ayrıca işitme duyumu da yüzde elli yitirdim... Çok ağır işitirim... Neyse, buna da şükür, yaşıyoruz işte... BÜYÜK AŞKI MUHTEREM NUR 'Özür Diliyorum Senden', 'İsyankar', 'Ben İnsan Değil miyim?' şarkılarıyla artık Müslüm Gürses milyonların gözbebeğidir... Özellikle de varoşların, orada yaşayan ezilmişlerin baştacıdır... Gönüllerde taht kuran Gürses'in gönül tahtına kurulansa bir dönem Türk Sineması'nın en ünlü yıldızlarından biri olan Muhterem Nur olur... MÜSLÜM GÜRSES; Adana'da Muhterem Nur'un filmlerini hiç kaçırmazdım. Koyu bir hayranıydım onun. 1982'de Naci Uyanık diye bir menajer arkadaş vardı, 'Müslüm, Malatya'ya konsere götürmek istiyorum seni' dedi. Hayır dedim ama baktım kadroda Muhterem Nur da varmış... Muhterem Hanım'ın olduğunu öğrenince, ben de geleceğim dedim... Ve Malatya'da tanıştık Muhterem Hanım'la... Kısa süre içinde de kaynaştık... Ben her insana bel bağlamam ama Muhterem Hanım, bu dünyanın insanı değil...
Muhterem Nur ile yaşamına mutluluk getirdi ama o günlerde konserlerinde dünyada bir örneğine daha rastlanmayacak jiletli fanatikler ortaya çıktı. 1980 sonrası dönemde Müslümcüler ayrı bir noktadaydı. Müslüm Gürses bir ikon muamelesi görüyordu. Hala milyonlara göre bir efsane Müslüm Gürses onun sihirini ne sosyologlar ne müzik araştırmacıları ne de psikologlar çözebiliyorlar.
Naçizane kendi görüşüm: Babayı oldum olası hep sevdim. Bu kadar samimi bu kadar içten bu kadar efendi adamı bu Türkiye çok zor görür.Bunları yazınca şimdi içime bir ürperti geldi "ulan oğlum dur adam sağ Allah uzun ömür versin" Baba seni çok seviyorum. Allah'tan dileğim ölmeden evvel o mübarek ellerini öpmek. Ayrıyeten ayyy çok kıro Müslümmü dinliyorsun diyenlere yooo sadece Müslüm değil Orhan, Ferdi hatta İbo ondan sonrada Hakan dinliyorum. Hatta şu anda Tanrı İstemezse'yi dinliyorum.Oldumu canım?

www.radyo724.com

beklenen gün geldi.. biricik dostumuz bülent burgaç, bu akşam programına başlıyor.. bakalım hangi ismi seçmiş, ya da bizi sallamayıp kendisi mi bir isim koymuş, hepberaber duyucaz..

saat 21:00den itibaren, 23:00e kadar, http://www.radyo724.com

Ohh Zirve bana iyi geldi...

Herkes bu cümleyi kurar mı ? Yoksa "Var ya nasıl belim ağrıyor" mu der bilinmez ama asıl olan şudur ki , gidilmiş , gülünmüş , çokça eğlenilmiş , sonucunda da hos dakikalar ve güzel anılara sahip olunarak dönülmüştür.

Gelmeyenler için yakıştırılan "toptur" ifadesini ileriki günlerde ceza puanı olarak yansıtılacağını göreceğiz...

Gelelim başka bir mevzuya , çekilen fotoğraflara....

Öncelikle , blog içinde resimlerin yayınlanması , biraz riskli ... sonuçta puşt bir medya olan internet üzerinde açıkta fotoğraf bırakanların , nice photoshop ustalıklarıyla , Rocco`nun yanındaymışçasına hatıra fotoğraflarına dönüştüğü bilinen bir gerçektir.

Bunun için siz sevgili blog yazarları benim nickimin sonuna "hotmail" ekleyerek (nickim birleşik ve Turkçe karakter kullanılmadan) ve msn üstünden küçük bir soru mülakatından geçilerek zip formatı halinde fotoğrafları alabilecektir. Resimleri açıkçası tek sahiplerine göndermeyi planlıyorum ve daha sonrasında da gelebilecek , "Ya sen benim erkek arkadaşımla öpüşüyormuşsun" gibi yada "benim gözlerimi mavi yapsana" gibi isteklere kulaklar kapatılacaktır.

Herkesin gece gündüz nette olmadığını bildiğimden , ilgili zip dosyasını iş yerime de göndererek , hem evden hem işten hizmet sunmaya devam ediyorum.

28 Ocak 2006

Zirvede İçkiyi Ayarında İçmek

Eğer içkiyi ayarında içmezseniz başınıza ne geleceğini şimdiden, peşinen göstermek isterim. Sonra ulan ben hangi yanlışlara düştümde böyle maymun oldum demeyin. http://rapidshare.de/files/12035411/zirvehazinson.pps.html linkimize tıklayın. sayfayı aşağıya indirin free butonuna basın. Download-Ticket reserved. Please wait ... seconds şeklinde bir geri sayım göreceksiniz. Geri sayım bitince gördüğünüz harfi veyahut sayıları kutunun içine yazıp downloadı tıklayın. Güzide dosyamız bilgisayarınıza inecektir. Buraya upload etmeyi beceremedim. Dosyaya bakarken çay kahve ve bilimum içeceği içmemeniz önemle rica olunur. İçecekseniz de bir elbezi bulundurun ekrana püskürttüğünüz şeyleri silmek için. İşte bir kaç zirvede içkiyi abartanların hazin sonu. Somurcan Reloaded pırodakşıns gururla sunar....

Şaşırmayın Tabelası

27 Ocak 2006

Blog Zirvesi son durum..

edit: evet arkadaşlar, hala haber yok, uyanın, "ben de" deyin!

zirvemiz, dediğimiz gibi, 28 Ocak 2006 cumartesi saat 20:00'de kadıköy belfast'ta yapılacak.. muhtemel katılım (alfabetik kasamicam):

- kutur kutur
- dolphingirl
- justy
- boncik
- asfaltina
- blackened
- kirecburnu
- peitho
- sirena
- days
- besinci goz
- mak100
- bluesman
- elocan
- elinherifi
- disciplineglobalmobile
- frackman revolutions

not: iş bu listede kendini görmeyip de "ben de geliyorum lan allahsızlar" diyenler comment kısmına "ben de" desin, biz de listeyi apdeyt edelim arkadaşım.. hadi, herkes birbirini dürtsün, öperim..

Son Dakika.. Bluesman & Freko Canlı Yayın bu akşam 22:00'de!

evet efem, bu sefer kesinkes bi şekilde, saat 22:00'de eurosport'ta canlı yayındayız.. amerikan güreşi yorumu kisvesi altında şahane bir geyik bekliyor insanlığı.. dijitürkü olanlara sesleniyorum, bizi izleyiniz anacığım!

26 Ocak 2006

bu soğuk kış günlerinde kan yapacak, ateşleyecek, sıccacık tutacak, tanıdık, bildik, çokk sevdik bi tat olacak "tahinpekmez"... ben biliyorum; tahinpekmez 4 metre perdesini asar, doors zirvesi bile düzenler.. tadına doyum olmayacak, insanı hertürlü baştan çıkaracak... doors ile kalmayacak cure diicek... sonra zz top, rick astley, kim wilde, cindy louper, jermaine jackson, pia zadora, paul young vb. vb. klipler ile 80ler yapacaktır.. şimdi freko beni vuracak ama.. 70 ler türk pop zirvesi bile yaparr.. "tmm tmm sustum" demeyi isterdim ama nafile!! sınır yok!! enerji tavan yaptı birkere:)) haa.. bi de madonna zivesi istiyoruzzz.. bıdıbıdıbıdıbıdıbıdı:)))

Uzun Olsun Ersin Kalın Olsun Gersin

ulan ne acayip deyimlerin memleketiyiz biz be! biri demiş işte bunu, ve büyük ihtimalle diyen kişi kadın imiş..

oha diyorum amma, bizim blog da bu hesap oldu sanki biraz.. e uzunsa uzun, kalınsa kalın..

du bakalım, domaini aldık çoğu gitti azı kaldı bayanlar baylar diyor, başlığı tatlıya bağlıyorum:)

Hayirli olsun

Niye cogu insan reloaded, nereye kadar bu reoladed lik? Lutfen

Hayirli olmasi dilegiyle

Artik bende buradayim

Madem öyle işte böyle...

İşte süper adı ile bizi kendinden geçirmiş yeni portalımız...

Olması gerektiği gibi olunca tahinpekmez gibi tadından yenmeyen çok güzel bişey oalcaktır. ekmeğimizi bandıra bandıra lezzete doyacağızdır.

Madem ki bu karlı kış havasında yeni olaylara gebe bir sitemiz olacak öyleyse mühandisler ,inşaatçılar hatta ustalar duvarlarını örmeden isteklerimizi sıralayalım.

1. Üyelik sistemi devam etsin , ama bizim gibi ilk gelen koloniye bir kıyak geçilsin , öyle sonradan gelenlere hava atalım omzumuzda parlak yıldız falan olsun , zirvede ilk içkimiz bedava olsun , kaldırılacak ilk hatun bizimle kalksın.

2.Mesaj fasilitesi artık olsun.

3.Notify diyorum , takip edenler aşağıdaki post edilmiş blog şeylerinde commentslerde bulabilir , kısaca gene bilgi vermek gerekirse , tahinpekmez `de bir dalgalanma yada değşiklik olduğunda bize haber verecek bizde duruma göre kah NEO modunda kah TRINITY modunda girişeceğiz...

4.Etkinlik çizelgesi kılıklı bişey çok iyi olur , "haftasonları ne var" , "nereye gidiyor millet" ,
"en yakın zirveye +1 imle akıyorum hacı modu" gibi özellikleri ile gözlerde yaşarmaya bile sebeb olur.

