31 Mart 2006

ibnelik üzerine bir kac kelam söz


o kadar cok yazip sildim ki baktim ne yazsam olmicak dedim en guzeli bi karikatur koyayim..bizim gozumuzden boyle gorunuyor muhteşemler..
Her esprinin ardinda bir gercek,her gercegin ardinda bir dram'da yatabilir..bunu idrak etmiyor degilim..tek sikintim belkide cogunlugun sikintisi..boyle bir dram yoksa bile isi dramatize edip olayi magduriyete getirmek..bunun ustunden prim yapma kaygisi..
Yok mu yoklar da var, istismar edip magduru oynayanda..
Biz bunu dile getirince fasist homofobik oluyoruz..olalim bakalim madem oyleyse..
Ozgurluk ve liberalizm konusunda herkes ahkam kesiyor ama brokeback mountain memlekette gosterime girdiyse saniyorum kimsenin homofobikligi yada fasistligi kalmadi..bunu artik birileri anlasa gozumuz acik gitmicez.

Sozum su ki, ibnelikten vazgecin artik bu islerle prim yapma devri bitti,varin artik magduriyetten kurtarin..cunku samimiyet diye bi kavram var pek konusulmasa da..
Dostluk evrenseldir..benimde bir suru damgayi yemis dostum var (gey,ibne vs.) hic biri magdur degil, cogu sizden benden daha adam..daha erkek, daha mert..daha kumasi iyi..ama magdur degil..olmadilar..olmayacaklarda..benim lafim capsiz,dansozlere..

Kadinlarinda karar vermesi lazim artik..siz biz degil olay..ay zavalliciklar simdi kimbilir'le baslayan cumleler miyadini doldurdu..en iyi dostum gay'dir benim bitti artik..
ayin karanlik yuzu hala devam ediyor ama..bir takim insanlar hala kisiliksiz..hala dürüstlükten uzak..hala kivirdikca kiviriyo..bel kirdikca kiriyor..
Liberalizm'den, ozgurlukten yanaysa kisi..bu is magdurlukla olmaz.hak isterken herseyden nefret edilmez..cocuklugun alemi yok.
Demokrasi herkesin her istedigini her yerde yapmasi asla degil,zaten asla da olamadi.
Budur..
Agir mi yazdim..yok be..agir boyle yazilmaz hafif ustunden karaladim..homofobik bi fasistim ben :)

tahinimpekmezim üzerine birkaç not

Selam :)
Geçenlerde sitenin girişinde freko'nun "hitimiz düştükçe düşüyor" mealli başlığına (topic deniyor sanırım bu alemde buna) rastladım..Üzerinde biraz düşündüm ..Ciddiye alınır alınmaz bilemem ama bu laz beynin düşündüklerini buraya aktarmak isterim.

Hit niye düşer, katılım niye az, sağ tarafta bir çuval nick olmasına rağmen niye birkaç kişi yazar ortaya sadece?
Bence birinci etken blog ortamının şekilsizliği, yeni not düşme , kayıt kuyut , giriş çıkış işlerinin karışık olması..tahinpekmez'in yeni yüzünün gelişi de giderek gecikmekte, bitmeyen senfoni olmakta..Millet "yeni formatta yazarım" diye bekliyor, yeni format gelmiyor, öyle kalınıyor.

Bir diğer etken de belli bir formatımız yok. Sözlükte belli bir davranış kalıbında yazmaya alışmış bünyeler şimdi "yardır baba" sistemine pek alışamadılar gibi..Forum davranışı tam uymuyor herhalde..

Bu arada dikkatimi çeken bir konu da sitemizin sürekli müzik konser yorumu halini almış olması..yazılanların çoğu, özelikle son bir iki haftada , konser veya grup yorumları..daha ziyade övgüleri, methiyeleri vs..e bir yerden sonra sıkıyor açıkcası..siteyi açıyorum,ortada bir konser haberi, altında bir başka yurtdışı konserin güzellemesi vs..tamam iyidir hoştur ama fazla oldu son günlerde. Herkese hitap eden şeyler olmayabiliyor. Burada yazılan grupların çoğunun ismini hayatımda ilk defa duyuyor oluyorum..E insan biraz uzaklaşıyor tabi ki ortamdan..

Yeni arayüzümüz alelacele gelirse ilk günlerdeki heyecanı toparlarız yeniden..yoksa yavaş yavaş konser haberi forumu olarak kalacağız gibi geliyor..
Öperim..

us and them

Bugunku takintim bu..su anda 19'ncu kez falan dinliyorum loop'a aldim..icim urperiyor..kendimi cok iyi hissediyorum..34 yillik yasantimin 33 yil oncesinde cikmis bir album be..
Hala cilalanmis bir ayakkabi gibi..sifir..tertemiz..piril piril..
Bu yil babalari burda gorcez be !

20 Haziran 2006 Roger Waters İstanbul Konseri..


aha da yukarıdaki görüntüyü görmeye tam ve de net olarak 80 gün kaldı.. 81. günün akşamı, İstanbul Ata'sını ebedi istirahatgahına yolcu ettiğinden beri en büyük misafirini ağırlayacak.. Böylesi gelmedi, görülmedi..

Bu güzide ana tanık olmanın sahne önü bedeli 500 kişi için 300 YTL, geri kalanlar için 75 YTL olacakmış, şimdilik öğrenebildiğimiz kadarıyla.. Şimdiden beyan edeyim, ne fazla biletim var, ne torpilim, ben topraktan bir canım, sizin gibiyim.. Hepimiz paşa paşa vericez parasını, giricez, seyredicez, dinliycez; ve fakat oradan çıkabilicez mi işte orası daha 80 gün bir muamma olmaya devam edecek..

Vaaaaay bee diyorum, hatta pek sevgili Likeinme için bir "vaaaay bee" daha ekliyorum -yıldız bakınızımız olsa buraya eheh yazardım-..

az kaldı az.. pazartesi günü tüm Pro Rogerist Floydianlar biletix başına, öncelik sizin:)

30 Mart 2006

hep aynı...

