28 Şubat 2006

kedi şeysi :)




Bu bizim pistaş...kendisi de van kirmasidir..Pista$ biraz hasta..pek keyifli degil bugunlerde..bizde uzuluyoruz iste..
neyse...

sisko ve beyaz olan çörek...çörekle tanismadan acik söyleyeyim kedilerle fazla hasir nesir olmadim..apartman cocuguyum ben anlamam kedi falan..
tabii bu böyle gidemezmis te benim haberim olmamis :)
Gundelik hayatimin ta icinde olan bir hayvan oldu kendisi..sayesinde cok daha insancil oldum sanirim..keske herkesin hayatina giren bir evcil ufaklik olsa..
hayvani seven insani sever derlermis ya..bos laf degil..

Jerry Lee Lewis İstanbul Konseri

6 Mart 2006 pazar günü Hilton Convention Center'da gerçekleşecek bu güzide organizasyonu Bronx Productions gerçekleştiriyor..

Jerry Lee baba, güzide şehrimizde de bir piyano yakacağa benziyor.. gitme şehadet etmek lazım diyor babanın kankileriyle (carl perkins, elvis presley ve johnny cash) ile çekilmiş bir fotoğrafıyla tahinpekmezcileri başbaşa bırakıyorum..


hem, kimbilir, belki Bronx Productions bir son dakika güzelliği yapar.. ama önce istemek lazım:)

bilet fiyatları, alım satım işleri için linki de şeyedelim tam olsun:
http://www.biletix.com/live/wtsevent.php?Eventcd=GJLL1#

floydianlar & tahinpekmez.org sunar : on an island albüm tanıtım partisi

dave baba albüm çıkaracak da bizi uyuyacak zannedenlere ve zannetmeyenlere duyurulur..

gelişmeler
ve
yer ve tarih bilgileri
pek yakında,

dayanamadım ulan:)

Selamlar Herkese

Geç te olsa gelebildim. Böyle sayfanın ortasında pat diye belirdim kusuruma bakmayın artık...

Pink Floyd Coverları

hazır ortalık ateşe verilmiş, haftaya gilmour yaza waters konserleri haberleriyle çalkalanırken, pek sevgili sitemizin de ufaktan herif postu denizine dönüşüne kayıtsız da kalamayarak, gene raflardan bir eski entarimizi çıkarıp ortama salayım istedim.. hadi bakalım..


pink floyd coverlari (#8874850, 05.01.2006 23:18:56)

kervana en son blackened kardeşimizin yolladığı ve bugüne kadar dinlemediğime üzüldüğüm dream theater - hey you coverini eklemek istedim..

kaavır dediğin böyle yapılır arkadaş, hatta kaavır da değil bu, bi nevi "bak babacım böyle ulu bişi var, biz de söyledik" demek oluyor türkçesi..

her önüne gelen herkesin şarkılarını türkülerini kaavırlıyor, kırpıp kırpıp ay yapıyor, kimi ak yapıyor kimi bok yapıyor; sonuçta basıyosun telifi yapıyosun, hapsi yok recmi yok ceza sıfır bir aktivite.. kimi gelir böyle dream theater gibi babasını yapar, kimi gider o şoparlar gibi wish you were here içinde aa yee falan der, bir diğer ibne oğlanlar grubu çıkar comfortably numb'ın içine sıçar.. tabi ki onları ruz-u mahşerde büyük azaplar beklemektedir, herşeyin günü gelecektir..

velhasılı diyeceğim o ki, dream theater büyüklüğünü göstermiş, "biz kimiz ki bu adamların tek bir notasını yorumlayabilelim" demiş, sadece enstrümanları aynı nota ve tonlarla tekrardan çalıp, kendileri söylemişler, bravo.. sorarım size ey cemaati floydian, islam dininin kutsal kitabı kur-an'ı kerim tekrardan yazılabilir mi, biri alıp "aha bu da benim kuranım, bak ne şahane oldu, aayeee" diyebilir mi, dese taş üstünde taş baş üstünde baş kalır mı..

işte pink floyd da ben ve birçoklarınca bu uhreviyette bir yerlerdedir.. onlar ne eylemişse güzel eylemişlerdir, bize ve kalan herkese dinlemek, nasiplenmek, feyzalmak düşer.. ha illa yapacam diyeceksen oturup yüzbin kere dinleyeceksin, birebir, tıpatıp aynısını kendi gitarınla, davulunla çalacaksın, kendi sesinle söyleyeceksin, ben de sana bravo diyeceğim, iki tur dinleyip gene aslına döneceğim.. amma, aayee diyeceksen içinde, vıcık vıcık tekno edeceksen caanım wi dont need no eccukeyşını, elbet yolumuz bir yerde kesişir, o gün o dakka yersin küreğin sapını beline beline..

diyeceğim budur, gayrısını diyen zındıktır indimizde..

karma sauna olsa kaç yazar

biliyorum başlık ile resimler çelişiyor ama sonuna kadar okuyun, bana hak vereceksiniz.

kütürkütür bey'in finlandiya diyarlarından parça isteğinde bulunması üzerine giriştiğim fin ırkı antropolojik araştırması sonucunda bulunan aşağıdaki iki yavruyu huzurlarınıza sunmak istiyorum.

birincisi sevgili arkadaşımız tommy, efendi suratlı bişey ama özelliksiz, tıpkı tommy adı ile bilinen marka gibi. yüzüne bakılır olsa da sıkılınır kendisinden iki günde,ruhsuz bi kere, fantezi konusu bile olamaz, ayın elemanı olur olsa olsa.


şimdi de yemeğin sevdiğim kısımlarını sona saklayan karakterde biri olarak ikinci ve son finli arkadaşımız roope'yi huzurlarınıza takdim ediyorum. buna söyliyecek birşey bulamadım.


lakin bu arkadaşlar birer istisna, genel ırk yapısı ve eblek bakışları itibarı ile ne cencilerin ne de türklerin yanına bile yaklaşamazlar. http://www.fondi.fi/index.php?flash5=true sayfasına girip MEN seçeneğini işaretledikten sonra karşınıza çıkan ucubeleri bi inceleyiniz de son iki gündür post edilen çikolata dadında arkadaşların eline su dökebilecek olan var mı söyleyiniz. kendilerini bu sayfaya post etmeye elim varmadı. kütürkütür beyciim demem oki illa da sarışın renkli gözlü olsun diyorsanız kıvanç tatlıtuğ verelim bi adet. fazla uzaklara gitmeye gerek yok. brad pitt bilem halt etmiş yanında.

10.000..

evet sevgili tahinpekmez.org üyeleri.. gogıldan an itibariyle aldığımız rapora göre, güzide komünitimiz onbin hit psikolojik barajını aşmış durumda.. siteyi istatistiki kayıt altına aldığımız 24 ocak gününden şu ana kadar günde ortalama 300 hakiki ip numerosundan giriş yapılmış.. bu da, bencileyin üçkağıtçı vatandaşların şirketten bir ip evden bir ip olmak üzere iki defa giriş yaptığını varsayarsak 150 hakiki ziyaretçi anlamına geliyor.. ayrıyetten bu güzel insanlar her allahın günü ortalama yedi kere (totali 246 kliktir) gogıl adsens reklamlarını tıklamak suretiyle eşşek yüküyle -eheh- para kazanmamızı sağlamışlar..

akşama sabaha güzide koder arkadaşlarımızın hostingdi, tasarımdı, şuydu buydu bütün işleri tamamlayacağı müjdesini de ekleyerekten, külüstür sitemizin pek yakında son sistem şekilli aynalı gıcır gıcır hizmetimize gireceğini duyurur, nice onbinlere yüzbinlere milyonlara derim..

herşeyin çok güzel olacağına inancım sonsuzdur..

saygılarımla,

frackman revolutions..

27 Şubat 2006

24 Mart 2006 Cuma Gecesi Karga da KING CRIMSON gecesi "From The Beginning"

KING CRIMSON / Robert Fripp / Trey Gunn / Tony Levin / Adrian Belew vs. King Crimson geçmişten günümüze albümleri; King Crimson’ın elemanlarının solo ve yan projeleri. Ayrıca, bağımsız plak şirketleri Discipline Global Mobile’dan yayınlanan albümlerden seçmeler.

“ Frippertronics ” bir konsere gelenler sadece kulaklarını getirmek zorundadırlar. Kulaklarının duymasını sağlamak dışında bir sorumlulukları yoktur. Eğer orada yaratılmaya çalışılanın özünü anlamaya çalışmayacaklarsa, gelmemeliler, bunu daha önce deneyimlediklerim sayesinde söyleyebiliyorum. Bir konsere fotoğraf çekme amacıyla gelinmemeli. Bu müziği bir kamera lensi sayesinde dinlenemeye çalışmak gibi garip bir davranış. Görselliğin sesin önüne geçtiği durumlardan hoşlanmıyorum. Konser atmosferini “ses” oluşturur ve / veya gürültü. Konserden anladığım unsur, dinleyicilerin iki katı kadar kulak olduğu ve sağ ve sol kulakların farklı algısıyla dinleyici sayısının çarpılması ile oluşan soyut sayı kadar çoğalan bir müziğin varlığıdır. Kayıt yaparken bazı şeyleri hesaba katarsınız ve onları sabitlersiniz oysa konserde birinin nerede duracağını hangi sesi önce duyacağı veya hangisini duymayacağını bilemezsiniz. Müzik üreten kişinin belki de en keyif aldığı unsur işte bu hesaplayamayacağı anlardır. Nasıl ki bir müzisyen kendi “imtiyaz” haklarını korur ve eserinin çalınmasının şekillerini belirlerse bir dinleyici de bunu yapar…Bu nedenle konserler “görsel” bir olaydan çok “mimari” ve “işitsel” olaylardır…En azından benim içinde olduklarım


Robert Fripp


ilgilenen arkadaşlar mükemmel bir gece olacağına inanıyorum... bence orada olmalısınız...

Adres:
Kadife Sokak 16 Kadıköy

Telefon:
0216 4491725-26

kimi tahinpekmez.org üyelerinin zenci tandansı hakkında..

özgür bir dünyanın daha da özgür sitesinin en özgür üyelerinden daha ziyade dişi olanlarının bir kısmında görülen bir tandans.. aman efenim kaslı vücudlar, iri dudaklar, sık ve kara saçlar, kaşlar, gözler..

kafatasçı değilim, faşist, evet belki biraz, ama ırkçılığa kesinlikle karşıyım.. ammaa, bu gulyabani soyundan vatandaşlarla alış veriş nedir, niyedir, bunu anlayabilmiş değilim.. yoksa biz de biliyoruz tyra banks'ı, halle berry'i falan..

du bakalım, nereye varacak bu işler:)

pharrellizm


öncüsü olmak istedigim akim.

peki neden pharrell?

öncelikle fotografa dikkatlice bakmanizi rica ederim. sanirim fazla bir aciklamaya gerek kalmiyor, kaliyor mu? ben bakmayayim, kriz geciriyor, bedenim üzerindeki kontrolumu kaybediyorum. bu insan yavrusu bir dünya güzelidir gözümde. o kisik gözleri, o dudaklari, o burnu, o elmacik kemikleri; vücudundan ve dövmelerinden bahsetmiyorum bile, ates basti.

ayrica "he got style, baby!". erkegi seksi yapan ünsurlar arasinda kiyafet ve stil de bulundugunu biliyor muydunuz? evet öyle, hadi kosun alisverise nihaha.

peki, dünyanin en yüzeysel adami olmaktan cikip, bir de güzelligi disindaki özelliklerini degerlendirelim:

bu herifin yetenegi kendinin disinda minimum 238 kisiye daha yeter, o derece. zaten enerjisini ne yapcagini sasiriyor, iki grubu var - nerd ve neptunes - onlar yetmiyor, gidip sürekli baskalarina sarki yapiyor, üretiyor. biz de sarkilarina bayiliyoruz, dans ediyoruz, popocuklarimizi salliyoruz, kendimizden geciyoruz, terliyoruz filan.
ayrica reebok icin ayakkabilar tasarliyor, bbc (billionaire boys club) isimli bir label aciyor, kiyafetler hazirliyor.

cok sempatik bi varlik bu pharrell, cok tatli, süper sirin, konusmasini, zekasini, hareketlerini, müzigini, stilini, her bi seyini seviyoruz. evet.

so?
pharrellizm'e katilmak isteyenler, destekleyenler benle iletisime girip calismalarimiza katilabilirler. özellikle girlfromipanema'cigima el salliyorum buradan, "black is beautiful"!

eeeh eytere bea

o ne be sayfayı açıyorum karşımda baldırıçıplak, neredeyse cıscıbıldak bi hatun, bu bloga okulundan işyerinden giren insanları niye düşünmüyosunuz yaw. hadi ilk başlarda edepli edepli fotolar vardı da ses çıkartmadıydık freko bey. irite ve ajite oldum. misilleme yapmak durumunda kaldım.. alın buyrun size imparatorluk gibin, afrika kıtası gibin, pekmez gibin bi adam... tyson beckford




26 Şubat 2006

Tekstil sektörü krizde, mankenler işsiz kaldı..

tekstil sektöründeki global durgunluk, en çok mankenleri vurdu.. new york moda haftasında topu topu 5 stilistin defile yapması nedeniyle işsiz kalan mankenler, eski dünya ticaret merkezinin bulunduğu inşaat alanı yakınında rızıklarını verecek modacı beklediler.. iş beklerken görüntülenen heidi klum (24), "akarken bir kenara biriktirmemenin acısını yaşıyoruz, halimiz bu işe başlayacaklara ibret olsun" dedi..