5. Site sahibi ve görevli kıldığı kast sisteminin en üstündekiler böyle belli fasilitelere fazladan erişsin , etkinlik düzenlesin , birilerinin doğum gününü kutlasın falan. (bunu bende beğenmedim maksat madde olsun)

6. Bir manifesto yayınlansın

6. Aklıma geldikçe editlyecem bu listeyi.




www.tahinpekmez.org

yeni domainimiz hayırlı uğurlu olsun.. an itibariyle hala aynı sefil bloga yönleniyor olsa da, kısa süre sonra bambaşka ortamlarda kâh at koşturacağız, kâh 4 metre perdemizi tekrar yerine asacağız..

cümlemize tekrar hayırlı uğurlu olmasını diliyor, bundan sonra browsea bu domaini yazarak girmenizi arz ediyorum..

saygılarımla

freko

akşam akşam

akşam akşam şöyle iğrenç bi espri yapasım geldi..herhalde henüz yapılmamıştır.dikkat, geliyor..

ehem ehem: blog bayanlarına selam ederim:)) heheh..

ıyyyk, tiksindim kendimden ama çok zevkliydi valla..sözlükte rahat rahat yapamadıydık şunu..:)

Frackman Revolutions

çocukken kitap okumak
evet özellikle bunu denemek istiyorum.daha çok küçükken okuduğum bir kosinski romanı var "boyalı kuş". romanı tekrar okuyorum.ancak farkettiğim birşey var romanda geçen bir bölüm eksik.daha doğrusu o bölüme ben daha çok küçükken bir ekleme yapmışım ve aklımda tamamen o şekilde kalmış.kitabı okuyunca şaşırdım ya burası böyle değildi sanki diye ..
neyse direkt eklemeyi belli etmeden yazıcam ..

ama önce okumayanlar için romanın kısa özeti :
ikinci dünya savaşı sırasıdır. nazizim karşıtı bir baba oğlunu uzak köylerden birine gönderir bakılması için. böylece kamplara düşmeyeceğini onu koruyacağını düşünür.fakat çocuğun gittiği aile fertlerinin sırayla ölmesi sonucunda çocuk sürekli biryerlere savrulur. üstüne üstlük yahudilere çok benzediği için kasaba üyeleri tarafından sürekli çeşitli işkencelere mağruz kalacaktır neyse bölüme geçiyorum..
Çocuk olayın geçtiği sırada marta diye bir kadınla kalıyor. ama kasabadakilere çok görünmemesi farkedilmemesi lazım :

" Kızıl tüylü bir sincap, sık sık gelirdi bizi görmeye .Marta'nın elinden yer, benim omzuma çıkar, ıslak burnuyla ensemi, yanaklarımı okşardı. Sonra avluda kuyruğunu sallayarak danseder, tiz çığlıklar atar, zıplar, hoplar, tavuklarla güvercinleri korkuturdu.
Bir gün, yakındaki tepeden gelen sesleri duydum, hemen oraya koştum.ağaçların ardına saklanıp, köy çocuklarının sincabımı tarlalarda kovaladıklarını dehşetle gördüm.Bütün gücüyle kaçmak, ormana sığınmak istiyor, çocuklar da önüne taş atıp yolunu kesmeye çalışıyorlardı.Minicik hayvan yorulmuştu. Zıplayacak gücü bile kalmamıştı.
Sonunda yakaladılar. Sincap debeleniyor, ısırıyor, kendini sonuna kadar savunuyordu. Çocuklar eğildiler, bir bidondolusu benzini üstüne boşalttılar. Korkunç bir şey hazırladıklarının anladım, umutsuzca sincabımı kurtarma yolları aradım. Geç kalmıştım.
Çocuklardan biri omzunda taşıdığı ateş dolu kutudan bir demek yanar çalı aldı, sincaba dokundurdu; hayvan hemen parladı. Alevden kurtulmak için zıplıyor, korkunç inlemeleri içimi parçalıyordu. Alevler gövdesini kaplamıştı. Kuyruğu bir kaç saniye daha sallandı, kömürleşen minicik gövde yerde yuvarlandı.İşi bitmişti. Çevresine doluşan çocukalar gülüyor, bir sopanın ucuyla yanık gövdeyi dürtüyorlardı.O sırada içlerinden bir çocuk ne kadar zevkli değil mi? diye bağırarak sincaba bir tekme savurdu. Bunu gören başka bir çocuk bu defa ona vurmaya başladı. Diğer çocuklarda ona katılmış şiddetli darbelerle çocuğa vuruyorlardı. Bir süre sonra çocuğun her yeri kanamaya başladı. Çocuk da sincap gibi bağırıyor korkunç sesler çıkarıyordu. Neredeyse bir et yığınına dönüşmek üzere olan çocuk güçlükle konuştu; "neden?" diye sordu. İlk darbeyi vuran çocuk cevap verdi : "çünkü çok zevkli"

Kurtlar Vadisi Irak Zirvesi


Beklenen zirve gerçekleşecek ben ve benim gibi aynı kaderi paylaşan dostlar ise derin bir ahhh çekecek. Aslında bizde Frackman Revolutions ismi altında birleşsek, örgütlenmelerin içinemi girsek? Bu şehri İstanbul ki bir müsli hevadır. Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır, diyorum neden Ankara ulan, neden istanbul değil.

Freko bizi sinemaya gotur..

neden bahsettigim malum.. "Kurtlar Vadisi" veya kisaca "dizi" .. malum haftaya da "film" formatinda ticarilesecek.. diyorum ki freko efendi bunun icin bir zirve tertiplese de sinemaya goturse bizi.. sonra da kizilkayalarda hamburger yesek. sonrasini dusunmuyorum cunku "sonunu dusunen kahraman olamaz" :-p

anket yapalım canlar

blogun konsept limitleri var mıdır diye düşünmeye daldıydım ki aklıma geldi... en sevdiğiniz renk?, asl?, dün gece yaptığınız şey?, en güzel anket? tadında falan aklınıza ne gelirse artık.. sanıyorum ki ebesi falan da yok bu blog şeysinin ... oooh misss

Kim bu at hırsızları?


Yukardaki fotoğraflar aile albümümüzden çıkmadı. Bunlar zamanında kapkaç, tırnakçılık gibi suçlardan FBI, CIA, Mossad ve Türkiye Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından fişlenmiş çocuk suçlular. Hepsinin ortak bir kaderi vardı.Hayır yüzüğü bulmak ve onu yok etmek değil. Kader bu kişilerin yüzüne güldü. Ve hepsi tanıdık ünlü birer simalar oldular. Peki kim bu at hırsızları? Comment fasilitesine yüklenelim ve tahminlerde bulunalım. 12'de 12 yapan Poyraz Tour'un katkılarıyla 2 kişilik bir Çemişgezek turu kazanacak. Şimdiden başarılar...

Blog Çöktü!!!!

Olacağı buydu üstadım bu kadar insanı kaldıramadı daracık mekan çöktü. Türkiye saati itibariyla şu an 05.22. Ankara'da elektrik kesilmiş. Lpatop'un bataryasındaki on dakikalık kalan şrjla süper hızlı yazmaya çalışıyorum. Nereye basarsam basayım karşıma

"Down for Maintenance
Blogger is temporarily unavailable due to planned maintenance.This downtime will last 30 minutes from 4pm - 4:30pm (PST)" bu çıkıyor bir de devamında ki başka bir yazı vardı onu copy paste yapamadım ama şey diyordu. Az sonra bir mühendis gelip bakacak. Mühendis nerdesin lan şerefsiz bekliyoruz sabahtır.Açılmıyo. Aha da şarz bitti.

Programa İsim Bulalım

Pek kral arkadaşım Bülent Burgaç, bu pazardan itibaren 21:00 - 23:00 arası Radyo 7/24'te programa başlıyor.. Sayın Burgaç -eheh- sadece internet üzerinden www.radyo724.com adresinden yayın yapan bu radyodaki güzide programına bir isim aradığını bana söyledi, akabinde çeşitli floydian isimlerle kendisine cevap verdimse de, sadece pink floyd içerikli olmayacağından ötürü, başka bir isim bulmamı istedi..

Bir an kurudum kaldımsa da, ulan dedim, koca blog var, bisürü badi var, elbet afilli bir isim buluruz.. Değil mi arkadaşlar? -tulum hayri tadında-

Hadi bakalım, kralını ben bulurum diyen commente dayansın.. Cumartesiye kadar vaktimiz var, bu entelijensiyaya güveniyorum:)

25 Ocak 2006

A New Machine..