"yine darallardayım.. yine şöyleyim.. yine böyleyim" diye sürüp giden kısır döngüyü anlamlandırma çabası içindeyiz.. 17 18 yaş bunalımı diye isim taktığımız anasını sattığımın şeyinin 10 sene sonra hala sıkça tekrar ediyor olması aslında korkutuyo insanı.. demin tek izlenesi bulduğum türk dizisini; hırsız polis i izliyodum.. adam ölümle boğuşurken ona mücadelesinde en büyük desteği sağlayan etkenin sevgilisine duyduğu aşk olduğu işleniyodu.. sktr yaa diyesim geldi.. izleyemedim.. o kadar yitirmişiz ki.. böyle aşklar sevgiler olmadığını.. bunların tamamen yapısal olduğunu, aslı tamamen kimya olan bu şeye, kişinin beyninde bunu bi şekilde böyle kodlayarak aşk dediğini biliyorum artık.. artık işte başarının mutlulukta çok büyük etken olmadığını da biliyorum.. artık illa birşeylere tutunma çabasının ne kadar anlamsız olduğunu biliyorum.. hayatımdaki en önemli şeyin dostlarım olduğunu, ama ne yazık ki onların yetmediğini de biliyorum.. 1 ay sonra 28 yılı devirirken hala bilemediklerimin ağzıma sıçtığını biliyorum.. zorlamak yerine tecrübe ederek öğrenmeyi seçiyorum.. geç mi kalıcam?? çok umrumda değil artık.. fazlaca alkol alınmış bi akşamın sonunda yazdığım bu saçmalamalar yüünden pişmanlık duyabileceğimi hatta yarın silebileceğimi de biliyorum.. ya da yarın yine anlamsızca nefisss uyanıp içim kıpır kıpır işin yolunu tutarken günün kalan ksımını bazen aptal dolusu bulduğum insanlarla gayet mutlu-mesut kakara kikiri geçiricem.. falan filan falan filan...

closer.. başka bir bakış açısı..


merak ettim, indirdim -evet yaptım bunu- ve anca bugün seyrettim.. sevgili elixir kardeşim ekşi sözlükte çaylak olduğu vakitleri burada geçirirken post ettiydi de üç blog hanımı altına methiyeler düzüverdiydi bu filmi.. dedim herhalde bir bildikleri var, zevklerine güvendiğim insanlar bunlar, ama şu oldu bu oldu kısmet bugüne imiş işte..
!!!komple spoiler doludur!!!!
efem, filmin giriş sekansı çok hoş, her er kişinin başına gelmesini isteyebileceği türden bir tanışma, ve fakat gazetenin önünde hatunun striptizci olduğunu söylediği an abinin soğuyup "eheh hadi görüşürüz" türünden ikilemesi fakat yoldan dönüp gelmesi pek keyifliydi, ve hatta koca filmin keyifli olduğu yegane andı.. bundan sonrası hep karmaşık ve çelişkili kişiliklerin ilişkileri ile dolu..
güzel türkçemizde konuya ilişkin bir dolu atasözü ve deyim var, such as "seversen skilirsin, skersen sevilirsin", efendime söyleyeyim "deve dikeni insan skeni sever", ya da ne bileyim "kaçan kovalanır, kovalanan kaçar" falan..
"madem eski kocanla yattın diye bu dürzü seni bırakınca, huzuru gene eski kocada bulacaktın, ne demeye bi sene boyunca adamı boynuzladın a kaltak" deyu haykırasım geldi julia roberts'e film sonunda.. ve her iki herif de karaktersizin, zavallının önde gideni.. biri önündekinden yemeyi bilmiyor, illa başkasının çorbasına kaşık daldıracak, hatta daldırmakla kalmayıp çorbayı sahiplenecek, öbürü de yabancının kaşığıyla mundar olmuş çorbayı tekrar ısıtıp içmek için debelenecek.. hani erkeklik, hani gurur, hani "sittirin lan" bakışı.. kadınların filmi beğenmesine diyecek birşey yok, çünkü onlara göre çekilmiş, ve fakat filmi seyredecek ben civar adamlardan ne bir itiraf beklesinler ne de bir mimik, çünkü ataerkil adamların böyle küçük ibneliklere orospuluklara karnı toktur.. ha, ben bu filmden etkilendim, aman da aman diyen adam gaydir, değilse de içten içe vardır bi ibnelik:)
cüneyt arkın - erol taş filmleriyle büyümüş bir nesle böyle şeyleri sunduğunuz vakit yukarıdaki paragrafa katlanacaksınız sevgili yönetmen, her ne kadar türkçe bilmiyor olsanız da..
dur şurdan vadi ikinci sezon çakırlı bölümlerden koyayım da neşemizi bulalım, ne lan bu böyle, içim karardı akşam akşam:))

Alan Parsons Live Project


Artık doğru düzgün konser izlemek ve konserden sonra vay be demek isteyen baylar bayanlar,
Dark side of the moon'un yapımcısı ve aynı zamanda Pink Floyd'un ses mühendisi olarak bilinen Alan Parson İstanbula geliyor,

Echoes konseri şöyle açıklamış;
Dünyanın en iyi projelerinden birinin yaratıcısı Türkiye'de. İstanbulda bir rock efsanesi :Alan Parsons Project Live!‘The Beatles’ ve ‘Pink Floyd’ gibi grupların ses mühendisi olarak tanınan, aynı zamanda Pink Floyd'un ''The Dark Side of the Moon'' albumunun de yapimcisi olan Alan Parson ile soz yazari Eric Woolfson tarafından kurulan The Alan Parsons Project, 3 Mayıs 2006 tarihinde hafızalara kazınacak bir konser için İstanbula geliyor.