Spam ötesi !

az önce gelen bir spam mail in en başı, gerisi bi dünya hikaye anlatıyo, özletle reklam yaptığı bir site var, adresini vermicem ki hit almasın, fakat girizgahı paylaşmak istedim, buyrun:

--------

Merhaba. Benim bütün sorunum 1997 yılında lisedeyken başladı. Okulda kavga ettiğim bir arkadaşım (ismi Selim B.) bana, sınıf arkadaşına "babası yok, annesi o.." diye iftira attı. Ben ne söylediysem dinletemedim. İnsanlar, "madem öyle değil, o zaman neden herkes öyle söylüyor?" dediler. Kendisiyle kavga ettim ama gene yanlış anlaşıldım. Bir süre sonra da psikolojik sorunlarım başladı ve içe kapandım. Doktoruma göre "travma" geçiriyordum. Yıllarca bu konuda tek kelime etmedim. Daha sonra çevremdekilerle sorunumu paylaştım ancak bana yardımcı olmadılar, olamadılar. En son bütün TV kanallarını aradım (NTV, CNN, KanalD gibi..). Onlara "bana 2 dakika yayında yer verin başka bir şey istemiyorum" dedim. Onlarda pervasızca reddettiler. Şimdi soruyorum:

BİR İNSANI HARCAMAK BU KADAR KOLAY MI? İNSANLAR KÖTÜ BİR ŞEY DUYDUKLARINDA NEDEN HEMEN İNANIYORLAR DA DÜZELTMESİ, CEVABI UMURLARINDA OLMUYOR? BENİM ANNEM VE BABAM BEN DOĞMADAN 7 SENE ÖNCE EVLİ İDİLER--BU DA MI BİR ŞEY İFADE ETMİYOR

-------

bu ayarda devam edio mail... yorumsuz, bol dumurlu...

hayvan barınaklarına yardım zirvesi - 5

Bir zirve böyle geçti...

Barınak Gönüllüleri tarafından beşincisi düzenlenen Hayvan Barınaklarına Yardim Zirvesi 23 Şubat gecesi Vibe'da gerçekleşti. Sözlükçü Barınak Gönüllüleri (archange, cortona, defne turac, gubilik, serol, sorceress, yao, zen spider) yanı sıra katılarak destek veren tüm sözlükçülere (arvo, avasas, dolphingirl, enci, frackman reloaded, goddess artemis, gulden kale, partizan, yevgenizamyatin...) teşekkürler.

İsmini saymayı unuttuğum varsa yorum yazıp "ben de" desin...


Düzeltme: tahinpekmezci frackman revolutions, disciplineglobalmobile ve hem sözlükçü hem tahinpakmezci girlfromipanema da patilere destek vermek için aramızdaydı o gece.

Fotograf cekerken salak oldugunun farkina varmamak


Cumleler uzadikca manasi da lastiklesiyor birader..Ben size en iyisi diyorum ki resme uzunca bakin..bakin bakin..baktikca fotografcinin aslinda gerzekotesi oldugunu kesfedicegiz hep birlikte..fotograf mi ? evet erbabinin elinde bir baska oluyor..hehehe

25 Şubat 2006

Chick Corea and the Elektric Band II - Paint the World


14 Eylul 1993'te raflara cikan bu muhtesem albumu tavsiye etmekle kalmama taraftariyim.Acikcasi Chick Corea'nin duzinelerce yaptigi albumler icinde ciddi bir lezzet tasidigina inaniyorum.Evet Corea'nin en baba albumlerinden biri..Hele Gary Novak adindaki bu kafayi yedirten baterist'i bu albumde dinlemek o kadar keyif verici ki tavsiye ediyorum.Bulun,indirin gerekiyorsa..dinleyin..
Muzik her zaman pembe degil yienim :D

CHICK COREA -- Yamaha S-CF III concert grand piano, Yamaha SY99, Roland D-550, Fender Rhodes, mixing
JIMMY EARL -- bass
ERIC MARIENTHAL -- alto saxophone, soprano saxophone
MIKE MILLER -- electric & acoustic guitars
GARY NOVAK -- drums

Album:
1-PAINT THE WORLD (Chick Corea/Gary Novak) 3:56
2-BLUE MILES 5:30
3-TONE POEM 6:47
4-CTA (Jimmy Heath) 5:47
5-SILHOUETTE 1:43
6-SPACE 6:03
7-THE ANT & THE ELEPHANT 7:31
8-TUMBA ISLAND 5:57
9-RITUAL 7:34
10-ISHED (Chick Corea/Jimmy Earl) 7:14
11-SPANISH SKETCH 8:06
12-REPRISE 2:50

fwd'in krali budur bence...

Aşağıda vermiş olduğum web sitesine girdiginizde ingilizce bilenlerinizin de okuyabilecegi gibi brezilya yagmur ormanlarinda kacak agac kesimi yapanlar ve bunu engellemeye calisan greenpeace aktivistleri arasinda gerilim iyice tirmanmis ve kerestecilikle ugrasan belediye baskaninin sahip oldugu radyo istasyonunun yaptigi yayinlarla oduncular galeyana getirilerek Greenpeace aktivistlerinin kaldigi oteli silahlarla basmislardir.” Brezilya”dan bana ne demeden once lutfen iyi bilin ki ormanlar icinde hep beraber yasadigimiz dunyamizin akcigerleridir ve solunum yapamayan bir beden nasil olmeye mahkum ise ormanlari yok edilen dunyamizin sonu da farkli olmayacaktir. Sizden rica ettigim sey asagidaki web sitesine girerek istenilen alanlara isim ve adres bilgilerinizi girdikten sonra otomatik olarak yazilan mektubu (ingilizce) yine bir tusa basmak suretiyle Brezilya cumhurbaskani Lula da silva’ya gondermeniz.Evet topu topu 2-3 dakikanizi alacak bir islem ama etkileri nesiller boyu devam edecek bir etki yaratabilecektir.
Duyarliliginiz icin simdiden tesekkur ederim.
Arda Akoglu

Cevap:

Sevgili Arda,
Senin duyarliligini sikeyim.Aylardir gönderdigin maillerden biktim.Dayanacak gucum kalmadigi icin küfretmek zorunda kaliyorum, özür dilerim. Bana bir daha yok ormanlari koruyalim, yok karinizi cok sikmeyin, aman köpekleri ve hayvanlari koruyun, etrafi kirletmeyin, ickili araba kullanmayin,kötülük ypamayin, herkesi sevin gibi abuk sabuk mesajlar göndermeyin lütfen.

Burasi dünya olm dünya..cennet mi lan burasi..World!
Tanri böyle yaratmis olm canlilari.Sana bana mi kalmis lan degistirmek.
Evren böyle olm,anlamadin galiba.Sen istedigin kadar erozyonla mücadele et bir deprem olur o mücadele ettigin topraklar götüne girer.Kıtalar kayiyo olm uyan uyan (Entropy)
Insanlarin tamaminin gücünü,istersen nükleer gücü de kat evrenin tirnagi bile olamaz olm.
Evren kanunlari da bellidir.Düzensizlik devamli artar, enerji sürekli tüketilir.
Isi sicaktan soguga gider,doga sikilir ibne.Bu heryerde böyle abicim.

Bunlari tersine cevirmeye calisirsan en nihayeti 100 -200 yil geciktirirsin.
Evrenin yasinin yaninda 100-200 yil da, trilyonlarca uc uca eklenmis at yarraginin yaninda senin sikinin kaldigi gibi kalir iste.
O yuzden sikma tatli canini, oksa patlicanini..
Hadi bakiiim.

Yine Echoes Yine Bir Bomba






Mükemmel yorumları , dehşet teknikleri ve sahne performansları ile mükemmel cellocular burnumuzun dibine gelecektir. Kaçırılmaması gereken bu organizasyon yine Echoes Production tarafından biz TahinPekmezcilere en hızlısından duyurulmuştur.

Apocalyptica Türkiye `ye Geliyor...

Echoes Production tarafından mayıs ayında gerçekleştirelecek olan Apocalyptica (Eicca Toppinen, Paavo Lotjonen, Perttu Kivilaakso, Mikko Siren) Türkiye turnesinin son ayağı olan İstanbul Yeni Melek Gösteri Merkezi konser biletleri 28 Şubat Salı günü Biletix'de satışa çıkıyor.

3 kategoride ve sınırlı sayıda satışa sunulacak olan biletleri tükenmeden almanızı öneriyoruz. Bilet Fiyatları şu şekildedir;

*2. Balkon 25 YTL

*Salon 35 YTL

*Vip Balkon 45 YTL

Turnenin Eskişehir, Ankara ve İzmir konser biletleri, İstanbul konseri biletlerinin satışa çıkmasından kısa bir süre sonra satışa sunulacaktır.

Önemli not: Bu konserlerde sahne önü vip bileti uygulaması yapılmayacaktır.

http://www.echoesproduction.com/

24 Şubat 2006

denyo fwd itilaf ekibi

uzun süedir planladığım üzere, uyuz olduğum fwd mail lere nihayet savaş açmış bulunmaktayım. ilk icraatlerim aşağıdadır. ekibime katılmak isteyenlere, reply all seçeneği tavsiye edilir.

-------------

az önce gelen fwd mail:

cep telefonu ile ilgili gelen yurt disi kaynakli onemli bir bilgiyi sizlere duyurmak istedim sarj durumundaki cep telefonuna gelen bir cagri nedeniyle aranilan kisi (cep telefonu sarj unitesine bagli iken ) konusmaya basliyor ve tam o anda elektrik akimi makinaya kontrolsuz / korumasiz bir sekilde gecerek kisiye sok etkisi yapiyor ve konusan sahis o sokla yere yikiliyor , yakinlari gurultuye kostuklarinda kisinin yerde cok dusuk nabiz ile yattigini gorerek acilen hastahaneye kaldirmaya calisiyorlar ancak yolda sahis kaybediliyor . cep telefonunuz sarj' a bagli iken kesinlikle konusma yapmayiniz


cevap:
yolda yürürken kafanıza saksı düşebilir ! sakın yolda yürümeyin !!! buzdolabını açarken yerler ıslaksa çarpılabilirsiniz ! sakın buzdolabını açmayın !! sandalyede otururken dengenizi kaybedip düşebilirsiniz ! sakın sandalyede otururken kıpırdamayın !! esnerken boğazınıza sinek kaçabilir ! sakın esnemeyin !!