Ben arada asli ülkümden sapmayayım işime bakayım.. Bu altta göreceğiniz ex entarimiz de içerik açısından en büyük emeklerden birine sahiptir.. yıldız bakınızlar gene parantez oldu tabi, ne yapalım, şimdilik böyle..

hadi bakalım, bismillah!


a new machine (#3271161, 27.08.2003 19:02:00)

pink floydun sevdiği tamamlama unsurlarından.. bu işi bazen segue ya da aradaki şarkının intro ve outroları tadında yaparlar; kral örnekleri arasında breathe reprise (seque dalında), pigs on the wing part 1 ve part 2 (intro ve outro dalında) ilk akla gelenleridir.. bir diğer kral introyu (hem de en süperlerinden) final cut albümünde get your filthy hands of my desert adıyla yakalarız, ki buradan da the fletcher memorial homea yatay geçiş yapmaktadır roger abi, koparabilene aşkolsun.. ve tabi unutmamak gerekir ki, birçoklarının “wi dont niid no eccukeyşın” diye bildiği pink floyd un helikopterli parçası aslında the happiest days of our lives introsunun çığlık çığlığa bağlandığı another brick in the wall part 2 kombinasyonudur..

velhasılı kelam, abiler yıllar boyu bu tarz çalışmaları yapmışlar, bizleri dumurlara sürüklemişlerdir.. ve fakat bir gelen özel ukte, bu başlıkta adı geçen parçanın 1 ve 2. bölümlerinin serpiştirilme sebebidir.. onu da söyleyeyim :

efendim dikkat edilmesi gereken husus, bu albümün tam da teknolojik değişikliklerin had safhaya ulaştığı bir dönemde (1987) yayınlanmış olmasıdır.. artık plak azalmış, ağırlıklı olarak sanayi compact diske yönelmiştir.. sevgili abilerimiz, her nekadar ultra çalışmaların adamı da olsalar, o güne değin herkes gibi bir a1 ve b1 kaygısı yaşamışlardır isteyerek ya da istemeyerek.. hele ki böyle bir final cut sonrası geçiş albümü için aylarca çalışılmış, “ulan madara olmayalım” kaygılarıyla, çok yeni gibi nitelendirilebilecek ama aslında çok klasik bir pink floyd eseri ortaya çıkmıştır.. giriş / gelişme / sonuç evrelerine harfiyen uyulmuş, kaset / plak gibi medyalardan dinleyecek yığınlar için ilk yüzün sonuna on the turning away, öbür yüze sorrow monte edilmiştir.. bundan ötürüdür ki ilk yüz nispeten ferahlatır, ikinci bölüm ise direk yıkar adamı.. düşünün ki on the turning away biter bitmez yet another movienin gelişi, o güne değin alışılagelmedik bir pink floyd track list durumudur.. bütün albümlerine baktığımızda, en karamsar albümleri olan final cutda bile böylesine dumur bir sıralamaya rastlamayız.. kaldı ki, abiler bu tarz vuruşlar için genelde son tracki seçerler, en olmadı komple albümü loop ederler (outside the wall) (in the flesh).. yet another movienin karamsarlığı kesmemiş olacak ki, bir dakika onbir saniye boyunca round and around adlı outroda hoş bir loop üstüne davein gayet gentle tadları ile bizi yumuşatır gibi yapıp, arkadan 657 magnumla ateş edercesine a new machinein ilk bölümünü salarlar üstümüze; biz de matrix ajanı olmadığımızdan, süper atraksiyonlarla savuşturamayız bu durumu ve östakiyi bypasslayarak direk cidardan alırız etkiyi..

do you ever get tired of the waiting?
do you ever get tired of being in there?
don't worry, nobody lives forever,
nobody lives forever..

eh, bunu kaldırmak için araya bizim bildiğimiz pink floyd bir şeyler koymalı, dinleyiciyi yumuşatmalıdır.. bunu final cutda two suns in the sunset öncesi not now john ile, division bellde high hopes öncesi lost for words ile, hele hele the wallda süper kriz parça one of my turns öncesi hareketin kralı sayılacak young lust ile yapmışlardır.. örnekler çeşitli olmakla beraber, rogerın bu albümde vokal ve bas harici eksikliğini sıralama hadisesinde de esefle görmekteyiz.. yumuşatalım derken, terminal frost ile iyice dinleyiciyi yaymışlar, ki bu parça aslanlar gibi on the turning away sonrası gelip bizi yet another movieye hazırlayabilirdi, bunca yayıntının ardından sorrowu bünyelerin kaldıramayacağı düşünülerek a new machinein ikinci bölümü serpiştirilmiştir.. bu noktada kıllandığım esas nokta, a new machinein ilk etapta tek parça olarak kaleme alındığı, daha sonra görülen lüzum üzerine ikiye bölündüğüdür..

vardır babaların bir bildiği diyor, severek dinlemeye devam ediyoruz (melyche hanıma saygılarımla)..

Frackman Revolutions

Frackman Revolutions

karmakarışık duygular içerisindeyim (ısrar etti freko) lakin ingilizce bilmiyorum ben.hani söyleyemiyorsun bunu da ulu orta ben ingilizce bilmiorum şimdi siteyi kullanmayı öğrenmek çok zamanımı alacak diye. evet kendimi nine gibi hissediyorum bunca ingiliz dili ve edebiyatı mevzuuna hakim insanlar arasında. allahım kustum sonunda bu konudaki hissiyatımı.yaşasın. ama gidicem ben kursa yakın zamanda. selam bu arada canımın içiii.yazıcam ben böyle tüm iç hesaplaşmalarımı buraya :)

itiraf edin kurtulun

Hadi meraktan çatlıyorum...
Nedir sizleri sözlükten soğutan...
Kurallar mı ? Moderasyon mu ? ilkellik mi ?
nedir ya...
everything has its beginning has its end...bu mudur mevzu ?
ne yani buraya yazmaktan mi cekiniyosunuz ?

Ben mi..ben moderasyondan dertliyim mesela..
Fethullahcilara dokunmayan yilan bin yasasin ama acik sacik ucundan dokundurmak yasak..
yedim bende....
1996'dan beri tanidigim simdi mod olan hatta basinda sahibi olanlarla derdim hic olmadi..1 tane enteresan biri cikti onu da oraya kim getirdi dusunmek bile beni geriyo..tanimam etmem..

..evet benim hikayem böyle..çaylağım hala..bekliyorum mapusumun bitmesini...

frack in msn çilesi beni gerdi

koca adam ..abi resmen taktım msnine. off on..bi de kabus bir resim koymuşsun 1dk arayla ekranın sağ köşesinden zıplıyo. cool birşeyler yap şöle janjanlı ben delirmeden:))

Bu blog dedikleri ne ola ki?

Şimdi bu eğer bu frekmen efendinin yeni bir numarası ise "eyvah" diyorum. Yok herkesin yaptığı bişeyse ben neden bilmiyorum? Rica ederim blog nedir yaw? Biz şimdik çok gizli bir birliğe falan mı üye olduk?

Anlamadım ben!

Telekom Arızası

Suikast silahi yetmez..Pompali vahset olur cok kan cikar..iyisi mi kralindan bi bomba..ve bööööm...
Yaktin bizi telekom..özelleştiginde bile yakiyosun anasini satim..
yeter be..
açın internetin önünü...

cloudmark

iste bir yazilim mucizesi. mailbox'iniz spam ile dolup tasior mu ? devamli birileri size viagra ve adini okuyamadiginiz bilimum cuk kaldirici mi satmaya calisiyor ? ya da ebay ve paypal ve yine adini duymadiginiz bankalar sizden bilgilerinizi mi yenilemenizi istiyor ? ya da nijeryali bi generalin seksi kizi sizinle 10 milyon dolar mi paylasmak istiyor ? bu mereti cekip kuruyorsunuz. inanilmaz bir filtresi var. bir ucan kurtuluyor kacan kurtulamiyor. ayda yilda bir kacanlari da "aha bu spam" diyosunuz, bi daha kacirmiyor. ayrica filtrelediniz spam ile genel olarak ne kadar sure ve paradan tasarruf ettiginizi de global olarak takip ediyor. leziz lezuzat bir yazilim. boyle inbox'a gelen copleri tek tek "spam" kismina gonderdigini izlemek bile sabah ereksiyonuna birebir.

http://www.cloudmark.com

kesin freko yapmıştır

kesin freko yapmıştır..sözlük açılmıyor..suikast muikast yapmıştır kesin birşeyler bu..zaten sağ frame'e bakıyorum sözlüğün yarısını götürmüş herif...şimdi bir de zirve düzenliyor..yakında summitz falan da yapar..tabi aldı paranın kokusunu..sözlük işinde iyi para var valla..:))

ülen sabah sabah geldim sözlük yok "sitiim, yine gitti bizim modem" diye modemi resetliyordum ki bir de şansımı başka sitede deneyeyim dedim, baktım ki açıldı..hadi hayırlısı. bu karda kışta işine gelebilmiş olanlara bravo diyorum. sizlere "aldım kahvemi arkama yaslandım , dışarıda insanı büyüleyen bir kar manzarası" şeklinde hava atmaya kalkacak değilim..dötüm dona dona hana kadar ulaşabildim. hanın çaycısının afbuyurun imamın abdest suyu gibi çayından bir iki yudum aldım, ofisin ısınmasını bekliyorum bir yandan, bir yandan da internet ortamında şebeklik yapıyoruz böyle işte. öpmişumdur:)

Internet hizmetlerinin .....a koyma içgüdüsü

Sabah ofise gelip, blog sitesinin çalışabildigini görünce döşenme isteği, lakin ne e posta alabilme,ne atabilme...outlook'un iflas etmesi...fiberlerin kar tatiline girmesi...hayattan soğuma..dışarıya bakıp götün donma habercisi olmasıdır..
Neyse ki kahvem var...şimdi yapcam..dekafeinli hemide...
hem twix'de var..
evet evet...klimamida actim..
fasilitelersiz ofis cekilmez be..

kirik gripli yumurta

yeni renk, curuk yumurta, ne diyosunuz siz kardesim. bu iyice yumurtaya benzemis, hem de kirik hem de gripli. sevmedim ben. cok goz yorucu. ne guzel siyah idi karizmasi var idi.

ama frrekko diil mi , cig ymurtayi da icerim kavaltida napiyim.

Yeni Renk..

"Lan" dedim, "senin için çürüdü diye milletin içini niye çürütüyosun" kendime, beyaza boyadım blogu.. Hayrını görelim cümleten..

24 Ocak 2006

Cumartesi Zirve , Kar yağışı , Olanlar

Ortada süper bir fikir üstelik anadolu yakasının güzel bir mekanında yapılacak bir zirve haberi var ancak Blog `un kapı girişi o kadar kalabalık ki millet hoşgeldin diyip sıra ile içeridekilerle tokalaşıp , yaşlı olanların ellerini öpene kadar içeride bir harran gürren oluyor...