Müziğinde New Age’den, Rock’a, Senfonik Müzikten Elektronik Müzik’e etkiler taşıyan ve bir çok müzisyen için ilham kaynağı olan Alan Parsons, 1998 ve 2000 yılında İstanbul’da verdiği konserler gibi kapalı gişe konser vermeye hazırlanıyor, Bugüne dek, “Eye In The Sky”, “Eve”, “Ammonia Avenue” ve “Gaudi” gibi birbirinden başarılı albümler çıkaran ALAN PARSONS PROJECT konseri Mute Promotions, Bronx ve Echoes Productions produksiyonu ile gerçekleşecek.

http://www.echoesproduction.com/site/Haber.asp?HID=52
Bilet Almak için; http://www.biletix.com/live/wtsevent.php?Eventcd=GALP1

içim darladı da biraz...

içim darladı bugun biraz..
çene çalasım var, iş yapasım yok...
kimliklerim arasında git gellerim başladı yine. Dengeyi kaçırdım galiba biraz son zamanlarda. Hergün yaşamayı seçtiğimiz yada mecburen dahil olduğumuz rolleri oynuyoruz ya, dengeleri çok önemli. Bir de tüm o kargaşanın ortasında "ben" olabilme durumu var. Her rol "ben" olmaktan bir parça taşıdıkça sorun yok aslında. Bazen o rollerde ki "ben" cok cok azalıyor, bugunlerde oldugu gibi. Akabinde wellcome depresif haller, ki en nefret ettigim haller.
Ben içime dönüp şu rolleri sorgulayayım biraz, yazmakla çözülmiycek nasıl olsa...

pıh pıh

deneme şeysi, çok pardon

29 Mart 2006

Yüzyılın Güneş Tutulması Tahin Pekmez Org'da


TahinPekmez.Org'dan dev hizmet!
Bugün memleketin çeşitli beldelerinden izlenecek olan güneş tutulması, dev teknolojik kıyağımız sayesinde evinizden, ofisinizden çıkmadan, gözünüzü çipil çipil edip isli şişe götüne bakmadan monitörünüzde, plazmanızda, hatta internet eksplorır açabilen cep telefonunuzda!
yapmanız gereken şey, imageshack işbirliği ile oluşturduğumuz hizmete ulaşmak için aşağıdaki linki tıklamak:
hadi hayırlı seyirler:)

Beklenen Teknoloji



Uzun zamandır beklenen PlayStation 3 için son teknolojik görüntüler ve bizi bekleyen grafikler için ibret alınası bir site...

Fotoğraf Teknoloji ürünü değildir , hayır kutudan da çıkmıyor...

http://www.flickr.com/groups/allofps3/pool/

28 Mart 2006

4 Metre Dev Perdede..


yapsak yapsak 4 metre dev perdede ne yapsak..
ahelow size soruyorum!!
hell yeah diyesim geliyor beri yandan,
susuyorum etkilemiyim deyu:)
evet gaza geldim ne var:-)

Brokeback Mountain Zirvesi

Frackman dün gece bana dert yandı "Agatho be, açılmak istediğim, platonik bir sevdalım var. Bi 'Brokeback Mountain' zirvesi yapsak da, bu vesileyle kendisine döksem içimi... " dedi.

Bu durumda bana "4 metre perdede Brokeback Mountain izleyelim zirvesi" için başlama vuruşunu yapmak düşüyor. Katılmak isteyen Freko'ya mum diksin (mesaj kutusu boş kalmasın).

Hadi göreyim sizi.

27 Mart 2006

durduk yerde adamın amına koyan şarkılar..

ol bu başlık ve entarisi, bir gün coşmak suretiyle eski mekanımızda tarafımca şeyedildiydi.. bu akşam itibariyle pek sevgili bir dostumuzun yolladığı mp3 aynı etkiyi yapanda aklıma düştü, baktım sözlük ortamına, biz uçalı altına 190 entari döşenmiş.. demek ki herkese üç beş koyan bişey var..

önce eskiyi bir yadedelim, sonra da yenisine bakalım a dostlar..


durduk yerde adamın amına koyan şarkılar (#6527482, 20.12.2004 18:34:19)

bana hiçbirşey deme ampul abi, paul weller son bi kaç saattir diyo zaten: you do something to me..

iş bu başlık, tüm esagbi geçmişim yarım saat gözden geçirilerek ve her türlü çaylak edilme, kötülenme, vesaire gibi riskler göze alınarak açılmış olup, peşinen helal edilmiştir paul weller denen uhrevi şahsiyetin yollarına, ona bişey olmasın..

dinlemeyenler dinlesin, ne demek istediğimi anında anlayacaklardır.. daha bugüne kadar böylesine bir ağlama isteği uyandırmamıştı herhangi bir müzik eseri, bu direkman bikaç damla yaşı akıttı.. daha da giderdi de, ah işte, mesai diyorum..


işte o tarihte o koymuş, ki hala da koymaya devam ediyor nedensizce, ve fakat bu akşam bu incesaz denen kişilerin ud, gitar, bas, ot bok allah ne verdiyse ılgıt ılgıt icra ettikleri, melihat gülses tarafından yorumlanmış çok aşığın var diyorlar adlı eser aldı böyle aortumu, atarımı toplarımı dertop etti, iskenderi bekler oldum tek darbede bitirmesi için göğsümdeki gordiyon işkencesini..

geceler uzun ve yalnız
yoksun sabaha kadar
düşümde bile günahkarsın
bunu kim hayra yorar..

buyrun burdan yakın diyorum, p2p ortamlarına akmanızı diliyorum gecenin şu acayip saatinde..

peşin edit: bu dörtlük yeterince cezbetmemiş olabilir, bir de şunu çakayım:

çok ahlar çekti diyorlar
inkar et, yeter bana
gözlerindeki cevaba
korkuyorum bakmaya..

tam aptal aşık şarkısı, pes yani.. koydu ama gene de, illa herkese koyacaktır bir şekilde, selametle..

Sayısal! Hemen! Şimdi!

çıkıyosa çıksın şu sayısal arkadaşım! böyle any given monday, gelmişiz mal gibi ofise, dışarda hava cillop, çık dolaş, yok! olmaz öyle, çalışacan! niye? para lazım..

ben böyle düzenin de, çarkın da, geçmişinin de.. daha sayıcam da işte.. ooof ulan of sayısal, çıkıyosan çık artık allahsız!