-------------

denyo fwd:
>2012 olimpiyatlari sadece istanbul kutucugu >tiklanacak, moskovadan sadece900 oy ondeyiz... istanbul 2012 >olimpiyatlari icin 9 aday sehirden biri... 1 dakikanizi ayirip oy verin, su >anda >istanbul oylamada birinci >durumda!...
>http://www.cnn.com/2004/sport/01/16/olympic.bids


cevap:
cnn web sitesi "2004 yılı anketini" ( yazıyla: ikibindööööört ) olimpiyat komitesinin zerre sallamadığını düşünürsek, mail in ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkar. ayrıca, 2012 olimpiyatlarının londrada yapılacağının kesinleşmesinin üzerinden hatırı sayılır bi zaman geçti... ( http://www.olympic.org/ )


anafikir: tarihe bakmadan okumadan "fwd: çok önemli !!!" tadında fwd yapmak sağlığa zararlıdır

-------------

denyo fwd:
merhaba, ben ankara'li bir gencim. yasim 17.lise son sinif ögrencisiyim. ancakçok büyük bir problemim var, kan kanseriyim. çesitli kuruluslar tedavim için yardimlar yapmakta. bazi internet kuruluslari ile yapmis oldugum yazismalar sonucunda da, eger benim yazmis oldugum e-mail 100.000 kisiye ulasirsa bu $100.000 yardim yapacaklarini belirttiler.sizden ricam bu mail'i tanidiginiz herkese forward etmeniz. çesitli zamanlarda yabancilara ait bu tür maillerin internet'de dolastigini gördüm ve herkes birbirine gönderiyordu. lütfen bir kez de benim için gönderin lütfen..........
salih gezer ankara


cevap:
sevgili salih gezer,
şu anda bana gelen fwd mailde yaklaşık 500 kişinin mail adresi var. ben bunları şimdi bir araya getirip sizin adınıza, o görüştüğünüz internet firmalarına satıcam, yüzbin dolar olmasa da bi yüz yüzelli dolar atarlar artık. sizin edeceğiniz kardan pay aldığım için özür dilerim. saygılarımla

-------------

denyo fwd:
> >>ekteki bebek bir yangindan kurtarilmis ve süren tedavinin masrafi agir, > >> bu e-mail her forward edildiginde sistem aileye > >>3 sent aktaracak.

cevap:
o sistemden ben de istiyorum, evimi boyatıyorum para lazım, bu maili alt kattaki komşuna fwd edebilirsen sistem bana 5 ytl vericek sana da hayat boyu denyoluk madalyası vericek

-------------

denyo fwd:
> >>> >> >petrol yoksa çıkartma ruhsatı neden >vermiyorsunuz ?!.. > >>> >> >değerli okurlar, geçenlerde türkiye-suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını yazmıştım. yazı >sonrasında silopi'de madencilik yapan beşir yılmaz aradı. >yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!... beşir yılmaz telefonda "vedat bey, gelin silopi' de cudi eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle >görün!.."diyerek feryat ediyordu.

--- blablabla ---

> >>> >> >ilgili olacağını düşündüğünüz herkese yollayın... > >>> >> >önemli!!


cevap:
bomba haber!! türkiyenin dünyanın en zengin ununbiyum kaynaklarına sahip olduğu belirlendi . antalyanın kuzeyindeki karstik arazide yapılan çalışmalarda , labaratuarlarda saçmasapan deneylerden başka hiçbir işe yaramayan ununbiyum elementinden 42.000 ton rezerv olduğu saptandı . bu element sayesinde türkiyenin diş borcu sıfırlanacak hatta kara geçmeye başlayacak . ama gelin görün ki alçak zimbabveliler bu madenin üzerini cıva ile kapattıklarından bu kaynakları çıkarmamız çok zor . bu maili 653 kişiye forward edersen türk hükümeti gerekli çalışmalara başlayacak ve ununbiyumumuz özgür olacak . ( sadece bu cevap bana ait değil, giray gökırmak isimli birisine ait, geri kalanlar şahsi delirmelerim)

-------------

madonna



bu kadini kimi sever kimi sevmez ama herkes ama herkes sanatci karizmasini da kabul eder, yillardir yenilenmedeki dur durak tanimamasini da. ama su en son "sorry" klibinde manga kizlarina benzememis mi? allahim blog disilerine de 47 yasina geldiklerinde madonna goruntusu ver ya rabbim. (blog beyleri adina dua patlattim, amin)

reha



yahu ben bu adamin komikligi ile ilgili birseyler yazacaktim resmi gorunce kahkaha atmaya basladim ne yazacagimi unuttum . dedim aman boyle kalsin diyecegim bir sey yok artik

darcymania


lisede, ortaokulda zorunluluktan okuyup hayran kaldığımız mr.darcy karakterine can veren colin firth yaratığı ile başlayan darcymania'nın son mucizesi matthew macfayden.
sevgili blogdaşlarımla paylaşmak istedim.
yami yami :)

dinlerken sandalyedendüştüm :))

http://www.hemenpaylas.com/download/235266/www_1__1__1_.paylasim.sevgisi.com_tel_sakasi.wma.html
linkine upload ederek paylaşıma sunduğum telefon şakasını dinlediğinizde siz de gülmekten mideniz ağrıyacak.

biz türkler gerçekten garip insanlarız. sonunda uçuğa da adres tarifi verdik ya artık gam yemem :)

hahahahaha

23 Şubat 2006

yürüyen merdivenin azizliği..



dünyanın en zengin patate.. pardon genç kızı paris hilton (21), geçen hafta manhattan'daki meşhur time warner iş merkezinde dolaşırken, yürüyen merdivenin arıza yapması nedeniyle iki saat kadar mahsur kaldı.. bina teknik ekibinin yoğun uğraşlarının sonuçlanmasını beklerken vakit geçsin diye aynı merdivende mahsur kalan muhabirimize poz veren hilton, bizim muhabir diye yolladığımız hayvan evladının dayanamayıp coşarak "yavrum sen ne yedin de güzelleştin?" şeklindeki sorusunu, kendi mezhebince lahavle çektikten sonra, "yarr.. öhöm tahinpekmez yedim de güzelleştim, sen de ye sen de güzelleş!" diyerek cevaplandırdı.. paris hilton, hergün www.tahinpekmez.org'daki commentleri okuduğunu, kendisinin de post yapmak istediğini ama nasıl yapıldığını bir türlü çözemediğini sözlerine ekledi..

Hatırlatma.. Barınak Gönüllüleri @ Vibe, bu akşam..

daha önce de duyurmuş olduğumuz bu güzide aktiviteyi sürmenaj bünyelere -kendimiz dahil- hatırlatmak boynumuzun borcudur, es geçmeyin anacığım:)

21 Şubat 2006

Baltalı Zagorlar..


Ertuğrul Özkök kişisinin bugünkü yazısının birinci sayfa spotu bu.. kolları kavuşturmuş, gevrek gülümsemesiyle gelin kravatımda dama oynayın dercesine bir hal, ve bu spot..

yazılarda da, yok hamasın gelişini eleştirenler amerikancı israilci ilan edilmiş de, zagorlar baltalarını çıkarmışlar falan filan..

yazıyı boşverelim.. yahu, böyle bir spot, böyle bir başlık, topik, ne derseniz deyin atabilen bir vatandaş hürriyet gibi bir gazetenin genel yayın yönetmeni olabiliyor, ön sayfadan yazısı çıkabiliyor, en kral hayatı yaşayabiliyor, şu bu..

Baltalı İlah, yani Za-gor Te-nay (cherokee dilinde mealidir) kavramını bu şekilde yamultabilecek derece çizgi roman kültüründen bihaber bir kimse.. sormazlar mı adama, sen ilkokulda ortaokulda kafka mı okudun diye.. tamam okudun, olabilir, bizim garibanları da gazetecinin vitrininde gördün, şöyle bir aklının köşesinde yer etti.. yıllar sonra aklına böyle bi cinlik hinlik geldi; o muhteşem hafıza loblarından şak diye koydun spotu, "Baltalı Zagorlar!"..

balta sensin zagor da çikosunu alıp gitsin diyor gözlerinden öpüyorum ertuğrulum özköküm..

hakkaten kök yani, en özünden:)

MAPHUSTA YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER












Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.

Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.

İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.

İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.

Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.

Bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.

Bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.

İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.

Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.
[Mayıs 1949]

20 Şubat 2006

Roger Waters..


dünyanın -bence- gelmiş geçmiş ve gelecek en büyük grubunun yaratıcı dahisidir baba.. prodüktörlerin "hade len" diyeceği işleri inatla burunlarına kulaklarına sokmuş, hepsini dolar / sterlin manyağı etmiştir bilahare, hala da etrafındaki binlerce insana ekmek yedirmekte, tek başına birçok endüstriden daha fazla getiri oluşturmakta, dünya ekonomisine ferdi olarak büyük katkılarda bulunmaktadır..

ha, tüm bukatkılar olmasa sevmezmiydik bu adamı?

sırasıyla olmamakla beraber, the wall, meddle, dsotm, animals, radio k.a.o.s., wywh.. aklınıza daha ne gelirse, aynı beyinden çıkmış, nota olmuş, bas olmuş, riff olmuş.. olmakla kalmamış, baba bir de bu güzellikleri bizimle paylaşmış.. daha ne yapabilir ki bir insan, insanlık namına.. yetmemiş, yıllarını vermiş, bir de opera bestelemiş, adını ca' ira koymuş.. "her şey var burda" diyor baba, "bu beyin hepinize yeter, yeter ki siz isteyin"..

çok isterdik ki reunion olsun, babalar mahşerin dört atlısı olarak son bir ya da birkaç konser versinler, olmadı.. hepsi ayrı ayrı çıkıp olmaz öyle şey dedi, ne yapalım..


ammaaaaaaaaaaaaaa..

www.roger-waters.com dan bizzat öğrendiğimiz kadarıyla,

2 haziran 2006, lizbon
8 haziran 2006, berlin
12 haziran 2006, reykjavik
14 haziran 2006, oslo
18 haziran 2006, atina
2 temmuz 2006, roskilde festival

şeklinde, pirimiz tura çıkmış durumda.. bu ahval ve şerait altında, 11 mart 2006 tarihli alemi berzaha göç planımı ertelemek iktiza ediyor.. atina dibimiz, oslo az üzerimiz, berlin desen acı vatan.. rabbimin vereceği güç ile bunlardan birinde bir de babayı görelim, öleceksek öyle ölelim, vesselam!

Padişah Tebdil-i Kıyafet

Evet yüce devletlumuz , "tahinpekmez"in , kazanı , kepçesi , ustası , büyük insan aramızda hatta bilakis user profile bölümlerimizde , tek tık msn imizde , mail kutumuzda...

"Her kim ki "Tahinpekmez" sınırları içinde tuş-klavyeye basıyorsa , normal gidişatında da gerekli özeni tertipi aynen gösterecektir" desturu ile gezen devletlu Frackman , bendenizin "User Profile" bölümünde neşrettiğim kendi öz be öz Blogumda yaptığım küçük bir template hatası üzerine , zaten 5 adet başlayan post ve comment hakkımı 1 e düşürmüş bulunmakta...

Siz siz olun aman diyim user profile da olsun , blogunuzda olsun , padişah hakkında ileri geri konuşmayın wallah kelle gidiyor...

Ağbi ilerde çevirme var...

Bir İnsan Gitardan Nasıl Soğur...

Tam da bugün ne zamandır aklımda olan zoom 707 II processorun siparişini vermiştim. 150 ytl'ye düşürdüm diyede çok sevinçliydim. Yaklaşık 4 yıldır gitar çalıyorum, amatörce tabi. Metallica dinlemenin bana katmış olduğu bir şey herhalde. Şarkılarına annemin viledasıyla eşlik ederken bir gün babam elinde bir klasik gitarla çıkageldi. 1.5 yıl sonrada ilk elektrom Fender Strat Çin yapımı... Hep Marshall amfilere özendim, bende dandik bir Aria var 15 wattlık bir overdrive tuşu mevcuttu bugüne kadar bas koçum şuna diyeni görmedim,hala da satmaya çalışıyorum(fiyatta 100 ytl)... Bir zamanlar 4 günlüğüne kullandığım zoom 707 II ye sahip olmama az kaldı, yaşasın, holeeey diye iç dünyamda sevinirken karşıma 2 video çıktı evet. kaderin bir cilvesi herhalde gecenin 2sinde bir tokat gibi patladı yüzümde. Belki görmüşsünüzdür ama görmeyenler muhakkak görsün ibret alsınlar.
1.video: burda sekiz yaşında bir rus veledi boyundan büyük elektroyu nasıl çalıyo bakın. ben izleme sırasında içimden geçirdiklerimi malesef buraya yazamıyorum. sadece elime bir satır alıp sıpanın parmaklarına indiresim geldi... herhalde babası ya jimi hendrix ya da steve mai belki de malmsten. lafı uzatmıyorum dehada link tıklayın izleyin...
http://video.google.com/videoplay?docid=-4628046460703829608&q=racer+x

bunu izledikten sonra ulan hadi neyse dedim. ama bu japon veledi üstüne seyredince yok hacım bırakıyorum ben bu işi dedim... o da burda daha keyifli hoş bir şey çalıyo...
http://video.google.com/videoplay?docid=1491516901670441597

an itibariyle japon veledin çaldığı parçayı norveçli bir genç daha çalıyo more videos'a tıklarsanız. pezevenkler sanki sözleşmiş gibi hep bir yatak üzerinde şovlarını icra etmişler...

eee bende hala harvester of sorrow'la uğraşıyım. yok kardeşim yok iki yol, akdeniz akşamları neyine yetmiyo. bu arada google video'yu da yeni keşfettim. Metallica diye arattım ne çok insan çalmış çalmış kaydetmiş koymuş... eeee bizede izlemek düşüyo galiba

19 Şubat 2006

Yalnızlık?