Bu Blog şeysinin bir zirveler bölümü olsun , yada Blog ev sahibi Zirvelerle ilgili olarak updated bilgi vardır diye comments bölümüne yönlendirsin girişte kolonya tutsun...

Karda kışta gelipte Kadıköy sokaklarında kedilerle köpeklere gazoz kapağı atmayalım...



heyt...

ahanda accept ettim ve burdayım, umarım burdanda uçurulmam, yok yok freko yapmaz biliyorum, şahane olmuş bu ya daha bi yakınız sana.

ilk maruzat

efenim benim sozlugu anlamam bile 9 kere caylakligima denk duserken burayi cozerken aklimi yitirecegim yok o deil asfaltina said diyor ohhh diyorum ne guzel demisim
kapatiyorum sabah geliyorum yok ... benimle alakali olsada nedir yani

bir de sayfa boyle siyah ..alli morlu puantiyelisi yok mudur bunun ..mesela yan susleri olsa dantelli ?? maytap flashlari filan olsa ustte .. muzik olsa acarken ?oyun havasi degisik fikrilerim var evet . nickler bayanlara pembe erkeklere mavi yansa ? olmuyor mu ?

sonra buranin kurallari ne ? bu kadar insan kim ?kadin erkek yakinlasmalari nasil oluyor ?
hali hazirda yakinlasilmis insanlarla dolu mudur ?


yok eger ceneni kapat diyorsan bizzat aciklamaniz gerekecek ...
ve evet aksam aksam ofiste hapsedilmis biri olarak canim sikiliyor istedigimi yazabilecegimi soyledigine gore kim tutar beni sorarim ???

her şey hazır

başlamaya hazırım sanırım hocam..

Takipteyiz

Frackman dedi buyur gel blog'a, hop dedik geldik.Ffrackman'ı kıracağıma sözlüğü kırarım. (yalan)

Marooned

evet, esas işimize dönelim, entari paste edelim.. bu da eskilerden, lakin en sevdiklerimden bi tane.. elbet yenilerini de yapıcaz ama, du bakalım..



marooned (#3189546, 05.08.2003 09:58:49)

bir mucize.. yüce yaratıcının varlığının en büyük kanıtları arasına girmeye aday bir başyapıt.. materyalist düşüncenin tam aksini ispatlarcasına, herhangi bir bakalit, tel ve plastik karışımdan böyle sesler çıkmasını sağlayacak parmaklar başka kim tarafından yaratılmış olabilir?

tam beş dakika yirmisekiz saniye boyunca, müziğin dünyanın tek evrensel dili olduğunu, ziggurat inşaatı sırasında karıştırılan dillere alternatif olarak geliştiğini ispatlarcasına..

uzak denizlerde gözünü kırpmadan binlerce mili tek nefeste uçan bir albatrosun azmi ve özgürlüğü saklı sanki notalarında.. ya da shibuminin kahramanı nicholai helin ara ara meditasyon sırasında uğradığı o üçgen şekilli huzur bahçesinin tema müziği..

david gilmourun ademin peşi sıradan cennetten kovulmuşcasına, geri alınmak için rabbine gitarı vasıtasıyla yakarışıdır sanki..

belki tüm bu 328 saniye boyunca 328 notaya basmayan adamın, saniyede 328 nota basanların gözünde ilah durumuna haybeye gelmediğinin bir çok kanıtından biri..

bölünmez bir bütün, ve bütün içinde bir damla, damlalardan bir nehir; o nehirdeki tek bir dal parçası, takılmış yüreğimize.. yüreğimizin tek teli nehrin hafif çırpınışlarıyla oynamakta, oynadıkça içten içe sanki bu parça doğduğumuzdan beri beynimizde bulunmakta.. ilk dinlendiği andaki hayranlık ile bu hissin getirdiği şaşkınlık birbirini kamçılamakta..

hayat müziktir, müzik pink floyd.. ve her pink floyd parçasında bir bütün, her bütünde bir teklik.. ya tek tek, ya hepsi birden.. ama hiçbir zaman başka en ufak bir sesle birleştirmeden..

calisan blog istiyoruz..

simdi bu freko kisisi tutturdu blog'a yaz et falan filan.. iyi guzel kardesim yazayim da.. senin blogun calismiyor ki. ha bir calissa adam gibi neler neler yazarim ben oraya.. degil mi ama?
ama ne guzelmis bu boyle format kaygisi yok sinir stres yok. hangi dallama sol frame'i benzetmis diye kaygilanmak yok.. oh .. iyiymis bu blog..

Evet Ne diyoruz şimdi ?

Gentlemen, let's broaden our minds!
Lawrence...

All hail - the new king in town
Young and old, gather 'round (yeah)
Black and white, red and green (funky)
The funkiest man U've ever seen

Tell U what his name is
Partyman, partyman
Rock a party like nobody can
Rules and regulations - no place in his nation
Partyman, partyman

OH NO!!!
FUCK A DUCK...
who's bad ?

blog zirvesi

zirve duzenlersin de, ben eksik kalir miyim hic a be freko'cum..
dolphingirl kisisi emir ve goruslerinize hazirdir komtanim... ! :P

frackman oyuncaklari

intertoy lisansli uretilen oyuncaklar piyasada. oyuncagin ozellikleri arasinda yumusak bir gobege sahip olmasi hemen farkediliyor. kutusunun arkasindaki "ayar"lar dikkatlice okunmali.

Learning to Fly

Amma zormuş be bir post..
Ordan oraya sek sek..nihayet..yienim geldim ben...
evet evet...
günün lezzeti: Sara Lazarus...
günün anlamı: Kar ve Hugo muntazaman bela açarlar başımıza..
evet..
günün manifestosu yok beklemeyin..hele günün metaforu hiç yok yeni bitti....
Yienim ne iş ?
Bi blog kalmamıştı..nihayet o da tamam..eh...

blog ile ilgili istekler

efendim bol kalorili olsun, terayağlı ballı, kalın bi tabaka nutellalı, hayırlı, ne biliim tahinli pekmezli falan olsun, dadından yinmesin her daim

Son Dakika.. Canlı Yayın Yalan Oldu..

Kar nedeniyle değil sağlık problemleri nedeniyle pek sevgili puluzmenim mavili adamım bu akşam canlı yayını bensiz kotaracak.. Lakin illa seyretmek lazım, muhakkak ki bu elimizde olmayan satıştan ötürü nice laflar sokacaktır:)

Bu vesile ile kendisinden özür diler, artık yaşlı bi adam olduğumu fark etmesini niyaz ederim..

refreshed frackman

Koca adam ortam yarattı haydin gel gel blog a gel dediler..dedik eyvallah ni demek bırakır mıyız biz abimizi. Hoşgelmişiz :p

Frackman Revolutions 4.ucustan sonra ne isim alacak ?

"the last flight of frackman" olabilir sanki?

blog'dan ziyade forum açsaydın be abi,daha zevkli olacaktı

yettim gayri.

selam..freko gel dedi geldim..sülü'nün devirlerine yetişmiş biri olarak "gel deyince gelirisss, git deyince giderisss"..benden evvel ekip kurulmuş falan..hadi bakalım hayırlısı..öpmişumdur

gözüaçılmamışkediyavrusu

abi sanki gözüm açılmaya başladı gibi ne dersin?

abi oldumu :)))

başardım galba bu sefer. pek bi keyifliymiş burası ...siftahı kimden bilmiyorum bereketi allah tan olsun!

23 Ocak 2006

Kurtulamadık

Lan şu adamdan ...

Bluesman ile Freko canlı yayında!

an itibariyle aldığımız bir habere göre, 24 ocak 2006 salı akşamı saat 21:00'de eurosport'ta (digiturk kanal 71) bluesman nick ve endamlı kişisiyle birlikte, wrestling - amerikan güreşi sunuyomuşuz..

evinde digiturkü bulunan badilerin yayının sesini türkçeye ayarlamaları, olmayanların en yakın kahvehaneye gidip baskı yapmaları rica olunur..

lan çok acayip olduk bu aralar, du bakalım daha neler yapıcaz, to be continued diyorum:)

22 Ocak 2006

cok icimden geldi

1. astronomy domine
2. lucifer sam
3. matilda mother
4. flaming
5. pow r. toc h.
6. take up thy stethoscope and walk
7. interstellar overdrive
8. the gnome
9. chapter 24
10. scarecrow
11. bike

Zirve Olurda Mekan Kapısı Olmaz mı??

İşte bu dedirten organizasyon. Mekan açısından , gelenler açısından , şöyle uzun süreli hasret gidermeli , kendinden eğlenceli nefis bir buluşma. Ne habitat ne kultur vasitasiyla ulaşmak ve ceşitliliği kutlamak ......

Kapı bölgesini ben isterim diyorum , gelenlere kilt eteğimle hoş geldin diyeyim yoklama kağıdından nick yanlarına çarpı koydurayım.

Blog Zirvesi!

Sözlükte "muhtemelen" nickiyle maruf, burada "disciplineglobalmobile" olarak görmekte olduğunuz vatandaş, dedi ki, "abi öl de ölelim, lakin ben ne vakittir sana şöyle bi king crimson tokyo konseri izletmek isteridim, şimdi gittin ne bok yiycez".. ben de "madem böyle bişi var, milleti mahrum etmeyek" dedim..

imdii, bir ilki yapmak adına, diyorum ki, 28 Ocak 2006 cumartesi akşamı, Kadıköy'de Belfast isimli mekanda, şööle bi saat kadar konser seyredelim, arkasından da garantili playlist ile -adam çok önemli şeylerini ortaya koydu, o radde garantili- coşalım..

blog zirvesi, ulan bu da enteresan oldu, hadi bakalım.. commentleri bekliyorum, malum henüz başka fasilitelerimiz yok, ama kodır cenahtan arkadaşlarımız elbet bi kıyak yapacaktır herbişeyimiz olcak..