Nazmiye Demirel TahinPekmez'e gelsin!

tabi ki yılların alışkanlığı, ekşi sözlük okumadan olmuyor.. ve fakat eskisi gibi içinde olmadığımdan, otu boku değil, sadece sevdiklerimin ya da sevmediklerimin neler yazdığına bakmak oluyor benimkisi.. gene bir "beşinci göz neler yazmış" sekansımda rastladığım haber canımı sıkıverdi.. şurda iki haftadır yaşadığım yoğunluk nedeniyle atladığım habere göre, sevgili nazmiye demirel babamız ağır moderasyondan yaka silkmiş, haklı bir şekilde shut down edivermiş..

kendisinin aşırıcı derece hastalarından bir kimse olduğum halde, bir de baktım ki, ne msn adresi, ne maili, ne cep telefonu, hiçbirşeyine sahip değilmişim, entrylerinden başka; utanıverdim kendimden, bukadar sevdiğim bir adamın günlük hayatının parçalarından biri olamadığıma üzüldüm..

amma, yine de kendisi benim için birinci derecede yazardır, ve bu yazarlığını bir şekilde devam ettirmeli, kitlelerle paylaşmalıdır..

buradan ötesi, bir gazete ilanı tandansında:

babacım, eğer buraları okuyorsan, frackman@gmail.com adresine bir mail at, at ki sana invite yollayabileyim, gel buralara, boşverelim moderasyonu, gene yazdıklarınla coşalım.. agatho hasta, tarator ince hastalığa tutuldu..

kendisini görenlerin, bilenlerin, insaniyet namına bu hezeyanımı iletmeleri rica olunur..

25 Mart 2006

TahinPekmez de database için katkı...




Elbette ki yeni kurulacak TahinPekmez Serverında bulunmasını istediğimiz güzide bölümler , için son derece faideli bir yer...

http://66.232.100.26/~dontlink/hires/

Aklınıza gelmeyen halleri bile var...

Ne diyorum ben ??

24 Mart 2006

“Sertab Digital”



Sertab Erener’den yepyeni bir show!!!

“Sertab Digital” feat. DJ Murat Uncuoğlu & DJ Aytekin Kurt

powered by Sony Ericsson Walkman® Phones

Son aylarda akustik bir performans ile dinleyicileriyle buluşan Sertab Erener, tamamen farklı ve cıvıl cıvıl bir sahne konsepti ile hayranlarının karşısında: Türkiye’nin en muhteşem DJ’leri Murat Uncuoğlu ve Aytekin Kurt ile ilk kez canlı olarak sahneyi paylaşacak olan Sertab Erener, size bir daha unutamayacağınız bir gece yaşatmaya hazırlanıyor.

Konserde dinleyeceğiniz şarkıların düzenlemeleri ve remiksleri Murat Uncuoğlu ve Aytekin Kurt tarafından tamamen yeniden yapılmıştır ve “Sakin Ol” gibi vazgeçilmeyen Sertab hit’lerinin yanı sıra son albümü “Aşk Ölmez”den seçilmiş en güzel parçalarından oluşmaktadır.

Gösteri süresince sahnede özel olarak hazırlanmış ışık tasarımının yanı sıra canlı video şovu ile Engin Eraydın’da yer alacak.

Ayrıca konserin ikinci şarkısında Sertab Erener konserin ana destekçisi Sony Ericsson’un yeni Walkman® telefonu W810i ile düet yapacak! Erener, W810i’yi müzik kablosu MMC-60 ile müzik sistemine bağlayacak ve müzik ses sisteminden çaldığı sırada şarkının sözlerini mikrofondan söyleyecek.

18 YAŞ SINIRI VARDIR.
Yaz aylarında devam edecek dance konseptli muhteşem bir konser dizisinin açılışını 07 Nisan’da Sertab’la beraber Maslak Refresh the Venue’de kutlayın!

Octomatics

Ailenizin yeni sayı sistemi:



Hakkında söyleyecek çok sözüm yok; henüz elle tutulur bir avantajını göremedim ama incelemek isteyen varsa buyursun buradan.

kayıp ilanı

yaklaşık 2 metre, 150 kg ölçütlerindeki sevgili freko'yu bulamıyoruz. hükümsüz ilanı verip yerine yenisini de alamıyoruz. küstü mü acaba reklamlarına tıklamayan biz blogcularına, nerdedir bu adam?

23 Mart 2006

4 Metre Dev Perdeden Geçenler



4 Metre Dev Perde Organizasyonlarının unutulmazlarından "Metallica" hakkında bol fotoğraflı , vay be denmeli bir güzel site bulunmuş ve siz tahinpekmez ailesi ile paylaşılmıştır.

http://www.ilikethat.com/metallica/

22 Haziran'da Roger Waters'a Eric Clapton eşlik edecekmiş!!

Bugunkü Sabah gazetesinde böyle bir haber var... Ne kadar doğrudur bilmiyorum. Ama Davi Gilmour disinda Pink Floyd tam kodro çıkabilirmiş, Nick Mason garanti geliyormuş ama Richard Wright'ın katilip katilmayacaği daha belli değilmiş,




22 Mart 2006

Erkek, kadın...