Durup düşünmeden edemedim bu akşam ne yapıyorum ben yine diye.. Yalnız olmaya öyle bir alışıyor ki insan bir süre sonra, yalnızlıgı haklı çıkaracak bahaneler bulmakta hiç zorlanmıyor. Ne kadar sıkılsa da, gerçekten yapmak istediğinin bu olmadığından emin olsa da, her geçen gün biraz daha bağlanıyor kendine.İşin kötüsü zaman geçtikçe yapmak istediklerin bir yana yapmak zorunda olduklarını da yapmamaya başlıyorsun. Öylesine huzursuz bir rahatlık çöküyor üstüne ki rahatını bozmamak adına huzursuzluğunu unutmak için sarıldığın şeylerden vazgeçemez oluyorsun.

Televizyon mesela.. Eskiden sadece haberler, bir ya da bilemedin iki program karşısına geçtiğin aptal makinesine saatlerce bağlı kalıp en sonunda yüzündeki aptal ifadeyi farkediyorsun. Sorun değil, bir iki saati kurtardın ne de olsa.. Sonra bilgisayar, yapılması elzem işler için orada bulunan dost, birden gizli düşmanın haline geliyor. Başında harcadığın saatlere acıyamaz oluyorsun, çünkü bağımlısın artık. Akşamları bilgisayar ekranına bakarak geçirdiğin zamanda, güzel yemekler pişirebilir -en azından deneyebilir- her gün fast food yemekten kurtulursun belki.. Ya da kardeşinle bir çocuk oyununa gidip ardından alışveriş yapabilir, seni daha çok önemsemesini sağlayabilirsin. Hiç olmadı sıcaktan bütün gün pelte haline gelmiş derini kısa bir yürüyüşle kendine getirebilirsin.

Okul ya da iş, hepimizin bir şekilde bulunmak zorunda olduğu yerler.. Onlar da gitgide çemberin dışına çıkan yalnızlığını yıkmak isteyenler haline geliyorlar senin için. Sabahları kapıdan zorla çıkıp bir iki sahte kahkaha ve sigara molalarında bir kaç işe yaramaz cümle ile koşa koşa dönüyorsun akşamları eve. Derin bir "ohh.." çekip çoğu zaman uykuya dalıyorsun, telefonlar hiç bir şekilde cevaplanmıyor.

Bazen kurtulmak için bir şeyler de yapmıyor değilsin. Örneğin spor yapmaya başlamaya karar veriyorsun. Gidiyor saatleri ayarlıyor ve bekliyorsun. Gün geliyor, cumartesi günü akşam 5, yalnızlığının seni en çok huzursuz ettiği zamanlardan biri. Tahmin etmek güç değil, tabi ki gitmiyorsun..

Hayat böyle sürüp giderken, ben önümü görememeye başlayalı çok oldu. Ve yalnızlığıma böylesine kendimi ve geleceğimi hiçe sayarak bağlı kalmaya, onun kölesi olmaya devam edeceğime de şüphe yok.. Arkadaşlarımı, zevklerimi, ağız tadımı, hayatın bir kaç alanında elde etmiş olduğum başarıları kaybettim ve unutuldum. Şimdi huzursuz bir kıç yayma hali ve uyuşmuş bir beyinle neler yapabileceğimi tasarlamaktayım.


Bu anlattıklarımın birini dahi olsun hissediyor veya yaşıyorsanız ; geç olmadan yalnızlığa dur demeniz ve direnmeniz dileğiyle efendim...

18 Şubat 2006

omurga

"ben ve diğeri"
"göve---omurga"

gövde ve omurga, olağan bir kendiliğindenlikle kendi disiplini içinde bir kendine bakışın tekrarıdır...süreklilikle birleşen, basit ve net bir anlatımdır bu...

omurga nın kendini tekrar eden kesintisiz organik yapısından öğrendiklerim, onun varlığının ve varlığımın içindeki kendi gövdeme acı vermesine sebep oluşudur...

"omurga acı çeker..."

çektiğim acıyı, kendime çektirme karşıtlığını koyuyorum ortaya...bu, kendi içimde açtığım bir mesafedir... bu mesafeye yanıtı kendim veriyorum...

bu yapının içinde birden beliriveren medikal bir malzeme, varlığımın içinde sürdürdüğüm bir "kurban" durumuna düşürmektedir kendimi... bu andan itibaren ben bir "kurban"ım artık...bu, aynı zamanda kendi varlığımın içinde sürdürdüğüm bir "kurban etme" arzumu sınamaktır...

...."omurga acı çeker".....


medikal malzemenin girişiyle, kendimi tedavi etmek ve mesafeyi açmak isteğim, kendi doğamı sınamak ve bunu açığa çıkarmak isteğimdir...

bunun yollarını kendimi ve "omurga"yı tekrar ederek ararım...

bunu tanımlamak, kendimi kurban yerine koymak ve çözümü aramak, kendimi "tüm hücrelerimle" tekrar etmektir... buradaki çözümsüzlüğün tiksinti ve bulantısı kendi özgün irademle açığa çıkmalıdır...

OMURGA:

bu projenin ana düşüncesi. omurganın değişmez geometrik sınırlarla aniden kesintiye uğramadığı, kendini (ve/veya/birbirini) tekrar eden ama işlevsel parçaların fonksiyonu ardına itilmediği organik bir dünyanın gözlemlenmesiyle doğdu...

tasarımımda "kendimi tekrar etme "sürecinin mantığı içinde gelişen basit bir fikir, organik yapılar içindeki zor ikonik dillerin akışını yitirmeksizin, çözümler, yapılar önermemi sağlıyor...

burada tekrarlanan aşamalılık buna iyi bir örnek ve/veya güçlü bir kurguyu da beraberinde getiriyor...

omurgayla, bütün bir bedenin arasında eksik olan bağlantıyı kurmak gerekiyor...

ama kuramıyoruz...kuramıyorum...çünkü "o" , oraya gitmek zorunda değil...ve gerçek yaşamda da, oraya gitmek zorunda değiliz...

üç tip yansıma:
gerekli, gereksiz ve kaçınılmaz...
(king crimson)

burada, yaptığım diğer tasarımlar dışında, teknik açıdan gelişmiş ve geleceğe dönük bir referans bölgesi olarak düşünülmüş bir yapıdan ve formlardan kesinlikle bahsedemiyorz...

"ki o, kendisini buraya böyle getirdi..."
"dolaylılıkla anlatmadı..."çünkü "o", kendisi","o" nu getirdi...
"getirmedi"...
"vardı"..."gelmedi"...

eylem yokedilmiş, gözde veya anlamında varolduğu dilde reddedilmişti...

eylemsizlik, "eylem" in karşıtı değildir... gözde veya dilde karşıtlık olmadığı gibi, varolduğunda, oluştuğunda da öyle değildir...

"belki varlığını, varlığını reddederek kazanmış veya oluşmuştu"...

"omurga" oluş olmuştu... omurga oluşi omurganın kendisi, omurga oluş değildi...

çünkü "o", burada benim söylemimde varoldu...

ve istenmeyen özelliklerin ortadan kaldırılması hiç de zor değildi aslında...

tanışıklığının, tanışıklıklarının anlatılmasıyla bulunan yöntemdi o kadar...



"nese için özgün nedenler bulmak..."

tasarımın ortaya konması (genetik anlamda) kesin ya da kültürel ya da biçimsel işaretler olmaksızın izleyicinin /ya da müşterinin) girdisinden bağımsız büyüyor ve tasarımcının yetkinliğinden içsel bağlantılarında yeraldığı bir dünyaya ulaşıyor...

şu kesin ki, işin ucunda herzaman bir "sipariş veren" oluyor...

"studio sowden": "bence insanlar özen gösterilmiş şeyleri görünce onlara daha çok saygı duyuyor..."

ama asla "o" nun "ben" olması değil...

ikili bir kapma değil...
oluş olmak...
oluşmak değil...
bir......cd player olmak mesela....

3 tip yansıma :

gerekli,
gereksiz
ve kaçınılmaz...

ROCK AM RING 2006


Efendim işte bazı muassır medeniyetlerde yapılan festivallere bir örnek. Ha bize düşen nedir? Gidip görmek, bilinçlenmek, tavana bir takım uzuvlar vurdurmaktır.

Bu minvalde alınan tedbir şöyledir...


Bu dakika itibariyle benim için bahar gelmiştir, güneş açmıştır, kuşlar cıvıl cıvıl ötmektedirler. Hazirana kadar uyku haram olmuştur.

tahinpekmez bir aylık..

eveet, güzide mekanımız bir aylık olmuş, hatta 2 gün de geçmiş, farkında bile değiliz.. ortama ilk "coming soon"u 16 ocak günü demişiz.. vay be.. demek zaman böyle geçiveriyor da farketmiyoruz.. ilk üyemiz 19 ocak'ta agatho bey olmuş, peşi sıra bugüne değin 104 kişi eklenivermiş, şu an ben dahil 106 üye ile yayındayız..

kimi hergün, kimi üç beş günde bir yazıyor, bazısı hiç yazmıyor sadece okuyor, bazıları bir gelmiş bir daha gelmiyor, olsun..

lakin bu adresin bu kısa süre içinde 2 zirve 1 konser hadisesine evsahipliği yapmış olması, gelecek günlere umutla bakmamızı sağlıyor..

nice aylara, yıllara, rabbim hiçbirinizin eksikliğini göstermesin..

freko, evinizin şeysi..

konsere geldim ,velâkin..

Sabahın köründe klavyeye saldırdım ki arkamızdan "gelicem dedi de gelmedi pşt" demesinler.

Şimdi efenim, olay aynen şöyle elektrik etmiştir: Beleş konser davetiyesini görünce her zaman yaptığım şekilde mal bulmuş mağribi gibi atladım. Usul erkân dairesince freko bey'in adresine mail atıp ismimi cismimi verdim. Eşe dosta duyurdum (pek sallamadılar ama olsun, vazifemizi yaptık sonuçta)...Akabinde verilen linklerden ilgili sayfaya gittim, detayları almak için..O safyada kapı açılış saati 21.00 yazıyordu. Ofisten çıktım saat yirmibir suları kulagıdelik tayfasından kütür kütür kardeşimi aradım. Bizim tayfanın ne zaman geleceğini bilip bilmediğini sordum, o da bana "abi tayfayı bilmem de konser saat 23.00'te başlıyor" demesin mi? demesin ama dedi işte..Oturduk bir yerlere saat ona çeyrek kala gittik balansa..hani bizim tayfa erken gelir, çene yaparız bir saat kadar vs vs diye. Gittik ama kapılar açılmamış,saat 22.00'da açılacakmış..Peki dedik kapıdaki iri kıyım arkadaşlara. Zaten onları oraya herkes onlara "peki" desin diye koymuşlar, hallerinden belli.:) Gurur meselesi yapıp saat tam onda değil onu çeyrek geçe geldim..nası ama..neyse, girdik içeri, listede adımız yok..eheh. valla..Hemen günahını almayayım kimsenin, listeye bakan hatun kişilikte göz problemleri de olabilir. Nereden geliyorsunuz sorusuna "internet sitesi, tahinli pekmezli hemi de" diye yanıt verdim, kadın baktı bu herif anlaşılmaz bir dilden konuşuyor, bununla anlaşmaya çalışmaktansa içeri almak daha iyi diye düşündü ki, buyur etti beni ..Ben tatmin olmayıp "gelin listeye beraber bakalım"dediysem de gerek görmedi..