Belfast da neresi diyenler için, (bkz: #6271121), herşeyin bi kolayı var..

Ya Settar, rabbim utandırmaya!

frreko revolu$ineri

simdi ben burda napiyorum diye soruyorum kendime. sordum, cevabimi da aldim. cevabi da su, sag tarafa bakiyorum boyle badilist tadinda biseyler goruyorum. ne guzel diyorum. frreko diyorum, agathor diyorum, tarator diyorum, goldengay diyorum, diyorum da diyorum. icim giciklaniyoru, oh diyorum, 10000 yazar kargasasi nerde, tertemiz blog burda iste diyorum. rahatliyorum. cok calisiyorum, o yuzden boyle sacmaliyorum. seviniyorum. "iyi ki varsin freko" diyip taarus tan kufurleri yiyorum. diyorum da diyorum...

21 Ocak 2006

Arkandanım!! :))

(şimdilik bi kontribüt edeyim dedim, ilerde çok baş ağrıtacam buralarda zati)

ben oynarım

ben çok güzel oynarım freko sen çal ben oynarım güler eğleniriz yuvarlanıp gideriz valla..

yuzsuzluk diz boyu

bendeniz herhangi bir $art altinda yuzsuzlugu elden birakmaya niyetli degilim. sozluk olmaz blog olur, o da olmaz ailecek ak$am yemeginde iki kelam olur, "yet another movie" yorumu isterim arkada$. degil mi ki adi gralimsin, gralicanim, bo$arim allahima kraliyet ailesi rezil olur, ona gore..

noluyo burada

oldu mu la

Meanwhile..

Tabi bu arada, burada bi ben oynayıp siz seyretcekseniz sıkılırım onu da belirteyim.. Çalışın ule, oturmaya mı geldiniz:)

20 Ocak 2006

Beni Affet

Bu parçamız da gene sevgili Alotte için geliyor, Özcan Deniz & Ragıp Savaş olarak tabi.. Hey gidi günler diyor paste ediveriyoruz efem.. peşinen söyleyeyim, evet takmışım o sondaki diyaloğa, ben de yeni farkediom, du bakalım daha nerelerden çıkacak:)


beni affet (#5659684, 09.09.2004 01:26:56)

bir özcan deniz söyleyişi olarak on üzerinden onbir, yüz üzerinden yüzelli, yüzaltmış, yüzyetmiş elde avuçta ne varsa verdiğimiz kutlu eser.. hani bu adammıdır ki çıksın italyanca şarkılar söylemeye debelensin, aynı kimsemidir vay bana bana bana vay vay bana vay nakaratını şaşırmadan söylemiş olsun.. velhasıl aynı kişinin bir

ben seni sevdiğim zaman bu şehirde,
yağmurlar yağardı
ben seni sevdiğim zaman bu şehirde,
ayrılık kurşun gibi ağırdı..

nakaratını çığırması var ki, asıl bu vay bana bana vay vay bana vay dedirtiyor bilene bilmeyene.. son birkaç gündür bir şekilde fon müziğimiz olarak omurilik top onumuzda tahtını kimselerin sallayamadığı bu sanat eseri, asıl itibariyle neredesin firuzeden beri öyle ya da böyle hayatımızı işgal etmekte idi, daha da edeceği inancı içindeyim.. sanki sözlerini evanjelistler yazmış da kutsal metin olmuş, müziğini johann sebastian bach klavisembalde tıngırdatmış da devrin türk sanat müziği alimleri tarafından “bırak lan o öyle çalınmaz, al bak dinle” denmişcesine batıdan doğuya doğmuş, bize bööyle abuk subuk saptamalarda bulundurur olmuş..

beni affet
kaybetmek için çok erken
sevmek için de çok geç
beni affet..

nasıl bir paradokstur bu, daha da ambiyansçıları için dilemmadır, bazılarına ironidir, mutaassıbına besmeledir, gavuruna ave mariadır bu satırlar.. ve ol satırlar ki bu özcan deniz denen bir iç anadolu ağa tiplemesiyle özdeşleşmiş adamın çocuk gırtlağından böylesine güzel frekansları kulağımıza loop eder, mahzar fuat özkan demesiyle “bilinmez bilinmez”..

bir adın kalmalı geriye
kırılmış şeylerin nihayetinde
yalnızlığın peşinde
beni affet..

bir hatanın ardından edilen duadır bu.. çaresizliğin yağlı ilmeği, giderayak “aslında öyle değildi”yi belirtebilme çabası.. yalnız olanın, daha da beteri yalnızlığa mahkum olanın kendi kendine hipnozudur, pavlovun köpeğinin zile koşması gibi, kırılmış yerlerinin yapışkanı için kullandığı birkaç unique hadiseden biridir..

bir olmayış, olamayıştır bu.. herşeyini vermeye hazır, ve fakat hiçbirşeyini veremeyenin gözyaşlarıdır yağan yağmurlar, gökyüzünden tane tane, seller alır götürür de geri getirmez güzel anları, yaşanmış dakikaları..

ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
yağmurlar yağardı
ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
yalnızlık kurşun gibi ağırdı..

paraketenin ucundaki kurşun olmaktır yalnızlığın türkçesi.. olta başkasının, balık başkasının, lakin kurşun hep ilk girer derin denizlerin karanlığına ve son döner takım çantasının öksüzlüğüne.. ve olta dolaştığında kesilen misinanın ucunda dibi boylayan hep yalnızlıktır, yosunların, çamurların arasında çaresizce kaybolur gider.. dipler böyle ümitsizce bekleyen yalnızlarla doludur, hepsinin hakkıdır belki buna bir son vermek, tek bir elde tek bir kurşun ya da bir serbest atlayışla bitirmek; ama yalnızlıklarının tek ortağı hayat olduğu için bir de onu kaybetmek istemezler işte..

beni affet
şiirler gözlerini
şarkılar saçlarını
söylemedi
beni affet..

ne diyordu bir diyalogda sadri alışık ile taçsız kral ayhan ışık, uçağa binip gitmek üzere olan sevdiceğin ardından:

sa – dert etme be abi, bu da geçer elbet..
ai – n’evet, geçer, n’ama deler de geçer!

Gaip Arabesk

Frackman FM Damar Programı kaldığı yerden devam ediyor.. Sırada, pek sevgili Boncik ve Alotte hazretlerinin kombo requesti geliyor.. bu güzide parça, aynı zamanda sözlük tarihimizde kayıtlara geçen en son damar olma özelliğini de taşıyor, bir nevi kilometre taşıdır, ve evet artisleşmeye başladım biri beni durdursun:)


gaip arabesk (#8906813, 10.01.2006 22:01:46)

adı üzerinde, bilinmeyenin arabeski.. bir satır söz yazılmamış üzerine, tamamiyle enstrümental, tam da kafasındaki soru işaretleriyle uykularını sefil edenler için yazılmış sanki.. sen ne anlarsan odur enstrümental müzik, sahibi ne anlatmaya çalışırsa çalışsın, seni ilgilendirmez, alt üst anlamlar barındırmaz, bu özelliğiyle hem harikadır hem de çözülmez bir bilmece.. halbuki bi yerinde tek bir kelam etse, dese "ey ornitorenk sen ne skim bir hayvansın", bir anda nevi şahsına münhasır birşey olur çıkar, bizim de ornitorenklerle ilgili bir durumumuz olduğu vakit anlam kazanır, koyar ya da eğlendirir, böyledir..

ama, insan beyni durmuyor, duramıyor.. üç aşşa beş yukarı serde oryantalizm olduğundan da hareketle çözmeye debeleniyor bestekarının haleti ruhiyesini, kendisininkiyle eşleştirmeye çalışıyor.. nasıl bir ızdırabın arkasından çıktığını merak ediyor bu notaların, niye değil, sadece nasıl.. kullanılan enstrümanlardan tek tek yakalamaya çalışıyor insan düşünceleri, acıları, örtüşüveriyor bazen, tek vücut oluyor beyinler bestekarla, kendi eserinmiş gibi dinliyorsun artık..

hayat gaiblerle dolu bir arabesktir aslında.. doğduğumuzda nefes alabilmek için yaptığımız ilk şey avazımız çıktığınca ağlamaktır, ve bu da belki insanoğlunun bu dünya üzerine imtihan edilmek üzere geldiğinin ilk andan habercisidir: "ağlayacaksın insanoğlu, bu dünyaya acı çekmeye geldin. eğer isyan etmezsen buyur gel, biz seni güldürmeyi de biliriz.."

yetmedi mi bunca acı diye düşünür insan onbeşinde, yirmibeşinde, otuzbeşinde; ve sanırım daha da düşünecektir ömrü boyunca, nefesi yettiği sürece.. kuş gribi olsam da kırksekiz saatte can versem ister bu haldeki kişi, sonra kendini coşmalara atar, yalan maskeler altında eğlenir, eğlendirir, sonra gene evine gelir, uzanır tek başına, hayaller ve sorular içinde, uyumaya çalışır, uyuyamaz döner durur yeni ütülenmiş çarşafa inat.. içine akıtır acısını, bir kısmını aliyle, bir kısmını veliyle paylaşır, bütününü kendine saklar her daim.. çünkü onu paylaşabilecek olduğu yegane insandır acının ta kendisi belki de.. paylaşamamak patlar insanın içinde sessiz nükleer bombalar misali, canlı tek bir doku kalmaz da gene nefes alır bünye, beyin düşünür, engel olamazsın.. düşündükçe sorar, sordukça cevaplar içinden çıkılmaz hale gelir, gaiptir herşey..

acısını başka canlardan çıkarmaya çalışmak da abestir, çünkü acıtılan her canın vebali üzerine atılacak bir kürek topraktır.. bir bayram günü ve gecesi eğlenmeye çalışırken yalnız başına kalıvermenin sonunda playlistin derinliklerinden çıkıverir gaip arabesk, sana tüm bunları yazdırıverir.. "herşey boş, süperefemle coş" dese de eş dost, böyle notalar insanın ağzına sıçıverir, paylaşamazsın kimseyle, ıslak selpaklardan başka..

ne diyordu, sadri alışık baba, kral belgin doruk'un arkasından ağlarken,

- üzülme be abi, bu da geçer..
- n'evet, geçer.. n'ama, deler de geçer!