Nasıl bir kadın arıyorsunuz ya da nasıl bir erkek ? Aşkınızı yaşamak için istediğiniz insan nasıl biri? Nasıl tarif edersiniz o aradığınız insanı?.. ...ve o aradığınız insanı gerçekten bulsanız hemen koşar mısınız onun yanına? Yoksa ürküp geri mi çekilirsiniz?"Terk etmiş ve terk edilmiş" bir kadının macerasını anlatan Çiğdem Anat'ın "Aklım Nereye Gidiyor, Ellerim Nereye" kitabını okurken gördüm birden cevabı. Kitabın bir yerinde o cümle çıkıyor karşınıza, romanın kahramanı olan kadınla yeniden ilişki kurmak isteyen eski sevgilisi, karısından yakınırken şöyle diyor kadına :"Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum."Bu cümlede duruverdim. "Kendisini aldatabilecek bir kadın isteyen" bir erkek. Birden fark ettim ki bütün erkekler aslında, bunu açıkça söylemeseler de, "kendilerini aldatabilecek bir kadın" istiyorlar.Bütün kadınlar da "kendilerini aldatabilecek" bir erkek. Ama bu cümlenin, kitapta yazılmayan bir devamı bulunuyor, bir başka cümle daha var bu cümlenin ardından gelen. "Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum," ama "beni aldatmayacak bir kadın."Herkes, kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü, başkalarına gidebilecek kadar özgür, her an kendisini beğenecek başka birini bulabilecek kadar alımlı birini istiyor, ama bu istediği özelliklere sahip olan insan kendisini aldatmasın da istiyor. "Aldatabilecek biri olmak" çekici kılıyor insanı, belki de çekiciliğin tarifi bu kadar basit, "aldatabilecek biri" olmak.İnsanlar "aldatabilecek olana" doğru çekiliyorlar, yaklaşıyorlar, dokunuyorlar, sonra kendi şartlarını söylüyorlar; "Ama aldatmayacaksın". Ve "aldatabilecek olanın" çekiciliği ile aldatılma korkusu arasına sıkışıyorlar. Her an bir kuşkuyu, bir korkuyu, bir tedirginliği soluyorlar öyle biriyle olduklarında.Biliyorlar ki, "aldatabilecek biri" aldatabilir."Aldatamayacak biri" güvenli ama sıkıcı "aldatabilecek biri" çekici ama korkutucu. Aşkın en zor kavşağı.Hangisini seçeceksiniz, istediğinize sahip çıkacak cesareti gösterebilecek misiniz, yoksa güvenli bir sıkıcılık mı daha cazip gelecek size?Kitabın erkek kahramanı da "aldatabilecek birini" aradıktan ve üstelik onu da bulduktan sonra duruyor zaten, karısını, çocuğunu, alışkanlıklarını bırakamıyor. Boş bir evde aşkla kendisini bekleyen "aldatabilecek kadının" yanına gitmiyor. "Aldatabilecek bir kadın" istiyor, o kadını buluyor ve daha önce verdiği sözden dönüp o kadını "aldatıyor". "Aldatabilecek kadından" korkuyor erkeklerin çoğu gibi. En çok istediği kadın, onu en çok korkutan kadın çünkü. Hayatı boyunca düşlediği, özlediği kadına kavuştuğu anda o kadından aslında ne kadar korktuğunu fark ediyor erkek ve "aldatamayacak olanın" sıkıcılığına dönüyor. Sonra da, hayatının sıkıcılığına, kendi korkaklığına bir teselli bulabilmek için toplumsal payeler, işinde geçici başarılar elde etmeye uğraşıyor. "Aldatabilecek kadın" ise yapayalnız, bir sevgili bekliyor.Erkekler "aldatabilecek bir kadını" sevip, "aldatamayacak bir kadınla" yaşıyorlar, güven ve rahat aşka ağır basıyor. "Aldatabilecek kadın", kendisine benzeyen bütün kadınlar gibi mutsuz oluyor kitapta.Onu şartsız ve korkusuz sevecek birini bulana kadar da mutsuz kalacak.

HATIRLATMA BAABINDA KING CRIMSON GECESİ

24 Mart 2006 Cuma Gecesi Karga da KING CRIMSON gecesi "From The Beginning"
KING CRIMSON / Robert Fripp / Trey Gunn / Tony Levin / Adrian Belew vs. King Crimson geçmişten günümüze albümleri; King Crimson’ın elemanlarının solo ve yan projeleri. Ayrıca, bağımsız plak şirketleri Discipline Global Mobile’dan yayınlanan albümlerden seçmeler.

“ Frippertronics ” bir konsere gelenler sadece kulaklarını getirmek zorundadırlar. Kulaklarının duymasını sağlamak dışında bir sorumlulukları yoktur. Eğer orada yaratılmaya çalışılanın özünü anlamaya çalışmayacaklarsa, gelmemeliler, bunu daha önce deneyimlediklerim sayesinde söyleyebiliyorum. Bir konsere fotoğraf çekme amacıyla gelinmemeli. Bu müziği bir kamera lensi sayesinde dinlenemeye çalışmak gibi garip bir davranış. Görselliğin sesin önüne geçtiği durumlardan hoşlanmıyorum. Konser atmosferini “ses” oluşturur ve / veya gürültü. Konserden anladığım unsur, dinleyicilerin iki katı kadar kulak olduğu ve sağ ve sol kulakların farklı algısıyla dinleyici sayısının çarpılması ile oluşan soyut sayı kadar çoğalan bir müziğin varlığıdır. Kayıt yaparken bazı şeyleri hesaba katarsınız ve onları sabitlersiniz oysa konserde birinin nerede duracağını hangi sesi önce duyacağı veya hangisini duymayacağını bilemezsiniz. Müzik üreten kişinin belki de en keyif aldığı unsur işte bu hesaplayamayacağı anlardır. Nasıl ki bir müzisyen kendi “imtiyaz” haklarını korur ve eserinin çalınmasının şekillerini belirlerse bir dinleyici de bunu yapar…Bu nedenle konserler “görsel” bir olaydan çok “mimari” ve “işitsel” olaylardır…En azından benim içinde olduklarım


Robert Fripp


ilgilenen arkadaşlar mükemmel bir gece olacağına inanıyorum... bence orada olmalısınız...

Adres:
Kadife Sokak 16 Kadıköy

Telefon:
0216 4491725-26

ROCK AM RING 2006 (UPDATE)


Bilgilerimizi tazelemekte yarar var diye düşünüyorum. Demek ki neymiş? Festival mestival bunlar süper şeylermiş. Delirmek an meselesiymiş. Tsrratteerraallaeaaytyyyyynnnnnn.......



Bu en sonda yazan U.V.A. varya arkadaşlar ne geliyosa başımıza ordan geliyor. Zira bu bildiğiniz gibi, bir grup ismi değil. Kendisi "ve daha bir çoğu" anlamına gelen "un viele andere" kelimesinin kısaltması.

Daha ne olacak hala un viele andere diyo orda! daha ne olacak!!! Başımıza daha ne işler açılacak allahım!!!!!!!

futbol $eysi - erkek gozuyle

futbolu neden sevmiyoruz ? benim cukum var (freko bilir) ama sevmiyorum iste.

yahu ne pislik, ne fanatiklik, ne cakallik, ne yalan dolan, ne ararsan turkiye'deki futbolda. bir de bunu bahane olarak kullanan it surusu gibi taraftar var, her firsatta birileirni yaraliyorlar, kiriyorlar dokuyorlar, havaya ates ederken coluk cocuk vuruyorlar. ne bu "futbol taraftari". evet, sanirim oncelikle taraftari, fanatikligi yuzunden sevmiyorum. "papazi vurduk sira sizde" diye tezahurat yapabilecek kadar dusen bir spor taraftari olamaz, olmamali.

sonra bu "futbol" bokunun medya ve devlet tarafindan gereginden fazla onem verilip diger sporlarin geriye itilmesine sebep olmasindan dolayi sevmiyorum.

ayrica futbolcularimizin az biraz unlu olunca kendilerini kariya,alkole vermelerine de illet oluyorum (bkz. dunya ucuncusu turkiyeden elemeleri gecemeyen bir takima gidis), buna engel olmayi beceremeyen antrenor ve yoneticileri de sevmiyorum.

sahada yapilan binbir artiztigi, kendini yere atmalari, karsi takimin ensesine tukuren sozde sporculari, hakem bakmiyorken dirsek, celme, yumruk ne varsa sallayan hyarlari, got korkusundan mac yonetemeyen hakemleri, sinirlenip karsi oyuncunun kemigini kirmaya kalkan hayvanlari sevmiyorum. sahada spor diye bu rezalet donerse, tabii ki taraftarda cosar. zaten galeyana gelme meraklisi bi milletiz ya...

sevmiyorum ulan bu boku! hergun daha da sevmiyorum hatta!

ama bunun sucu spor olarak futbolda degil, adam gibi oynayan, oynatanlarda da degil. aha bu yukarida yazdigim eseklerde.