Girdik içeri, dikildik bir köşeye..ne gelen vaaar ne giden. Mekanda birkaç uzun saçlı erkek, birkaç kısa saçlı kız, bol bol garson , toplasan yirmi kişi var yok. Gül hatırınız için 25 olur, bir kuruş fazla vermem. Güzel müzikler çalıyor, dev ekranda oynuyor birşeyler. Takıldım durdum bu şekilde saat 23.00'a kadar. Baktım ki ne ortamda bizim tayfadan birisi, ne de konser veren şahıslar ne de konseri dinlemesi gereken insanlar var:) Hani insan konser deyince şöyle en azından bir ikiyüz kişi bekliyor ya..cık abicim..in cin top oynuyor. O saat itibarıyla garsonlar dahil oradan elli kişi çıkmazdı. Baktım ki bu konser ortamının toplanması uzun sürecek, giydim üstümü başımı, çıktım, son otobüsü kaçırmadan.

Yani diyeceğim odur ki, top değilim, dombili değilim, geldim gördüm gittim..pişman değilim, dj güzel müzikler çaldı, iki üç tane de ilginç tip gördük, iyi oldu..öperim:))

17 Şubat 2006

Hayata bakış açısının aşırı genişliği..

...herşeyde gülecek bir yan bulmak olarak tezahür ediyor. 13 günde önce ananemi kanserden, ardından kankamı aşırı dozdan, peşinden dedemi ananemsizlikten kaybettim. ağladım sızladım yas tuttum üzüldüm her insan gibi, ancak en çok da şaşırdım, güldüm, iyi niyetli olduğumu bilmesem rahatsız olucam bu halimden... aktarayım:

ananemi kaybettik, bekleniyordu zaten, anne dağınık teyzeler iptal biz torunlar zaten bitik... rahat anlatıyor oluşumu güçlü karakterime verin, kızmayın, başka türlü adapte olamıyor insan hayata. ananemi sabah tabutuna koyduk, yıkamaya götürücez, yüklendik koyduk cenaze arabasına, bindim bende arkaya gidiyoruz... kafayı bi eğdim, önümde bir terlik. montuma yapışık duruyor ananemin kumaş terliği... nerden gelir nasıl gelir o terlik oraya, belli değil. gaslhaneye geldik, indik araçtan ben duruyorum böyle elde pembe bi terlik napıcam lan ben bunu? soktuk cebe...

bu arada imamımız görünüm olarak biraz enteresan olsa da düzgün efendi bir adam... gibi duruyormuş aslında kazın ayağı öyle değilmiş... evin önüne gidilecek selamlık alınacak dedi, peki dedik biz dinsiz imansız zındık gençlik olarak yol yordam bilmeyiz çünkü... babam da amcalarım da çok farklı değildir hani. gittik evin önüne, bizim düzgün görünümlü imam takkeyi kafaya geçirdiği gibi boyut atladı, pokeimam oldu. bir vaazlar bir tonlamalar aman allahım kabus gibi, bi de hikaye anlatmaya başladı ki ders alayım desen ders alamassın, peygamberin hadis i şerifi desen o da değil, komple sıkma bi hikaye. adamın biri camiye girmiş ceketi yanına koymuş namaz bitince bakmış ceket yok, camiden çıkmış sormuş benim ceketi alan nereye gitti demiş göstermişler aha sola gitti, bizim ceketsiz sağa gitmiş mezarlığın önüne oturmuş, demişler kovala? demiş eninde sonunda bu mezarlığa gelecek. aman da ders alalım. lan de işte hepiniz öleceksiniz, yok. illa hikaye. hele ki o tonlamalar... allahım fıkra gibi oldu zaten hikaye millet gülmeye başlayacak nerdeyse. annem o sinirle atlayacaktı ki imamın üzerine zor tuttuk, kendisi çekicinin camından aşağı polis almış bir insandır, şaka olmaz...

camiye gittik, imam yine atladı şahsına özel boyutuna, bu sefer de adamın teki çorap bile götürememiş öbür dünyaya, onunla ilgili bi hikaye. annem inceden alev almaya başladı ki babam hocaya el kol falan kısa kesti adam allahtan, annem sinir krizi halinde "bu adam bu gece gelmiyor duaya, alayınızı zgerim" özetli tümceler sarfediyor...

geldik mezarlığa, defnediyoruz artık son perde... mezara yardıma bir adam indi ki... siyah pardesü, fötr şapka, ahanda dedim "ruhunu bana sat seni zengin edeyim" diyecek şimdi. tam bir film noir şeytanı. bi de imamla ağız dalaşına girdiler, olacak şey değil, şeytan da bizim akraba çıktı, ya indan bi aynaya bakar evden çıkarken, panayıra mı geliosun ulan, siyah giyincen cenazeye tamam da bi adabı olmalı...

daha aklıma gelirse bişeyler sokarım yazının peşine, saçma sapan bir sürü detay. ben bi bunları görüyorum, bunlar me beni buluyor yılalrdır böyle bu, hayatım en uygunsuz zamanlarda en acaip olayları yaşayarak geçti... izlemede kalın diyorum.

Çin işi capon işi, bunu yapan iki kişi

Bu işin uzak doğudan önce Proton başlattı. Önce Alfa Romeo'nun ön ızgarasını çalıp Perdana V6 için kullandı. Daha sonra da Alfa Romeo jantlarını Proton Gen2 olarak piyasaya sürdü. Diğer markalarda olduğu gibi esinlenme falan değil, bariz KOPYA.. Ama bunlar bile az sonra görecekleriniz yanında pek masum kalıyor.



Bu araç Shuanghuan Motors tarafından yapıldı. Bariz bir şekilde Honda CRV'nin aynısı. Tabii sadece dıştan. Dikkatle bakın, hiç fark yok.. COPYCAT... İç dizayn ise berbat ötesi. Yani yazmaya elim gitmiyor. Kullanılan motor ise eski bir Toyota motoru. Eski stoklardan olmalı.. Logoya da dikkat.. O da Audi'den yürütme.. Sadece 4 halka yerine 2 halka kullanmışlar.



Hırsızlık ve çalıntıda son nokta.. Bu araç Geely Merie marka bir C sınıfı Mercedes. Dıştan hiçbir farklılık yok, yine mükemmel bir kopyalama tekniği. Yalnız birşey gözden kaçmıyor.. Bu araçta normalde 16" jant var. Bunlar 13" jant koymuş.. Acaip komik duruyor.. İçi tabii tahmin edeceğiniz gibi leş.. Ama dıştan farlara, stoplara, kasaya kadar eşsiz çalışmışlar.

Evet, bu da Chevy Spark'ın birebir kopyası. Dıştan ayırdetmek mümkün değil. Yalnız isme dikkat.. CHERY QQ = CHEVY SPARK Çinliler sadece aracı değil, ismi de taklit etmiş. Korsanda aşmışlar...













Bu da Toyota Hilux kopyası Greatwall Motors (Çin Seddini kastetmişler) üretimi. İsmi de "Deer".. Hahahaha Geyik.. Ama ne geyik, aman yarabbim..

16 Şubat 2006

Northern Lite @ Balans..

17 şubat cuma akşamki konser için "kim lan bunlar şimdi" diyecek -ki kimse demedi, ben kuruntulu bi kimseyim- kişiler için, aha da şahane bir link:

http://www.1stdecade.de/northernlite/video/index.php

bu vesileyle grubun birkaç videosunu izlemek şansını elde edeceksiniz..

tabi ki, grup mrup bahane, birarada birşeyler yapmak vallahi şahanedir..


detaylı bilgi iki altta, hadi annem:)

Barınak Gönüllüleri..


yuvasız garibim sokak kuçularına kol kanat geren barınak gönüllüleri, blogspot dahilinde bir takım sayfalara sahip..

kuçuların son durumları için : http://barinak.blogspot.com

ev arayan kuçuları görmek için : http://yuvaariyorum.blogspot.com

barınak gönüllülerinin etkinlikleriyle ilgili bilgi için : http://barinaklarayardim.blogspot.com


üçüncü linkte ve yukarıdaki afişte görülebileceği gibi, 23 şubat 2006 perşembe günü saat 21:00'de nişantaşı reasürans çarşısında bulunan vibe adlı mekanda kuçular yararına zirve düzenleniyor.. giriş ücretsiz, gelirler barınaklara.. hem eğlence, hem hayır işi, daha ne olsun diyor tüm hayvanseverleri bu etkinliğe katılmaya davet ediyoruz..

15 Şubat 2006

TahinPekmez & Echoes kıyaklar serisi #1


gözbebeğimiz biricik prodüksiyon şirketimiz Echoes, söz verdiği üzere kıyaklarına start veriyor..

Northern Lite, 17 Şubat 2006 akşamı pek bi sevdiğimiz mekan Balans Performance & Music Hallda bir konser veriyor, ve tahinpekmez.org üyeleri bu konsere misafirleriyle birlikte (kişi sınırlaması olmaksızın) el, kol ve sair organlarını sallayarak katılabiliyorlar.. normal şartlarda 20ytl olan giriş ücreti bu vesile ile ceplerinde kalıyor, sadece aralarından gönüllü olanlar freko kulunuza aralarında birleşerek bira olur rakı olur allah ne verdiyse likit katkısında bulunuyolar (eheh)..

yapılması gereken tek şey, 17 şubat 2006 cuma günü saat 13:30'a kadar frackman@gmail.com adresine bir mail atarak, adınızı, soyadınızı ve kaç arkadaşınızla geleceğinizi tarafıma bildirmek..


konuyla ilgili Echoes Production duyurusu: http://www.echoesproduction.com/site/Etkinlik.asp?EID=24

"hade len o zaten beleştir sen adama günahını vermezsin" diyenler için Biletix linki: http://www.biletix.com/live/wtsevent.php?Eventcd=GBLB4


ufak ufak başlıyoruz ya settar diyerekten, eylemlerimiz çığ gibi büyüyecek, destekleyenlere sonsuz teşekkürler..

yalnızlık, sıkıntı ve kar yağışı hakkında..

bembeyaz bir örtü altına giriyor şehir.. kimimiz işimizde, kimimiz okulumuzda, daha şanslılarımız evimizde bu olaya şahit oluyoruz, ne güzel.. sanki temiz bir sayfa açıyor şehir hayatımıza, pırıl pırıl, yepyeni.. velakin hain güneş illa birgün çıkıp eritiyor yalan beyazı, gene bildiğimiz kaknem, köhne, salak, alıştığımız hayat, "burdayım lan biyere gitmedim ehehehe" der gibi fırlayıveriyor..

işte, okulda, evde herkesin etrafında az ya da çok insan hayvan bir kalabalıklar oluyor, amma ve lakin, kimse kimseye anlatamıyor derdini; belki de psikopatça bir sebeple, anlattı mı kurtulabilir derdinden, en azından hafifleyebilir, ama kurtulmak istemiyor işte, "yok bişey" diyor, "sana ne" diyor, "iyiyim hayatım" diyor yerine ve kişisine göre..

işte böyle.. aklıma geldi de yazayım dedim..

"yeah.. so seductive!"

YILDIZIMLA BULUŞMA

Yeniden, yeniden başlıyoruz her sabah gökyüzünün bembeyaz bulutları eşliğinde hayat ırmağının içinde akmaya...

Durulmadan, donmadan akmak...

Sonunda gökyüzünde parlayan pırıltılı bir yıldız olabilmek için bir sınav vermek kendi kozamızın içinde... Bir kelebek ömrü içinde çırpınıp durmak. Bir şeyler yapmak, yaratmak, üretmek, emek vermek. Evrene ve insanlığa bir katkı sağlamanın yolu başka nereden geçiyor dersiniz?

İçimizdeki seslerin özgürce uçtuğu bir evreni kucaklarken özümüz, bu öze yaraşır bir insan olmanın erdemine ermek için kozamızı deleriz biz!
Özgürlüğün arı, duru ve sağduyulu sesi, dolu dizgin böler geçer uykuları.

Bir kez daha anlarız ki, iç seslerini özgürce evrene bırakmış olanlardır dünyamızı aydınlatanlar.

Kardeşlikten, barıştan, uzlaşmadan, bütünlükten söz eden ve bütün bunları yaşamına geçirebilen insanca bir tavrın, şiddete reva görüldüğü, ölümle ödüllendirildiği yitik insanlar ülkesinde; özgürlüğe, özgürce fikirlere yer yoktur oysa.