METHİYE

Üstadıma 20,01,2006 gece saat 03,00 sularında yazdığım gönül imbiğinden damıtılarak sunulan, bir fakirin şiiridir. nazım serbest nazımdır. mefailün feilatün failün.


Frackman Reloaded hocam
Rastladım sana yaban ellerde.
Aklım karışmış fikrim şaşmış,
Canım çıkar oldu o günde.
Kapını çalan ben idim.
Mahşerde hesap gününde
Aman hocam yardım edin.
Nimet-ül hesap bu günde.

Rabıtana tabî oldum,
Esîri,mutlak sırrı buldum.
Velhasılı müridin oldum,
O zaman kurtuluş bu günde.
Lakin sonra öğrendim ki
Uzak kalacakmışsın bir süre
Tekkeyi bırakma hocam
Israrcıyım ben bu işte.
O zaman güller derlernir
Nergis çicek gonca açar
Somurcan Reloaded’in gül yüzünde….

Bu Aslında İyi Oldu Efsanesi

Hit almış çalışmalarımızdan biri daha, pek sevgili güzel kardeşimiz Days Korkmazcan için geliyor.. Yıldız bakınızlar parantez içi oldu ister istemez, olduğu kadar..



bu aslinda iyi oldu efsanesi (#4639519, 09.06.2004 10:06:12)

yedi tepeli şehrin en büyük efsanelerindendir.. her bir tepesinde milyonlarca hayat barındıran bu megapolde, asyanın tüm kaderciliğini alıp avrupanın akılcılığıyla harmanlayan nice divane yollarını şaşırır, insan nehirlerinin içinde boğulmak üzereyken bu efsanenin isimsiz kahramanlarından olurlar..

aslında her yalnızın içinde bir efsane saklıdır.. değil mi ki aşk tarihi aslında başlamamış aşkların tarihidir, o halde daha yazılacak nice destanlar vardır yazılmayan, yazılamayan.. bir gitarın teli koptuğu anda çıkan ses gibidir bunlar, her biri benzersiz, her biri başka bir yerden başlayıp aniden bitiveren, ve aslında sonsuz paralel uzayda kimi mutlu, kimi daha da mutsuz hayatlarda devam eden hikayelerdir.. ve hepsi bir güzel şarkının introsu gibi başlar, hüzünlü bir şarkının outrosu gibi uzar da uzar, kimseyi ilgilendirmese de, bir kişinin de olsa illa yankılanır durur biryerlerinde, ta içinde, ciğerinde, akyuvarlarında..

bir güzel kız ya da bir koca oğlandır bu her zaman, çünkü aşk da insanlar içindir, acı da.. ve her aşık olanın acıya hazırlıklı olması gerekir, hiç affetmez, en ufak bir şey bile acıtır kalbini insanın.. nazlı yarin anlatılan fıkraya gülmemesidir bazen acı olan, bazen de saatlerce çaldırdığın telefonu açmayacak kadar küsmüş olması sana..

aşık olursun ve günler ve geceler ve aylar ve belki de yıllar boyunca mutluluk ve acı lead gitara kontra giden bas gibi at başı gider yanıbaşında gündelik hayatının.. gün içinde boyut kapılarından gide gele allak bullak olur uykuların, rüyaların, işin gücün şaşırır rutinini.. kah coşkulu sevişmeler, kah kıran kırana dövüşmeler içindesindir artık.. o güzel anlar hiç bitmesin istersin, kavgalarda ise kaçıp gitmektir tek derdin; lakin ne güzel anlar uzun sürer, ne de kaçabilecek bir delik vardır acıtan uzun dönemlerden..

ama insan gene insanlığını yapar, kangren olan bacağı vücudun kalanını kurtarmak için kesmesi gibi, acıttıkça acıtan ilişkiyi gün gelir koparır atar.. ve tabi ki bir bacağından olmuş vücut nasıl eskisi gibi bir randıman gösteremiyorsa, koparılan ilişki de ruhundan kocaman bir parçayı alır götürür yanında, ve her kopan parçayla insan biraz daha ruhsuzlaşır, yani olgunlaşır..

aylar geçer üzerinden, yaralar kabuk bağlar, iyileşir, kesilen bacağın yerine protez hesabı ruhunu da yeni dostlar, güzel sohbetlerle doldurmaya çalışır, alışırsın yeni hayatına, böyle yaşamaya devam edersin bir şekilde.. geyik muhabbeti en güzel sığınağındır, akıllı, halden anlayan dostlarla derin felsefi muhabbetler, sağlam geyikler çevirirsin, güler, eğlenirsin; aklının bir köşesi her daim o kopan parçayı arasa da fantom ağrıları gibi, gene de geçer günler bir şekilde..

günlerden bir gün, ya da bir gece diyelim, şehrin işlek caddelerinden birinde, güzel sohbetli dostlarla buluşacaksındır, ve her zamanki gibi gecikmiştir puştlar.. bir aşağı, bir yukarı gezersin caddeyi, vitrinlere bakarsın, kitapçılar, plakçılar, hediyelik eşyacılar.. içerideki minik lob gözlerini yönlendirmekte, her baktığında üzüleceğin anılarla dolu objeleri seçmektedir göz bebeklerin.. fakat yenilmez cengaver ruhun, tam gözlerinin dolduğu anda çeker bakışını o kahrolası objeden, bambaşka alakasız bir noktaya odaklanırsın, ısırdığın dudağın hafiften kanar, ısınır ağzın kendi vücut ısındaki alyuvarlarının tatlı sızısıyla.. tatlı tatlı yağan bahar yağmuru ensenden hafif hafif süzülmekte, yeniden yaşam sevinciyle doldurmaktadır seni..

tam bu anda, vitrin camından yansıyan bir hayal seni sarsar, işte o, tam arkandadır, dönemezsin gerçek olup olmadığını anlamak için, kaçamazsın da, sadece gözlerin istemsizce kapanır, saatlerdir bir gelip bir giden yaşlara engel olmak için.. tam “sadece bir hayal” olduğuna kendini inandırmış ve gözlerini açmak üzereyken, nazik bir el omzuna dokunur, istemsizce dönersin arkana..

- nasılsın, ne yapıyorsun burada böyle tek başına?

işte uzman sorusu, işte hayatın kuruduğu bir an.. asırlar gibidir ciğerden gelen havanın ses tellerinden geçip ağızdan çıkana kadar geçirdiği süre:

- hiç işte, arkadaşları bekliyorum.. sen nasılsın, ne yapıyorsun?

kulaklarında duymayı istediğin replik çalmaya başlar: “seni nekadar çok sevdiğimi, ne çok özlediğimi anladım, arayıp da söylemek, bu büyüyü bozmak istemedim, ve seni buralarda bulacağımı söyledi içimden bir ses, kalktım geldim.. ne olur tekrar başlayalım, seninim, herşey çok güzel olacak artık..”

ve fakat, gerçeğin sesi kalbinden kulağına giden banttan yayını bastırıverir, olanca gürlüğüyle:

- arkadaşlarla şöyle bir dağıtalım dedik, buralara geldik, önce hedede içicez, sonra da hödöye geçip dansedicez biraz..
- ya öyle mi, ne güzel, size iyi eğlenceler o vakit..
- (yarım ağızla) sen de gel istersen?
- (içi kanayarak) yok, ben gelmeyeyim, arkadaşlara ayıp olur hem..
- peki, sen bilirsin, görüşmek üzere..
- haydi çavvo..

tatlı tatlı yağan bahar yağmuru musona dönüşmüş, esen rüzgar ayaklarını yerden kesmiş, bir hortum seni sürüklemektedir içinin derinliklerinde çalan a great gig in the sky eşliğinde.. geç kalan puştlar nihayet gelir, muhabbete girilir, ağız konuşur ama akıl bambaşka yerlerdedir.. “kimdi ulan o yanındakiler? ben burda her gördüğüm şeyde onu anarken o nasıl eğlenir, içer, danseder??” gibi binlerce soru, içini kemirmektedir (and the worms ate into his brain).

nekadar soru varsa, okadar derindir çıkılamayan kuyu.. arkadaşların gözünün önünde türlü şaklabanlıklar yapmakta, espriler ardı ardına patlamakta, ve sen yalandan gülücüklerle otomatik tepkiler vermektesindir.. için kan ağlarken, diplerde bir umut yeşeriverir; bu yaradanın bir mucizesidir:

- bu aslında iyi oldu
- nasıl abi? iyi olan ne?
- yok bişi, hadi geç kalıyoruz, bekletmeyelim milleti!
- tamam abi, ben hesabı söylüyorum
- sendensin, eheheh
- ulan hep böyle yapıyosun, ne puşt adamsın!

işte böyle dostlar.. bazen yıllarca düşünürsün de tek bir noktada görüverirsin evreni, her şeyin sırrı bir küçük anda saklıdır.. mühim olan o anı denk getirebilmek, doğru zamanda doğru yerde olabilmek.. herkes er ya da geç bunu başarır, tek bacağı kalan kişinin eninde sonunda yürümeyi başarması gibi..

ne diyor mark knopfler abi:

scarred for life, no compensation;
private investigations..
aa harika olmus yahu : )) öpüyorum frackmancim canım cicim : )