21 Mart 2006

bas..

bir müzik eserinin taşıyıcı duvarıdır bas.. o olmasa çöküp gidecekmiş gibi durur hadise, lakin türk sanat müziği kullanmamıştır bu güzide kuvveti..

konuya biraz enteresan bir gözlükle yaklaşacağım şimdi.. bas hadisesi biraz da şuna benzer esasında:

hani, antik yunanlılar gelmişler her yere grek tiyatrolar kurmuşlar anadoluda, egede.. bunu da dağın şehre bakan yüzünü cavea etmek marifetiyle, yani seyirci sıralarını doğrudan dağa monte ederek yapmışlar.. buralarda oturan seyirci, eğer oyundan sıkılıyorsa şehrin manzarasıyla vakit geçirirmiş..

lakin romalılar sanki bu tiyatro işine daha bi önem vermişler, ve inşaatta ne malzemeden ne de zamandan sakınmışlar, ööyle lamba gibi düz araziye inşa etmişler tiyatrolarını.. hem seyirci kısmını, hem de sahneyi komple inşa etmişler, sahnenin de arkasına duvarı çekivermişler! bunun sebebi, seyircinin oyuna olan dikkatini dış etkenlerden arındırmakmış tabi.. ne vakit anadoluya gelmişler, hemen hemen bütün grek tiyatrolarına da çekivermişler duvarı..

işte bas müzik, bu sahnenin arkasına çekilen duvar gibidir.. ama dümdüz bir duvar adamın içini sıkar; bu yüzden romalı abilerimiz bu duvarları envai çeşit freskle, heykelle donatmışlar.. hani, herşeye rağmen adamın canı gene de sıkılırsa, bakacak birşeyleri olsun deyu.. bir müzik eserinde de böyledir bazen, sadece bası için dinlediğimiz yüzlerce şarkı çıkacaktır dağarcıktan şöyle hafif bir silkelemeyle.. o yüzdendir ki bir grup için, bir orkestra için basçı seçimi çok önemlidir.. bakınız roger waters, bakınız erdal kızılçay örnekleri konuyu hemen destekleyeceklerdir..

neden sevdik brooklyn funk essentials hadisesini? bizim güzide oynak türk sanat müziği eserlerimize üç parti bas eklediler de ska ettiler, başka da bişey yapmadılar işte!

kendi müziğimizi batılıya da dinletmek istiyorsak, yapacağımız en ivedi iş bası müziğimizin ayrılmaz üyesi olarak kaydetmektir..

türk müzisyenlerine saygılarımla..

futbol şeysi

dunyaya dişi cinsinin bir mensubu olarak gelmiş olsam da, bir cok hemcinsimin "ayy 22 salak bir topun peşinden koşuyor işte." yorumuna şiddetle karşı duran ve futbol hadisesinden inanılmaz keyif alan bir kişiyim.

fakat neden diye sorduklarında hiçbir zaman yanıt veremiyorum. ne küçükken biri beni kolumdan tutup maça götürdü, ne de evde sonsuz futbol geyikleri döndü. ama ufacık bir kız cocugu iken, beşiktaşın efsane kadrosunu odamın duvarlarına asıp, feyyaz ali metin diye anaokulunun koridorlarını inletmekten geri durmadım. işin garibi ne evin içinde, ne de ailenin herhangi başka bir kısmında beşiktaşlı bir tek insan evladının bile bulunmaması.

kadın için bu konu hakkında çekincelerin başladığı dönem ise 15-16 yaşlarına rastlar. nedense kendini futboldan anlayan erkek adam olarak nitelendiren arkadaşlarımız, kızların futbol ilgisini tasvip etmemekle birlikte, utanmadan bunu kendilerine yanaşmak için yaptığınızı bile düşünürler. düşünmekle de kalmaz belirtirler ki iyice sinirlenip ustlerine saldırasınız. lise sıralarında, onemli bir maçın sabahında kritik yapmak için kimseyi bulamamak, daha dogrusu sınıfta vıdıvıdıvıdı konusan erkek arkadaşlarınız arasına karışamamak acı bir tecrubedir. muhabbetin içine dalsanız aralarından birine aşık oldugunuzu, pas attıgınızı düşünür bu ibneler. takımınızı desteklemek için kafanıza taktıgınız kasketin bile hesabını sorarlar.


olayın bir başka boyutu daha var elbette. futbolla ilgilenen insan, edebiyatla, muzikle, tiyatroyla ilgilenemez efendim. entelektuel seviyeniz buna izin vermez zira. futbol sevginizi, yanaşma olarak gören ibnelerin yerini ilerki yaşamınızda ; sanata ve bilime olan ilginizi sırf futbolla ilgileniyorsunuz diye ciddiye almayan lümpenler alır. ne deseniz ne yapsanız boştur. bir süre sonra kendiniz de çekinir olursunuz maç izlemekten, eve lig tv aldıgınızı gören sanat guruları ne der sonra aman aman..

diyecegim odur ki, hayatın her alanında bitmeyen problemler yaşamakta olan kadınlar ; bu kadar sevimli bir ilgi alanı yuzunden bile ezilip yanlış anlaşılıyorlar.

ben yine de siyah beyaz nevresim takımında yatmaya devam edecegim, gerçi onu da bir gören olacak "ayy ben senle sevişmem ne kadar banal bi insansın" ya da "ehehe beni tavlamak için mi tuttugum takımın nevresimini aldın?" diyecek ama...

bu arada o degil de ne olacak bu beşiktaşın hali :))

Tarihte Bugün : "Dostlar Beni Hatırlasın"












Şimdi baktım da büyük halk ozanı Aşık Veysel'i 33 sene önce bugün kaybetmişiz. Karanlık dünyasından aydınlık saçan bir ozandı Aşık Veysel, bu deli gönül de Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şu satırlarıyla hatırlamak, hatırlatmak istedi kendisini :






"

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca, yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın...