Hatta ve hatta bu yitik insanlar ülkesinin kurucusu ile birlikte anılmak, Atatürkçü, Laik olmak, bu fikirlerin yılmaz savunucusu olmak; fiziki varlığını diyet için vermeye hazır olmak anlamına geliyordu neredeyse düşünen adamlar için...

Düşünen adamlar duyarsız olmadıkları için, ürettikçe üretiyorlar yaşamlarına yeni anlamlar katıyorlardı. Böyle mutlu oluyorlardı.

Onların toplantılarını izledim dün gece, aldılar beni yıldızlı evrenlerinin içlerine. Nasıl oldu, ben de anlamadım. Penceremi açıp kendi yıldızımla buluşmuştum. Bir cenaze töreninin ardından, yeniden kanayan yaramın olduğu yeri, kalbimi işaret etmiştim gözyaşları içinde. Kalbim de, ben de ağlıyorduk. Yorulmuştuk. Fena sarsılmıştık. Bir sürü karmaşık his çöreklenmişti içimize. Oysa biz içimizdeki bahçeyi daha yeni düzenlemiştik. Dikenleri temizlemiştik. Güllerimizi budamıştık. Günlerimizi merhametin merhemiyle sarıp sarmalamış; sokaklarımızı yıkamıştık, taze oksijen kokulu ağaçların ipekten saçlarıyla. Yeniden kanlanmasın diye sokaklar, çocuklarımıza anlattığımız masallardaki bütün kötü adamları yok etmiş, iyilik dolu melekleri armağan etmiştik düşlerine.

Hiçbir şey engel değildi yine de. “İyi düşler görenler çoğaldıkça ve zenginleştikçe hayalleri, her şey çok güzel olacak” dedi yıldızım.

Gözleri yakamozlanan deniz gibiydi; sözleri rüzgarın kanatlarında uçarken, elimden tuttu. Ya da ben onun melekten kanatlarına tutundum.

14 Şubat 2006

Fenerbahçe 1988 - 1989 Kadrosu..


103 golle şampiyon olan efsane kadro.. 3 - 0'dan 4 - 3'lük kupa maçını tarihe kaydeden kadro.. ali şen başkan fener şampiyon dedirten kadro.. şu an 20'li yaşlarda olanların Fenerbahçeli olma sebebi olan kadro..

teknik direktör todor veselinoviç..

ayaktakiler, soldan sağa : toni schumacher, oğuz çetin, şenol ustaömeroğlu, hasan vezir, turhan sofuoğlu, nezihi tosuncuk

oturanlar, soldan sağa : müjdat yetkiner, hakan tecimer, ismail kartal, aykut kocaman, rıdvan dilmen..


diyecek bişey var mı? varsa comment tuşu aşağıda..

14 Şubat kıyağı..


malumu aliniz, blogumuzun çoğunluğu -şimdilik- hanım dostlarımızdan oluşmakta.. hal böyleyken, bir incelik yapmak gerekiyor, bir gülle de olsa, gönül almak boynumuzun borcu oluyor.. lakin yüce rabbim, çene bazında saçarak verdiğini eşgal endeksinden kıstığı için, ve diğer herif dostlarımız arasında da -ekseriyetini tanırım yecüc mecüc taifesinin- yukarıdaki abimizcesine o gülü elde tutup da yürüyen merdivenden tebaruz edecek koç yiğit çıkmayacağından, jpeg bazlı da olsa saygıdeğer bir abimizin desteğini alalım istedim..

ez cümle, tüm blog hanımlarına selam eder, gözlerinden öperim..

14 şubat 2006, frekman rivoluşıns, yalnızlıklar kal'ası..

To All the Girls I've Loved Before..

günün anlam ve önemine uygun, bir güzide julio iglesias parçası hediye edelim tüm geçmişimize doğru..

to all the girls I've loved before
who travelled in and out my door
I'm glad they came along
I dedicate this song
to all the girls I've loved before

to all the girls I once caressed
and may I say I've held the best
for helping me to grow
I owe a lot I know
to all the girls I've loved before

the winds of change are always blowing
and every time I try to stay
the winds of change continue blowing
and they just carry me away

to all the girls who shared my life
who now are someone else's wives
I'm glad they came along
I dedicate this song
to all the girls I've loved before

to all the girls who cared for me
who filled my nights with ecstasy
they live within my heart
I'll always be a part
of all the girls I've loved before

the winds of change are always blowing
and every time I try to stay
the winds of change continue blowing
and they just carry me away..


hepsine sevgiler, happy valentine annem, kolay gelsin:)

Aziz Valentine ve Sevgililer Günü Hakkında..


Tabi ki Aziz Valentin'in günü olan 14 Şubat "Sevgililer Günü" öyle lay lay lom hadi sen bana çiçek yolla yok ben ne hediye alacağım efendime söyleyeyim hırt kartınıza 15 taksit, Fransuva şatoyu boşaltsanua şeklinde falan çıkmadı. Bu kutlama günümüz vahşi tecimselliği tarafından bazı kesimlerin ceplerini doldurması amacını gütmeden seneler evvel ortaya çıktı, Roma Kilisesi tarafından bir takım kanla yazılmış olayları anmak ve bu olayın başkahramanı olan bir rahibi yüceltmek üzere ortaya çıktı.. Anlatalım biraz :

Sevgililer Günü geleneğinin başladığı Eski Roma'da 14 Şubat, tüm tanrı ve tanrıçaların kraliçesi sayılan ve aynı zamanda kadın ile evlilik tanrıçası olan Tanrıça Juno'nun onurlandırıldığı bir gündür.15 Şubat'ta ise Lupercalia Festivali başlardı.Bu festivalde kızlar ve oğlanlar, birer kağıt parçasına isimlerini yazarlar ve bu kağıt parçalarını kavanoza koyarlardı.Bu kavanozlar aracılığıyla eşleştirmeler yapılır ve eşler birbirine tüm festival boyunca eşlik ederdi.Bazen çiftler tüm yıl boyunca görüşmeyi sürdürür, bazen de bu görüşmeler evlilikle sonuçlanırdı.Hükümdar II Claudius'un kuralları altındaki Roma III. yy.da kuşatıldığında Zalim Cladius ordusunu toparlamakta çok zorlanmıştır.Claudius, erkelerin ailelerini ve sevgililerini bırakamadıklarından dolayı orduya gelmediklerini düşündüğünden Roma'daki tüm evlilikleri ve nişanları iptal etmiştir.

Bu dönemde Valentine adında bir rahip ve yoldaşı Marius (sonradan Aziz Marius), Hristiyan mağdurlara yardım etmiştir ve kiliselerinde birçok çifti gizlice evlendirmişlerdir.Bu olaylar ortaya çıktığında Aziz Valentine yakalanarak Roma Valisi'nden sopa ile öldüresiye dövüldükten sonra kafasının kesilmesi cezasını aldı.270li yıllarda 14 Şubat'ta ölmüştür.Ölümünün ertesinde herkes onu şehit ilan etmiştir.Bu olaydan 226 yıl sonra, 496'da Papa Gelasius, Aziz Valentine'i onurlandırmak için 14 Şubat’ı Aziz Valentine Günü ilan etti..

Bu geleneğin ilk kutlamaları pagan geleneklerine uygun olarak tıpkı Lupercalia festivalinde olduğu gibi çiftler oyunlarına devam edildi.Erken dönem Hristiyan papazları bu festivali pagan elementlerinden arındırmak için genç kız isimleri yerine azizlerin isimlerini yazmaya başlamışlardır ve Lupercalia şubat ortasında başladığından bunun kutlanmasını engellemek için papazlar bunun yerine Sevgililer Günü'nü kutlamayı öngörmüşlerdir.Bu nedenlerden dolayı yeni geleneğe göre genç adamlar, genç kızları sevgili olarak değil; azizleri ve papazları gelecek yıl için seçer olmuşlardır.

13 Şubat 2006

imkanınız olsa kiminle rakı içmek isterdiniz..

bu da deneysel bir çalışmamızdır efem, sene gene 2004, bir mak100 etkilenmesi olarak şeetmiş idim..


imkaniniz olsa kiminle raki icmek isterdiniz (#5985626, 08.10.2004 16:02:59)

- welcome my son, welcomeee to the machine [oo yeğenim hoşgeldin yau, geç otur mangalın başına]
- eyvallaah deyv abi, güzel abim
- where have you been? it's allright we know where you've been [nerde kaldın yeğenim yau, bak ateş geçiyo nerdeyse.. gene manitalarlaydın dimi keraneci seniii]
- estağfurullah abi, biliyosun, malum 7 ekim 2004 istanbul yağmuru, yüzdümde geldim yeminle..
- you've been in the pipeline, filling in time, provided with toys and scouting for boys [eh be yeğenim patlıyo borular falan, zamanında düzeltmiyolar altyapıyı, işleri güçleri oyun pezevenklerin]
- yerden göğe haklısın abim
- you bought a guitar to punish your ma [sen geçende bi saz aldıydın, dımbır dımbır bütün gün kafa skiyo diye annen şikayet ediyodu, nooldu o?]
- aha burda abi, getirdim, bi cura solo patlatsan y
- and you didn't like school, and you know you're nobody's fool [ulan işin gücün sazdı sözdü, okul da okumadın, hala delikanlıyım ayaklarındasın götünün kılları kadayıf oldu]
- abi ayıp oluyo ama, bak kalbimi kırıyosun
- so welcome to the machine [sana bişey olmasın yeğenim, tekrar hoşgeldin, böbrekten de ye kan yapar]

Digital Fotograf Makinesi Hilesi

öncelikle bir digital fotograf makinesi ile hileli ne yapılabilir ki diye sormayın iş çektiğiniz fotoğrafların kb cinsinden boyutlarıyla ilgili şöyleki...
(dikkat bu olay 4 farklı digital fotoğraf makinesinde de denenmiş ve windows xp işletim sisteminde aynı sonucu vermiştir.)
olayın derinlemesine boyutu şu şekilde cerayan etmekte. bir güzel zirvede yada ne bileyim gittiğiniz güzel bir bodrum seyahati sonucu digital fotoğraf makinesi ile bol miktarda* resimlerimizi çekiyoruz.
çekim işleminin bitmesi ile evimize gelip güzelce digital fotoğraf makinemizdeki fotoları pc mize aktarıyoruz. aktardığımız klasördeki resimlerimizin makine tarafından bir default isimle geldiğini görüyoruz. şimdi buraya dikkat ;
tüm fotoğraflarımızı aktardığımız klasördeki atıyorum isimleri img001,img002 şeklindeki fotolarımızdan bir tanesini paint ile açıyoruz. karşımıza orjinal birebir boyutta fotoğrafımız geldi. paintte standart olarak açılışta gelen kalem ile resmin içerisinde herhangi bir siyah bölüme (ne olur resminizde siyah bölüm olsun) tek bir nokta koyup resmimizi save as (farklı kaydet) komutu ile ismini de şöyle afilli cinsinden kaydediyoruz. şimdi ne oldu kuturkutur ???
tüm programlarımızdan çıkıyoruz ve makinemizden gelen fotoğraf ile yukarıda bahsedilen işleme tabii tuttuğumuz fotoğrafın sistemimizde kapladığı alanları karşılaştırıyoruz . evet yarı yarıya düşmüş değil mi??
eğer tüm işlemleri yapmanıza rağmen bahsedilen sonuca ulaşamadıysanız mesaj atın.
yukarıdaki uygulamayı daha önceden çektiğiniz tüm digital fotoğraf makinesi ürünlerinde kullanabilirsiniz , işe yarıyor. diğer resimlerde ise işe yaramamakta. güzel bir mona lisa resmini nokta içinde bıraktım gene olmadı.

zirve resimleri

arkadaşlar , cumartesi günkü zirvemizin resimleri
**censored by freko.. açıklama commentte**

şu adreste emrinize amadedir..çok alelacele yapıp kendi sitemin altına attım, aksamalar, görsel bihalta benzememeler için özür dileriz..beş dakikada anca bu kadar..bir ara el atıp şekle şemale sokacağım..tahinpekmez'in kendi düzgün sitesi açılana kadar resim mesim şeylerini benim burada yayınlayabilirim..galeriye ekleme yapmak isteyen arkadaşlar bana mesaj gönderebilirler buradan. öpmişumdur şapadak şupadak:)

tahin pekmez yedim iyi geldi valla

ehem.baktım ki kimsenin afyonu patlamamış henüz, cumartesi akşamı nooldu ne bitti yazmamış..mal bulmuş mağribi gibi atlayıp yazayım dedim..