Holiday

Scorpions, Peitho için duble yapıyor efem gecenin şu saati.. İstekleri çalmaya devam edicez, elimizden geldiğince..



holiday (#3977429, 16.03.2004 09:48:21)

scorpionsun her devre yakışan, her 17 yaşına basan vatandaşı etkisi altına alacağı eseri.. bizi etkisine alması daha erken bir yaşımıza tesadüf etmiş olsa da, bu bizim perişanlığımızdır, eserin suçu değil.. her er/hatun kişi sevgiliden ayrı zamanlar geçirmiştir, geçiriyordur, geçirecektir.. bu zaman, sevginin şiddetine bağlı olarak 15 gün, 6 ay, ya da sabahtan akşama geçen zaman olabilir; o’nun nefesini sayamadığı için uyuduğuna küfreden insanlar da az değildir.. o ki sevilmiştir, özeldir bir kere, herkesden, herşeyden kıymetlidir, anaydan babaydan ayrıdır, yardır artık.. artık değil holiday, tencere yuvarlansa, kuş ötse, sela okusa ayrı bir kulağa hitap etmektedir notalar, tınılar, frekanslar..

let me take you far away,
you’d like a holiday..

gel götüreyim seni buralardan der her er/hatun kişi hayatının odağına.. hep o’nunla geçsin ister hayatının her anı, zihnindeki her karede artık o da yer alsın ister, o’nunlayken önemsizdir artık kolanın laytı, çayın şekeri, çorbanın limonu.. herşeyine o’nu katık etmek ister, o’nunla yer, o’nunla içer, o’nunla uyur, hatta o’nunla ölmek ister; acısına katlanamayacağını, ya da o’nu yalnız bırakmamayı düşünür, ölümünü bile planlamaya başlar ister istemez..

ve çoğu ilişki böyledir, hepimiz her ilişkimizin özel olduğunu düşünsek de, çoğu birbirinin aynıdır.. bir filmin konusunda o’nu buluruz, ya da bir şiirin üçüncü kıtasında, belki bir arkadaş anısında; öyle çoktur ki benzerlikler, istatistiği bile tutulabilir pek çoğunun.. fakat kabul etmez bünye, o özeldir işte, tektir!

ve her ilişki ister istemez bu altı dakika yirmialtı saniyelik eserin ilk iki buçuk dakikasındaki gibidir, herşey kadifeden keselerde, pamuklar içinde saklı, herşey toz pembedir.. aşılmaz mesafeler iki şarkı arasında alınır, kilometrelerce yol üç sigara içimi mesafedir.. o’nun yanında zaman su olur akar, o’nsuz anlar ateş olur yakar.. hep o’nunla olmak, her daim, her dem, bir dalın ucunda açmış iki yaprak gibi, ve sonbaharı hiç düşünmeden tatlı meltemlerle sallanmak ister insan..

ve bir anda sesler yükselmeye, farklılıklar görünmeye başlar.. tıpkı adı geçen eserin ara otuz saniyesi gibi bir yırtılma dönemi, kozadan çıkan kelebek misali.. görüntü belki de hoş, ama hiç sordun mu kelebeğe, nasıl geçti o kırk gün, ipekten cenderenin içinde..

ve bir hay huyla geçer günler, belki aylar, hatta belki de yıllar.. hep o ilk günlerin özlemiyle, hep onları arayarak gider nice başka uğraşlarla değerlendirilebilecek değerli tiktaklar.. fonda çalan baladların üzerinde akan distortionlar gibi acıdır artık her sabah.. ve uyunmaz olur her gece, yastığın sanki bir kaktüs olmuş sanırsın; halbuki kafanın içindeki düşüncelerdir sana batan, vazgeçememendir, teslim edememendir artık dikenleri elinde kanatmadık yer bırakmayan gonca gülünü yadellere.. tıpkı bu şarkının son iki dakika yirmi saniyesi gibi, geçer günler, geceler.. belki paralel bir evrende, bu çiftin mutlu günlerini devam ettirdiği düşüncesiyle avunursun, sen fade olursun o out olur, çıkar gider hayatından, başkalarının hayatına detay olur.. sen o’nda bir kabus, o sende bir tatlı huzur, ölene kadar o sende bir kahır, sen o’nda bir beddua..

tatiller hayatın tatlı anları, koşuşturmasız günler, eğlenceli geceler, miskin saatlerdir.. tatiller hızlı geçer, aşklar çabuk biter.. en baba deprem altmış saniye sallar; enkazını kaldırmak aylar, yeniden inşa etmek yıllar sürer..

avazeyi şu aleme davut gibi sal,
baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş..

Love Is On The Way

Efem istek parçalarına devam ediyoruz.. Şimdi de Saigon Kick, Peitho için söylüyor:)


love is on the way (#3340850, 15.09.2003 19:30:43)

long play mertebesine erişmiş yaşımızın tecrübesi diyor ki, ne varsa bu one hit wonderlarda var.. kim duymuş saigon kick adını, kaç kişi klibini görmüş, adları sanları nedir bu adamların acaba.. gel gör ki adamlar öyle bir iz bırakmışlar ki müzik dünyasına, al loop et saatlerce dinle, amman sabahlar olmasın!

öyle çaresiz anlar var ki insan hayatında, her şey tersine dönsün, zaman makinası olsun da geçmişe döneyim, bütün ibnelikleri tersine döndüreyim istiyor.. ama yapamıyor, olmuyor işte.. yaşanmış yaşanmışlığıyla kalıp ileride aleyhte delil olarak kullanılabiliyor, susma hakkı bir boka yaramamakla beraber konuşmak ta eksi puandan başka bir şey katmıyor, avukatlar ise bok çukuruna batmayı sadece hızlandırıyorlar..

acı insanı sanatçı yapıyor böyle durumlarda.. kimbilir bu şarkıyı yapan abinin nasıl çaresiz bir durumu vardı da yazdı bu sözleri, böyle eşşek notalara döktü de verdi bize bu feyzi..

love is on the way
i can see it in your eyes
just give it one more try tonight babe..

kendisi de biliyor aslında, o gözlerde okunanın sadece çaresiz bir kaçış olduğunu, hatta kendi çaresizliğinin sevdiceğin gözlerindeki aksi olduğunu.. gene de delikanlılığı elden bırakmayıp en bi cool tavrıyla koyuveriyor lafı, sanki dönüş varmış gibi bütün kelek durumlardan geriye, pir-ü paklığa, arsız arsız giv it van mor tray diyor bir de..

kim kime verdi ki o van mor trayı, abla sana versin be saigon’um.. verse de alma o şansı, içten vermez çünkü, hiçbir kadın hiçbir şeyi unutmaz..

kadın erkek ilişkisi rus ruleti gibi.. silahı şakağa dayama sırası hep erkekte, ve ne hikmetse kurşun hep namluda.. tek artısı var erkeğin; kırıla kırıla camdan kalbi giderek çelikleşir.. ama her sert kalbi delecek bir elmas her zaman var dünyada, aksi görülmemiştir.. onun içindir ki, aşık olmak erkek adama yaramaz, delikanlıyı bozar.. aşk korozyon yapar sert sanılan bünyelere, zayıflatır, en olmadık yerde yarı yolda bırakır..

“love is on the way” imiş, peki; selametle..

horhh hissss

dark side of the blogspot diyorum, selamın aleykum diyorum, geçiym oturiym şöyle bi soluklaniym diyorum, çayçermiyim diyorum.

içerim diyorum.

nası ya?

gelindi,görüldü..şaane oldu.bu saatte gidilip yatıla..daha sonra yeniden şeyedile..eee meyhanecinin de evi var.adam gibi adam,evlat gibi evlat,göz kırpmadan can verilesi can'a merhaba..ve fakat saat geç..bisusula...gittim..

tabii budur...

efsane devam ediyorrrr:)

o zaman copypaste i hızlandırsak... "love is on the way", "holiday" ve daha nicelerine en kısa zamanda ulaşsak.. sonra da kaldığımız yerden devam etsek.. oh be.. dünya varmışş!!

Tekke'ye Dönüş Yasası

Tekke-i Reloaded' da pirî nûr Frackman hocamın öğretilerinden giderken duydum ki hocamın mekanını emniyetten arkadaşlar bir müddetliğine zincirlemişler.Hocam bana öğrettiki o nerde ben orda. Hocam sen yokken harama el sürmedim, hatuna cıvıra istemesemde bakmadım. Bu mekan hayırlı ugurlu olsun. Sen bize ne öğretmiştin "Eğitim illa dört duvar arasında olmaz. Eğitim her yerde olur burda ormanda hayatta." Yoksa bunu Mahmut Hoca'dan mı öğrenmiştik. Neyse hocam ne farkeder. Önemli olan bize bir şey olmasın.
Son kez şunu derim hocam. Gidişin suskun oldu ama dönüşün muhteşem olacak. May Allah with you. Şol cennetin ırmakları akar Allah deyû deyû....

19 Ocak 2006

Gelen Herkes

İyi güzel herkes selam diyip bir köşeye çekiliyor , peki bu bize ne kazandıracak sorarım blog sahibine...

Şöyle ortamı şenlendirici bir atraksiyon , ne biliyim ben siteye login olunca başlayan " Mustafa Kandirali dan Klarnetli Kandira Karşılaması" isterim.

Gelenlerin eli boş dönmesin bari mendil falan verelim , şanslı post yollayacaklara o mendilden para çıksın , bayram sevinci yaşayalım böyle şirkette , ofiste kastırırken....

Bence asıl olan blog sahibi yaptığı işlerin en güzel ve en neşeli olanını yapsın , katlayıp , arasına naftalin tabletleri yerleştirdiği 4 metre perdeyi şöyle bir balkondan silkelesin , zaten onu balkonda gören , baltasını , kılıcını sakladığı yerden çıkarır , yollara düşer...