Aşık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde "Ücyüz-onda gelmiş idim cihana" diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; bebenin adini Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle. Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var." demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kotu kaderine.

Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş calip söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıh'lı Ali Ağa'dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Unlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibes yasındayken (1919) anası, babası Veysel'i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kotu oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karisi yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karisi koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yasini bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veysel'i yeniden evermişler. Bu karisi çocuk vermiş Aşığa. Biri olmuş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel'e.

Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda sairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer'in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Pasa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan'i, Yunus'u, Emrah'i, Dertli'yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardı Veysel'de. Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yildizeli, Akpınar Koy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel'e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı.

Veysel'in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri "Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, su kor adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kor değilmiş, meğer kor olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar. iste böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir sure yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım simdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yasayanlar değil, bizden çok sonra yasayacaklar da "Dostlar Beni Hatırlasın" şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır. "

20 Mart 2006

Tüküreyim Böyle Edebiyatın İçine

evet arkadaşlar, yaklaşık 5-6 gündür http://www.mevsimsiz.net isimli sözde amacı edebiyat paylaşımı olan bir siteyi inceliyorum. çok yakın bir arkadaşımız orada yıllardır yazar.

ilk başta siteye girdiğinizde eli yüzü düzgün birşey olarak görünüyor ama içi hiç de öyle değil.. tamamen dolandırıcılık yapılan bir yer imiş. bugün ben bunu gördüm.

olayın içine girecek olursak kısaca anlatayım;

chekirdek isimli bir abimiz vardı orada, aslen kendi tekstilcidir, çok da iyi müzik bilgisi vardır. onun yazdıklarını okumak için girerdim. bir süre sonra öğrendim ki dolandırılmış, olayın detaylarını ve chekirdek abimize ne olmuş görmek isteyen yine chekirdek tarafından açılmış olan http://www.sibersalak.com adresine gidebilir, detaylı bir şekilde anlatmış olayları.

Sitenin sahibi bir kadın, aynı zamanda mvsmz adlı bir de yayınevi varmış, kadın piyasada ceyda ateş (bir dizi oyuncusunun ismini kullanmakta) adını kullanmakta ama gerçek adı pırıl erdoğan köstem'miş. şimdi sizden ricam bu yazdıklarımı olabildiğince kişiye ulaştırmanız, bir arkadaş zarar gördü dolandırıldı bari başkaları dolandırılmasın.

yani anlayacağınız edebiyat ayağıyla , herkesi dolandırıyorlar. hadi bir el atın bunu herkese forwar edelim. hak hukuk yerini bulsun.. lanet olsun böyle insanlara, bu dünyada yaşamaya hakları yok.

Sevgiler

Fetiş


Tam kelime anlamı http://www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=feti%FE yazan ve kişinin aklını tam manasıyla alan objeler için de kullanılan söz öbeği.

Açıkçası bir bacak fetişi olduğumu yukarıda ki fotoğrafta da belirttiğim üzere , bunlar tam yeşil sahalarda görmek istediğimiz hareketler silsilesi olarak post edilmiştir.

18 Mart 2006

whitesnake @ istanbul !!!!


aylardan temmuz, günlerden 23, hemi de pazar! sıcak bir İstanbul gecesinde yapılabilecek daha keyifli bir iş söyleyin hele..

gözümüzün bebeği echoes productions, bir büyük işe daha imza atıyor ve WHITESNAKE'i Türk hardrock severlerle buluşturuyor..

web promotırlığını seve seve üstlenicez de, du bakalım, allah büyük diyorum an itibari..

ve fakat, tüm tahinpekmezperver bünyelerin bu konserde buluşabilmeleri tek dileğim.. elimizden geldiğince üyelerimizden bir kısmını bu hadiseye davet ettirmek boynumuzun borcu olacaktır, herzamanki gibi diyor gelişmeleri ilerleyen tarihlere bırakıyorum..


resim babaların sao paolo konserinden alınma, aynı kareleri buralarda çekmek ister deli gönül:)

münferidin münasıbı, mükafatından mütefekkir olanıdır..

bir atasözü.. "kişinin uygunu ödülünden haberdar olandır" mealine gelir.

Konya işi olan bu atasözümüzün tam detaylı çözümüne ulaşmak için

http://www.aktuelnet.net/yanasip.html


ne demişler? "ho diyecin, altını kürüyüverecin" inşeaallaa:):):):)

40ndan sonra hala asik olmak hatta asik kalabilmek

Yazacak cok sey var ama hakiki askin ne oldugu 40'ndan sonra ortaya cikar..eger hala kalabilmisse, ki bunu basaran cok cift var.
Mutluluk yada adina ne koyarsak, bir ciftin yasayacagi ask,sevgi,böcek oyle elele civil civil parklarda,bahcelerde ellerde ciceklerle devam edecek diye degil,insanlarin birbirlerine duyduklari hani adina bizim ölümsüz dedigimiz ask ile devam eder.
Grameri bosverin budur esas olay..
Hebele hübeleyle olmuyo bu is..Hayatta hersey gecici..

Testament: Legions in Turkey - Bir efsaneyi unutan adam

ne zamandir yazmamisim buraya;

Live at Fillmore'un bende biraktigi etkiyi cok iyi hatirliyorum, hatta ondan once Low albumunun ciktigi zamanki saskinligimi, Legacy'yi ilk dinledigim ve Souls of Black'in klibini Rock Market'de izledigim zamani. bu kadar zamandir elektronik muzik dinliyorum ama yine arada Testament dinlemeden duramiyorum. Peki bunlarin hepsini cok iyi hatirliyorum da nasil 14 mart 2006'da Testament'in konsere gelecegini unutabiliyorum ?