şimdi efenim, açık söyleyeyim, cumartesi akşamı tezgaha geldik..kütür kütür, dolphingirl, disciplineglobalmobile, tezgahı kurmuşlar bekliyorlar..girdik içeri, sarıldık öpüştük felan ..(öpüştük derken erotik çağrışımlar olmasın yalnız)..mekan dar ama biz dar alanda kısa paslaşmalarla neticeye varıyoruz felan..mekâna mütemadiyen insanlar geliyor, biz bunların hatun olanlarına "acep blog bu kadar gelişmiş midir lan, koçum freko" umutlarıyla bakıyoruz vefakat hatunlar bizi sallamıyor..hatta disciplin bi ara kafayı sıyırıp hatunların birinin üstüne atladı "sözlükten misin" diyerekten..kız önce korku ve panik içinde "yapmayın ben bakireyim" bakışıyla geri çekildi ve sonra da "hayır değilim" diyerek canını kurtardı..

müteakiben gelmeye başladı insanlar..duyan gelmiş abicim..herkes orda..alwaysleepy, justy, sonradan freko, bir takım sözlük celebrityleri, birtakım artı birler vs..beşinci göz, serol ve doğumgünü hediyesi olduğunu çakozladığım bir long play..long long dinlesin sahibi inşallah, uzun yaşasın da (ulan bir doğumgünü dileği de bu kadar bağlanır işte..aslanım kendim koçum ben)..

belirtmeden geçemeyeceğim kütür, disciplin ve dolphin hummalı bir etiket faaliyeti içindeydiler sağolsun..name tag yapmışlar ve ayrıca bir etiket daha hazırlıyorlar falan..ulan dedim var bu işte bir numara..sonradan ortaya çıktı ama..dolphin kişisi üşenmemiş (yandaşları var mıydı bilmiyorum) minik kavanozlara tahin koydurup üzerlerine de o etiketlerden ve nazar boncuklarından takmış..herkese birer tane verdi..gerçi ben öküzlük edip mekândan çıkarken benimkini almayı unutmuşum ama olsun, birisi yemiştir mutlaka..şimdi diyeceğim odur ki tahin pekmez pompalamaktaki mesaj nedir?kavanozun üzerindeki etikette de "düz duvara tırmandırır" gibi birşey yazıyordu zaten ki pek kıllandım..önümüzdeki blog zirvelerinde bizi neler bekliyor?yıllarca summitz'de zirve kategorisi olarak gördüğümüz vefakat hep bir düş olarak kalan "grup sex" birgün gerçek mi olacak, nedir olay? yönetimden acil açıklama bekliyoruz. mekândan çıkarken (konser sebebiyle erken kaçtım maalesef) tahinimi almayı unuttum ama her ihtimale karşı eve gelince dolaptakini çıkarıp birkaç kaşık almayı ihmal etmedim..noolur nolmaz, freko telefon falan eder, hayırlı bi haber verir:)

erken kaçtığım için özür diler, emeği geçen arkadaşların gözlerinden şapadak şupadak öperim:)

12 Şubat 2006

Rakının en güzel insanına bir tribute













Şimdi bakıyorum da iki sene geçmiş ve hem ben hem de Freko uyumuşuz afedersiniz manda malakları gibi. Cem Karaca'dan bahsediyorum elbette ölümünün üzerinden iki sene geçen Anadolu Rock denilen akımın hırçın delikanlısından. Bir kucuk tribute yapalım isterim babaya, şöyle ki :

Cem Karacanın profesyonel yaşamı "apaşlar" grubunun solistliğini üstlenerek başlar. Bu grupla Hürriyet gazetesinin düzenlemiş olduğu Altın Mikrofon yarışmasına katılırlar. Ve söyledikleri Emrah parçasıylada dereceye girip adlarını duyururlar. Bu dönemde Cem Karaca iki kulvarda öne çıktı. Biri Pop müziğin alışılmış formlarına bağlı fakat güzel şarkı sözleriyle desteklenen yorumlar, diğeri ise Anadolu ezgilerinin pop-rock la buluştuğu farklı bir yorumdu. Bazı parçaların sözlerinde toplumsal gerçekler , yaşanılanlar yansıtılmaya başlandı. Tepkiler , isyanlar ve Cem Karacanın mükemmel yorumuyla şarkılar insanlar gözünde çok yol katetti .1969 da apaşlardan ayrılan Cem Karaca Basçısı Seyhan Karabay la birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Cem Karaca ve arkadaşları bu dönemde Anadolu Rock denilen tarzı yarattılar. Onlar bu dönemde bu kimliğe sahip çıkan tek gruptu. 12 Mart döneminin baskıcı atmosferine karşı durdular.

1972 de Kardaşlar dağıldı. Cem Karaca işte bu dönemde Moğollar'la buluştu. Moğollarla birlikte çıkardığı "namus belsı" albümü çok geniş kitlelere ulaştı. Rock temaları artık eskisinden daha da ağır basıyordu. Bundan sonra "Dervişan" adlı grubu kurdu. Bu dönem sanatçının en radikal müzik dönemiydi. Tamirci Çırağı ve 1 mayıs bu dönemde ortaya çıktı.Cem Karaca çalışmalarının çoğunda bu bozuk düzene isyan etti.

Cem Karaca bundan sonra da "Edirdahan" grubunu kurar. Bu grupla "Safinaz" adını verdiği albümü yapar. Albüme adını veren Safinaz bu ükede yapılan ilk rock opersı olarak bilinir. Ve bu albümde Nazım Hikmet ve Ahmet Arifin iki uzun şiirini besteler Cem karaca.

1979 da yoğun baskılar sonucu Almanya'ya gider. Burada ülkenin önemli orkestralarıyla çalışmalarını sürdürür. Yeni besteler yapılr. 1987 de Türkiyeye geri döner. Ama "Turgut Özal'ın elini öptü de geldi" söylentileriyle birlikte de gelir. Dünya görüşündeki yumuşama Cem Karacanın bazı kesimler tarafından yadırganmasına sebep olur. Müzik ruhundan fazla ödün vermeyen Cem Karaca , Bu dönemden sonra "Merhaba Gençler ve Her zaman genç kalanlar" , "Töre" , "Yiyin Efendiler" , "Nerde Kalmıştık" ve "Bindik bir alemete" isimli albümleri yapar. Bazı albümleri Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile beraber yapar Cem Karaca. Ağır Roman filmindeki yeniden yorumlanmış "Resimdeki Göz Yaşları" ile yeniden gündeme oturur. Son albümünde ise Moğollar ve Kurtalan Ekspres üyeleriyle çalışır. Birkaç şiir çalışmasında yer alır Hep Kahır şarkısını burada yeniden şiir şeklinde okur. Kahpe Bizans fiminde küçük de bir yer alan Cem Karaca bu filmin soundtrackında 3 şarkı seslendirir.

Türkiyede artık bir çok şey değişti. Ecevitin eski Ecevit olmadığı gibi. Artık bir zamanların radikal tutumlu insanları, bu radikal tutumundan zamanla vazgeçtiler. Cem Karaca bir söyleşisinde eskiden siyah ve beyaz vardı ama artık ben gri tonlardayım der. Ve aynı programda ben hala solcuyum ama inançlıyımda der. Cem Karaca Müzik Felsefesinden hiç ödün vermedi. Toplumsal sorunlar ve sevgi, Anadolu ezgileri hep müziğinde yer aldı.

ve Bir pazar sabahı 8 şubat 2004 te solunum yetmezliği sebebiyle geçirilen kalp krizi nedeniyle aramızdan ayrıldı. O istememişti devlet töreni ve alkışlar... Kırgın oldugunu söylüyordu arkadaşları devlete... ve yakışır bir biçimde aramıza veda etti.

Son olarak şunu da yazalım da tam olsun :

"Sevda kuşun kanadında ürkütürsen tutamazsın
Ökseyle sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu çeşmelerde bulamazsın
Ansızın bir deli çayda içersinde kanamazsın "

11 Şubat 2006

You Do Something To Me..

playlistte denk geldi de dayanamadım.. 14 aylık taze eserlerden, afiyetle yiyiniz..


you do something to me (#6528365, 20.12.2004 21:39:12)

bi kreşendo bi dekreşendo, bi atak bir de solo ile adama hayatta yediği en büyük darbelerden birini vurabilen bir şarkıymış bu, dinledim de idrak ettim gün itibariyle.. bi kaç satır sözle, üç beş nota müzikle böyle mi anlatılır insanın içinde olduğu en boktan durum; ve böyle mi yüzüne vurulur dünya üstünde böylesi boktan durumlarda olanın bir tek sen olmadığın gerçeği.. aha babanın da başına gelmiş ki kapmış gitarı, almış kalemi kağıdı, patlatmış bombayı.. ve şu an kimbilir dünya üzerinde benim gibi kaçyüzbin kişi aynı şarkıyı döndür döndür dinlemekte saatlerdir..

you do something to me, something deep inside..

hakikaten de böyle, taa içten, içerden, iyi huylu bir kanser virüsü gibi, gün be gün yayılıyor ama öldürmüyor, hasta ediyor ama yatağa düşürmüyor, santim santim, gram gram yiyor insanı bi şekil.. teşhisi yok, tedavisi yok, ilacı yok; kronik bir arıza bu işte.. at atamazsın sat satamazsın, alan çıksın da istemezsin zaten.. işine gider gelirsin, zirveye gider gelirsin misal, kaka kiki muhabbetler edersin, oturur bi film seyredersin, bi sigara yakarsın, duş alırsın, araba kullanırsın... ne yaparsan yaparsın, lakin içte öylesi bir sızı dolaşır ki seninle, something deep inside..

i'm hanging on the wire, for a love i'll never find..

bunu bilip de yaşamak belki en zoru.. işinde yükselebilirsin, zirvenin gülü olabilirsin, muhabbetin kralını yapabilirsin, film yönetebilirsin belki, hatta sigarayı bırakabilirsin, ayda bir de hamama gidersin bazen, formula pilotu olursun... değişmez halin bir türlü, bulamadıktan sonra vermek istediğinin karşılığını, asılı kalırsın telgrafın tellerinde göç edememiş kelaynak misali..

you do something wonderful, and chased it all away..

dünyanın en harika paylaşımı, ve bir anda elinin tersiyle itilmişsin paylaşanın, paylaşıldığınla kalakalmışsın.. olmuyor, olmuyooor.. işsiz kalmışsın, zirvede dışlanmışsın, kekeme olmuşsun, fan damdan başka film seyretmemişsin, eve nargile almışsın, yıkanmamaktan kokmuşsun, telli araban bile yok... hiç biri önemli değil bu noktada, olmuşsun chase, olmuşsun lance, bildiğin şahin tepesi işte, entrikalar kumkumasısın yapayalnız ölümlü beden içinde ve fakat kimselerin ne umrunda ne de haberindesin, nema problema..

mixing my emotions, that throws me back again..

bundan alınan kuvvet ve ümitle yeniden düşüveriyosun hayallerin peşine, katık ediyosun herşeyini herşeyine, çabalıyorsun, doluya koyuyorsun almıyor, boşu zaten sittiret..

hanging on the wire, i'm waiting for the change..

hani diyor insan, olur mu bir güzellik, düşer mi kafaya bir minik taş, uyanır mı birşey diyor ister istemez, bekliyor mucizeleri.. gene iş, gene zirve, ölümüne geyikler, the wall, cohiba, sauna, e5ten sahile sahilden tem'e turluyorsun... yok, yok, yok bişey..

i'm dancing through the fire, just to catch a flame, and feel real again..

allah büyüktür diyip sarılıyor insan gene hayallerine, hissiyatına, bir işaret, bir ışık arıyor kara gecede puslu taksim gündüzünde, tepeden geçen uçakların flaşörlerinden bile medet umar hale geliyor..

hanging on the wire, i'm waiting for the change..

...

i'm dancing through the fire, just to catch a flame, and feel real again..

olsa dükkan senin..

you do something to me, somewhere deep inside..

ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında..

i'm hoping to get close to, a peace i cannot find..
just to get close to, just close enough, to tell you that..

ya işte, böyle bir şeydir hayat.. bazen anlamsız kısalıklar ve fakat genellikle çok derin kabuslarla doludur, içinden çıkamadığın girdapların evsahibidir, tarifsizliklerin tarifidir birtürlü, ya da bintürlü anlamsızlıktır, anlatmak isteyip de anlatamadığım.. solan giden çiçeklerdir tabi, toprağı olmayınca kökünde.. mevsim kışsa hele, daha bir koyar yalnızlık kara gecelerde..

you do something to me, something deep inside..

hahah:)efenm selamlar hörmetler,
bu frackman denen pis , biz vatan beklerken bilmem kaç metrekarelik perdelerde babaların konserlerini yayınlayadursun, bak güzel kardeşim 3 gün ertele 5 gün ertele şunun şurası şafak cart curt biz de gelelim derken dinlemedi. (şafak 4 bu arada söylemesi ayıp)
floydian mehmetçik ne yaptı peki bu periyotta?
okuyalım:
http://sourtimes.org/show.asp?t=live+8%2F%40manoverboard
daha da ne yaptı?
2006 yılı jandarma genel komutanlığı iş muhtırasına(bir nevi ajanda) resmini koydurttu mu? koydurttu..
breathreprise burada reklamını yaptı mı? yaptı..
pekiiii, frackman denen zat 15 şubat tan sonra (time of the reprisal of manoverboard's breath) ki ilk fırsatta bilmem kaç metrekarelik perdede efendime söyliyeyim bir pulse, üstüne PF @ live8 üstüne roger waters in the flesh live ,doymadık üstüne david gilmour in concert gösterimi düzenlemezse, yanına bir de mal asker modundan henüz çıkmamış olan şu sabiyi alıp jack&coke ısmarlamazsa, bir molten bir spalding bir voit değil midir sayın okuyucu?
Ps:
Meraklısına :Resim 2005 Mayıs ayında bodrum akyarlar hüseyin burnu açıklarında tatbikat esnasında çekilmiş olup mevzubahis teknemiz 8 metre uzunluğunda 2 x 250 HP Mercury makine itişli 50 knot yapabilen bir Boston Whaler'dır..Kos'a kaçmaya çalışan mültecileri yakalamakla görevli Bodrum Jandarma Asayiş Bot Timi yılın en başarılı bot timi seçilmiştir.
Daha da meraklısına: Öndeki şapkasını tutan şapşaldır bu satırları yazan...)

10 Şubat 2006

açılışa az kaldı..

animasyon ekibi : "Açın tahinpekmez'in önünü!"

www.tahinpekmez.org resmi açılışı için geri sayım sürerken, hazırlıklar da tüm hızıyla devam ediyor.. açılış boyunca konukları eğlendirmek ve hoşça vakit geçirmelerini sağlamakla yükümlü ekibimiz, yukarıdaki fotoğrafta yoğun provalar esnasında bir dinlenme anında kameralarımıza gülümsediler..
arka planda ise inşa halindeki site açıkça görülebiliyor.. görünen o ki, tahinpekmez ekibi hiçbir masraftan kaçınmıyor (yuh artık:)

09 Şubat 2006

Tezgah'a Gelen Var mı? (zirve!, explicit lyrics)

Evvet ailemizin dizaynırı disciplineglobalmobile gene tüm üretkenliğiyle yaptı yapacağını.. şimdi bize kalan, "ben de!" demek.. posteri ful görmek isteyen üstüne tıklar, olur biter..

pamuk ben de'ler komente, hadi bakiyim (a de bakiiim)

Apocalyptica



amanın da amanın :)

http://www.echoesproduction.com/site/Haber.asp?HID=41

işte organizasyon, işte fark!

Echoes Production, The Wailers sonrası gene bir ilke daha imza atıyor ve çello arslanlarını İstanbul, İzmir, Ankara ve Edirne'li rocksever bünyelerle buluşturuyor.. Bence bu konserlerin dördüne birden gitmek lazım, yıllık izinleri öyle çarçur etmeyelim bitte..

Tabi ki, tahinpekmez.org severler bu organizasyonun etlisiyle, sütlüsüyle pek yakında karşılaşacak, coming soon:)

İsim babası olduğumuz bu güzide organizasyon yüzümüzü ağırtmaya devam ediyor.. bakalım başımızı arşa da değdirecek mi diyor sözü komentatörlere bırakıyorum vesselaaam (zaruri edit by freko, yoldaydım postu yapamadım da kıskandım eheh)

brigitte bardot





brigitte bardot, hayatımıza yaşı kemale erip, hatta kemal çizgisini dahi geçtikten sonra girdi. çocukken hatırlıyorum bb'nin filmleri trt1 de pazar günleri arada bir yayınlanır, ben de filmle zerre ilgilenmeden kendi kendime oyun oynardım. şaşırtıcı değil, o zamanlar gerizekalı olduğumuzdan, düşünme yetimiz bulunmadığından, kelimenin tam anlamıyla deli veya çocuk diye anıldığımızdan hava güzelse dışarı çıkıp sokakta top koşturmak bayan bardot'dan her zaman daha çekici gelirdi.


allah'a şükür zaman geçiyor, insan manyaklığını üstünden atıp, delirmiş gibi sokakta top koşturacağına güzel bir filmden keyif alabilecek akli melakelere erişiyor. işte şimdi şu yaşta deliyken kaybettiğimiz zamanları telafi etmeye çalışıyor, filmlerini izliyoruz.

bayan bardot'nun gençliği, gördüğünüz ve ara ara bakıp bu yazıyı 10ar dakika fasılayla okumanıza sebep olan şekilde, bütün erkeklerin bayıldığı "sarışın" efsanesinin yer yüzüne inmiş somut simgesi. inanıyorum ki erkeklerin sarışınları övmek için kullandığı kelimeleri üstüste koysak m.ö 800 senesinde aya erişebilirdik, ancak brigitte bardot için bunların dahi üstünde bir iltifat kullanıldı, denildi ki: "ve tanrı kadını yarattı"

bayan bardot'nun güzelliği büyüleyici. şurada şu fotoğrafa bakıyor, kafamı çevirdiğim zamanlarda da "sanat bu işte" demekten kendimi alamıyorum. zira sanatı herhangi bir şeyi en güzel şekilde anlatmak diye kısaca tanımlarsak, o zaman şu fotoğrafın kendisi haricinde pek az şey buluruz kadın güzelliğini anlatan. şahsi kanım birinin de aşağıda durduğu ki ona aramızda "adriana lima fotoğrafı" diyoruz.

ünsal oskay der ki, "bizim şehirlerimizde geniş caddeler bulunmaz, geniş caddeler de heykellerle dolu meydanlara açılmaz, biz sanatı kadın vücudunda görür ve öyle anlarız." işte şu yukarıdaki fotoğraf tek başına benim için bu sözün ispatlarından biridir. zira bayan bardot'nun pozu yalnız güzelliği anlatmıyor; yarı açılmış dudakları, insanın içini acıtacak derece masum bakan gözleri, başının üsturuplu eğimi, bu açı, kolunu tutuş biçimi ve son derece çapkınca tek bir göğsünün hemen altında tuttuğu havlu her şeyiyle dört dörtlük mükemmel bir poz oluyor. samimi söyleyeyim estetik tanımı budur. bu kadar naif, bu kadar ince, bu kadar erotik olmak ve "masum" kalabilmek ancak sanatsallıkla ifade edilebilir. bu tek başına çok güzel. ama ne kadar?

jeff murdock coupling'in bir bölümünde tam olarak şöyle diyordu: "do you know what would be the best way to wipe out all of human kind if you were a space alien with a special kind of mind ray..?..make all women telepathic. because if they suddenly found out about the kind of stuff that goes on in our heads they would kill us all on the spot. men are not people - we are disgustoids in human form!"


işte şunu iddia ettirecek kadar, eğer uzaylılar gelip dünyadaki tüm kadınlara telepati yeteneği verselerdi, ve tüm erkeklerin elinde bu fotoğraf olsaydı, kadınlar 30 dakika boyunca büyük, korkunç bir sessizlikle karşılaşırlardı. arkasından da tek duyabildikleri şu olurdu "tanrı hakikaten kadını yarattı."


biz de yaratılana baktıkça düşünme yetimizi kaybediyoruz.

08 Şubat 2006

Ankara Psychedelic Rock Gecesi 3

pek sevgili agk ve peperuhi kardeşlerimizin organizasyonunu yaptığı Ankara saykedelik gecelerinin üçüncü ayağı 25 şubat 2006 gecesi koşuluyor.. ankara gölge bar'da yapılacak bu güzide olaya Replikas ve Ayyuka katılacak, ayrıca 60'lardan günümüze saykedelik olayının dibine vurulacak..

girişi kelle başı 15 ytl olan gecenin muhtemel tüm gelirleri de Elazığ ilimizdeki çocukların kırtasiye ve giyim masraflarına bağışlanmış..

Ankara ikametli olup da "aabi ben saykedelikten progresiften başka bişi dinlemem" ya da en azından "haa vi dont niid no eccukeyşın dimi aabi" diyebilen bünyeler bu aktiviteye katılmazsa ruzu mahşerde onlar için elemler kederler vardır..

kapı açılışı 19:00, Replikas ve Ayyuka keyfini 15 ytl'ye (bedava) satınalıyor bir de yavruları sevindiriyorsunuz, daha ne olsun..

ps: iş güç olmazsa ben de muhakkak ordayım, kafa masamı ayırtın anacığım:)

Sigara Harbiden Sağlığa Zararlıdır...


zararlıymış. ben bugün bunu gördüm...



(copyright Emrah Ablak 2006 - edit by freko:-))

Alev Lenz



canım canım.. şarkılarına hasta oluyorum. konserinde de en önde olucam :)

http://www.echoesproduction.com/site/Etkinlik.asp?EID=25 demişler ki:


4 yaşında müzik ve ritim dersleri almaya başlayarak, gelecekte ne denli bir müzisyen olacağının sinyallerini veren Alev Lenz yeni solo projesinin ilk konserini vermek üzere Balans Music Hall'e geliyor.7 yaşında piyano dersleri almaya başlayan Alev Lenz, ilk ingilizce şarkı sözlerini 8 yaşında yazdı. Okul yıllarında kurduğu müzik grubuyla sahneyle tanışan Alev Lenz, daha sonra Grup Alev adını taşıyan Rock grubu ile Avrupada yaklaşık 150 konser gerçekleştirdi. Çok geçmeden aslında yapması gereken müzik tarzının rock olmadığına karar vererek Alev grubundan ayrıldı."Bence sanatçılar zamanımızın sismografları gibidir, onlar toplumun duygusal dalgalanmalarını hissedip, araştırıp ve anlayıp bize dünyamızın içini ve kendi iç dünyamızı yansıtırlar" düşüncesiyle yola çıkan Alev Lenz, birbirinden melankolik şarkılarla yoluna devam ediyor. Kalbimi etkileyen herşeyi müziğimle size anlatmak ve paylaşmak istiyorum diyen Alev Lenz 31 Mart 2006 tarihinde Kangroove'dan önce sahne alarak birbirinden harika melankolik şarkılarını sizlerle paylaşacak.

http://www.alevlenz.com/alevlenz.html

Haberler



Adriana: "ben de tahinpekmez.org üyesi olmak istiyorum!"

Brezilya'nın ve dünyanın en top modelleri arasında bulunan Adriana Lima, muhabirimiz butragueño valdarez ile yaptığı röportajda, ülkemizi ve insanlarımızı çok sevdiğini, sıkça istanbul'a geldiğini anlattı. Röportajda bir ara gözyaşlarını tutamayan Lima, en büyük rakibi Kristel Kama'nın tahinpekmez üyesi olduğunu bildiğini, ama adminin taraf tutarak kendi üyeliğine hala onay vermediğini söyledi ve ağlamaya devam etti. Muhabirimiz, "abi bu kadına ağlamak da accayip yakışıyomuş, ben bunu gördüm" diyerek sözlerini bitirdi..



Orlando keşiş oldu!

Sabah Legolas akşam Paris derken şirazesi iyiden iyiye şaşan Orlando Bloom, daha fazla dayanamayarak kendini manastıra kapattı.

Yunanistan'ın tırt adalarından birinde küçük bir yere kapanan Orlando'nun izini bulan muhabirimiz, saçı sakalı karışmış elde tespih ayakta takınyalı halde yakaladığı ünlü yıldıza

"baba ne iş?" dedi..

"ince.." diye cevap veren orlando, parendeler atarak gözden kayboldu..