Benim hala umudum var...

Living on the road....

Hayırlı Olsun cem-i cümle floydianlara

T.S.K. gelişmelerden rahatsız.Çığ gibi büyüyor burası..Nooluo burda?

echoes

efem, şu eskilerden kopi peyst işlerine başlamam için gelen ilk requesti hayata geçiriyorum.. ha, bunu bir dallamalık olarak görüyosanız o ayrı konu, bildiriniz, başka şeyler yaparız.. amma, benim burayı açmamın başlıca sebeplerinden biri de budur..

saygılarımla,

ya settar!


echoes (#3981087, 17.03.2004 09:46:30)

birebir öğreti içeren pink floyd eser-ül muazzaması.. öyle önemli bir eserleridir ki bu, yıllar sonra çıkardıkları toplama albüme verdikleri isim de bu olmuştur.. fakat namuzsuz 74 dakika sınırlaması, babaların maroonedi üç, bu güzide eseri tam yedi takika tırpanlamak zorunda bırakmıştır adı geçen toplama albümde.. velhasılı önemli olan, yıllardır başaramadığımızı yine babaların başarmış olması, ve olası en makul sıralamayı yapmış olmalarıdır.. eserler kendilerine aittir, istedikleri gibi uzatırlar, kısaltırlar, niceleri gibi, hede mix, hödö versiyon ayaklarına yatmazlar.. bilindiği gibi kur’an da belli bir düzende inmiş, bilahare sıralama yine aynı kaynaktan gelmiştir, hadiseyi bu mihvalde ele almak lazım gelir..

gelelim fasulyenin nimetlerine..

bir floydiana “en sevdiğiniz kuş” sorusu yöneltildiğinde hiç tereddütsüz “albatros” demesinin nedenidir bu eser.. kendisiyle ilk tanışmamız maateessüf albümü dinlemezden önce elimize geçen pompeii konseri video kaseti vasıtasıyla olmuş, o yüzdendir ki hayallerimizde elemanlar paso sislerin arasında gayzerlerin üzerinden atlamakta, sanırsın olimpos dağından inen antik yunan tanrıları gibi aletin edevatın başına geçmekte, pink floyd london plakalı yüzlerce konteynerın, onlarca hoperlörün arasında kendilerinden geçmekte, bizi de mest etmektedirler..

eserin ilk yedi dakikasını başlatan su damlası sesi, o güne kadar bir elektronik alet vasıtasıyla elde edilen doğala en yakın damla sesidir.. mellotron adı verilen, ve sayısal çıkar çıkmaz bir adet edinmemi herhangi bir kuvvetin engelleyemeyeceği alet ile kimbilir nice vakitler uğraştı durdu roger - rick ikilisi.. ardından gelen davein mektep medrese görmüş parmaklarından çıkan notalar, ve arkasında rogerın net bas notaları yol göstermekte, yetişmek üzere olan baget darbelerine nick abimizin..

bir rick wright - david gilmour düeti açar ilk mısraların sırlarını kulaklarımıza doğru, ve double tracktan dave basmaktadır serçe parmak borusunu fenderin tellerine.. bu tellerdir ki üzerine kuş niyetine albatros konmuş, bir yakarış, bir çığlık edasıyla forsalar parçayı, sanki arkadan ittirir; ama tam bayırdan yuvarlanırken kemerinden asılıp tutar belki, altıncı dakikayı yedinci dakikaya bağlayan saniyeler boyunca bazen yavaş, bazen hızlı ataklarla..

her kim ki “müzikten anlıyorum, aha da ben de bir parça yaptım” der ve eğer pink floyd ile tanışmamış bir kimse ise hele, ona bu parçayı dinletin; kendisi de hayretle görecektir ki illa bir yerlerinden bir şeyler araklamıştır bilmeden, bilemeden.. çünkü ona gelene kadar otuz üç sene boyunca herkes bundan bir parça koparıp kendisine apartmış, eskişehir’in bizans kalıntılarından inşa edilmesi misali her bir notası belki bir albüme can vermiştir.. biraz daha kafayı sıyıracak olursak, son otuz küsür yılın müzikal dna’sı bu parçadır diyebiliriz.. bunu çöz, sonra çık ben dünyanın kralıyım de, o radde bir eserdir kendisi.. bir buluştur, bir ilk defadır, bir başkaldırıdır.. o ana kadar denenmemişlerin test sürüşü, son nokta, ilk söz, big bang’idir rock müziğin.. gerçek sample karga seslerine mellotrondan çıkan çığlıklarla cevap verdikleri dakikalar boyunca ne o gün ne de bugün kimseden korkmamışlar, henüz ne dark side of the moon ne de başka bir albümleriyle yüzlerce hafta listeleri işgal etmemişken “biz bunu çalıyoruz aga, beğenmeyen dinlemesin” deme yürekliliğini göstermişler, belki de sırf bu cesaretleri sonraki başarılarına temel olarak, voyager uzay araçlarına kayıt edilip olası uzaylılara floydianların selamını iletecek nasa personelinin yetişmesine sebep olmuştur..

onyedinci dakikasında mod değiştiren parça başka bir kimliğe bürünür, kimbilir belki tüm bunlar hala çözülememiş şifrelerdir.. ve iki dakika sonra parça en başa döner, sende beni, bende beni arar, kimseden bir şey beklemez.. ve kimseye bir şey vermeden, senle ben, ikimiz öğretisinde, gelmiş geçmiş tüm karamsar pink floyd eserleri arasında aşka aşkla sarılan, ölmeyen öldürmeyen, dinleyeni de kahretmeyen bir bütüne sarar sarmalar, halisünasyonlarıyla baş başa bırakır, tatlı tatlı fade olur, sislerin arasında ilerlerken zeus, apollon, herakles ve dionysos, tepelerdeki tahtlarına doğru; insanlığa yirmiüç dakika otuziki saniyelik bir vahiy daha iletmiş olmanın rahatlığı ve gururuyla..

ez cümle: arif olan anlasın, anlamayana anlatsın, pink floyda laf eden, insanlığından utansın..

budur..

vay be.. bu member olayını iyi icat etmişler valla.. ıssız çorak bir blog bir anda nasıl renklendi, hareket geldi, şekil oldu..

gözlerim yaşardı mı, tabi ki hayır, çünkü burada üye olan herkes zaten gün içinde öyle ya da böyle muhabbette olduğum insanlar..

ama olsun, iyi ki geldiniz..

şimdi göreviniz jim, tabi ki kabul etceksiniz, burada kafanıza göre takılmak.. mesaj fasilitemiz falan yok, lakin comment fasilitemiz var, tadından yinmez.. ayrıyetten, üye olmak isteyip de bende msn'i gtalk'ı olmayan vatandaşlar size başvurur ise, lütfen frekonuza bi mail çakmasını rica ediniz, frackman@gmail.com şeklinden..

dost, düşman, seven, sevmeyen herkesi bekler, gözlerinizden öperim..


freko, yessin onu ninnesi

hosgeldik insallah

edepli edepli oturmaya geldim ...

selam

selam...
thanks godd!!
ilk 10 a dahil olmuşum.
evet.. bekliyoruz ilk 10 kişiye birer suzuki..
(bkz:freko revo ya üye oldular birer suzuki kazandılar):P

Yeni gelenler olarak ; Ağbi selam naber ???

Evet öncü takım karşılama komitesi üyesi olarak geldik buraya pek o reklamlarda ki gibi bir şey bulamadığımı hemen belirteyim...

Hani o maildeki gibi her yeni üyeye sevgili buluyordunuz önce gelen ilk 20 kişiye , swiss otelde akşam yemeği vardı???

Bilmiyorum şuan burası dımdızlak boş....

Buradan yetkililere seslenmiyorum , sms atıyorum...

Çok boş buralar bea :-)))

Membership Hadisesi

Bi de böyle bi olayı varmış buranın, milleti member ediosun çok şahane, ayda sadece kelle başı 80 usdyi benim bir hesaba yatırıonuz, diye gereyim istedim bi ince:)

Şaka şaka, herbişi herzamanki gibi beleşedir arkadaşım.. Hatta ilk 10 üyemize çeşitli kıyaklarım olucektir zaman içinde..

Hadi bakiyim, benim dünyaaa güzellerim:)

16 Ocak 2006

a new hope..

evet frekonun sevgili dostları..

bir kazadır oldu, aranızdan ayrılıverdim istemeden.. oldu işte, nasıl desem, atılmayacak bir mesajı, azıcık ciğeri kaldığına inandığım bir kimseye attım.. meğer ciğerinin son parçalarını da kaybetmiş, hançerleniverdim..

durumum tüm genç kızlara -eheh- emsal teşkil etsin isterim.. siz siz olun, ekşi sözlük mesaj fasilitesini şahsi işlerinizde kullanmayın, aleyhinize kullanılabilir, kendinizi blog köşelerinde buluverirsiniz..

ha, bu blog ne işe yarayacak, ona gelelim.. öncelikle, sözlük harici ulaşamadığımız dostlarımıza ulaşmaya, onların da bana ulaşmalarına yarayacak.. ha, kesinlikle diğer bazı az ciğerlilere cevap vereceğimiz bir mecra değil bu, bilen bilir, diyeceğimi derim, arkadan konuşmam..

biraz da, belki istek gelirse, yedekleyebildiğim ve sözlük dostlarının beğenisini kazanmış bazı eski entrilerimi burada bulacaksınız.. ve tabi yeni yazılar da gelir, aklımıza geldikçe..

ara ara uğrayınız anacığım, belki reklam falan alırız da, bugüne kadar zirvelere harcadıklarımızın binde birini geri alırız:)


sizin frekonuz, a.k.a. olay, high hopes, frackman, frackman reloaded..