Soyliyim;

Ben boyle is hayatinin izdirabini !@#$#$!%#$$!@#!@#!@

Unutulacak sey mi bu a dostlar ? Bir efsaneyi unutabilir misiniz, onla randevunuzu ekebilir misiniz ? iste oluyor boyle, yapabiliyorsunuz. Arkadasinizin konserde cektigi fotograflari gorunce akliniza geliyor konserin oldugu, sonra iciniz titriyor, kufur etmeye basliyorsunuz, bir daha da Testament dinleyesiniz gelmiyor, ne kadar mp3 varsa silip cd lerini de ortadan yok ediyorsunuz...

"hail mary full of grace
put some light upon this race
we've been trying to find a way now;
in the hour of death!"

17 Mart 2006

aşk dedi birileri.. siz de duymuş olmalısınız. işte.. ellerin, gozlerin durdugu yerde durmadıgı bir hissiyat. olmadık yerlerde. sonları dusunmedigin anlarda, gozlerin uzakları gormedigi mekanlarda. ne kadar cılgınca olabilirse, ne kadar umursamaz olabilirse o kadar guzel, o kadar yuzune bakılası. alev alev yanmayı goze alabilecek kadar cesur, ufak bir dokunustan cekinecek kadar kendi halinde olmalı. ama olmalıysa olmalı işte, tutmamalı kendini..

aska asik moronlar dernegi – uyelere yol gosterici ilkeler 2

- tanri askinin kula duyulan asktan cok daha yuce oldugunu kim soylemis? eger buna bir sekilde inaniyorsaniz uyemiz olamazsiniz. zaten tanri diye bi sey olsa abazan kalir miniz? peygamberlere indirilen kitaplarin telif hakki da olmadigi icin bunlardan metinler alip alip asik oldugunuzu sandiginiz kisiye ask siiri yazip aklini almaya calisabilirsiniz. maksat hayatiniz boyunca aradiginiz "gercek ask"i yakalamaniz degil mi? her yol mubah size!
mesela the book of psalms (mezamir-i serif) tam size goredir. ornek verecek olursak 62 numarali psalm’in ingilizce orijinali

only upon god waits my soul in silence
from him is my salvation

diye baslar. ama siz bunu

only upon you waits my soul in silence
from you is my salvation

olarak duzeltebilirsiniz. bu sekilde duzelttiginiz metinlerle askinizi ilan ettiginiz insan “yahu ne saygisizmissin. anlamini dahi bilmedigin kutsal metinleri nasil boyle bir ise karistirirsin? bu resmen kufur!” (kufur terimi icin dini kaynaklara bakiniz) diye size terslenecek kadar sagduyulu degilse tam sizin gibi bir dallamaya goredir. bakin iste, belki de aradiginiz o mukemmel aski buldunuz.

the book of psalms (mezamir-i serif) tam bir cevherdir. tanri aski icin kullanilan sozcukler kul askini ifade ederken de kullanilabildiginden kisa bir calismayla mukemmel ask siirleri yazabilirsiniz. bazi metinler size cok agir gelebilir ama bayagi basit metinler de var. ornegin 23 numarali olani (the god is my shepherd) zeka geriliginden muzdarip olan uyelerimiz icin birebirdir.

kuran, incil vb. nedir ki sevgili uyelerimiz? dunyadaki bir avuc (yaklasik 6 milyar) insanin kutsal olarak gordugu bu metinlerin degerini ayaklar altina alabiirsiniz. yerli kaynak kullanmak isterseniz yunus emre ve yerine gore mevlana siirlerini de kullanabilirsiniz. ne duruyorsunuz? baslayin calismaya!

16 Mart 2006

aska asik moronlar dernegi – uyelere yol gosterici ilkeler 1

- ileride bir gun gercekten asik olacaginiza inanin.
- asik olacaginiz kadinin/erkegin hayalini kurun. ama oyle bir kadin/erkek hayal edin ki gercek ustu olsun. ayni anda hem mit hem princeton hem harvard’dan mezun, flamenco, chacha, rumba, salsa, vals, tango, horon gibi akliniza gelebilecek her dansi yapan, sokakta uzun yatakta kisa, memeleri kafanizi aralarina soktugunuz zaman nefes alamayacak kadar buyuk ama memelerinin her bir teki bir avucunuzdan tasmayacak kadar kucuk olan, angelina jolie ile charlize theron kirmasi kadin hayali erkek uyelerimize ornek verilen hayaller arasinda yer almaktadir.
- bir kadina/erkege asik olmanin tum hayatinizi degistirecegine olesiye inanin. 20, 30, 40, 50 (artik kac yasindaysiniz) yildir kendinizde duzeltemediginiz ne varsa ask geldiginde bunlari silip atacagini dusunun. kendinizi sevmiyor musunuz? yasamda dikis tutturamadiniz mi? cigerinizi mahallenin kasabinda kilo hesabi satsak toplamda 5 ytl etmiyor mu? askin gelip butun bu sorunlari aninda halledecegini dusunun.
- an itibari ile bir iliskiniz olmasin, olsa bile karsinizdakine ona cok deger verdiginizi soyleyip ucuncu kisilere ”asik degilim” deyin. devamli ”asik olmadiginiz”dan yakinin, donemsel bunalimlara girin. mutlu mesut iliskileri olan insanlarin aslinda birbirlerine asik olmadiklarini ve asik olmadiklari halde birlikte mutlu olmaya calistiklari icin asagilik insanlar oldugunu dusunun ve bu dusuncelerinizi mumkun olan her platformda aciklamaktan kacinmayin. iliskiniz varken bunu duzenli olarak soylerseniz karsi cinsten ilgi goreceginizi bilin. ama muhtemelen muzmin bir abazan oldugunuzdan dernegimizin uyesisiniz. elinizdekini kacirmamak icin ”zamanla asik olabilirim ona” deyin arada da bulgurdan olmayin.
- kendinizi gelistirmek hic bir sey yapmayin. zaten bu dernegin amaci uyelerini birbirine ayarlamak degildir. gercek ask, hayal ettiginiz o hiper super giga mega insanin sizin gibi birine asik olmasidir. gercek ask karsilik beklemez! siz dallamanin onde gideni olun, sikiniz tasaginiza bir turlu denk gelmesin. siz de mukemmel bir insan olursaniz hayalinizdeki mukemmel insanla yasayacaginiz ask karsiliklilik esasina dayanir ve tabii ki gercek ask olmaz.
- ask hakkinda ipe sapa gelmeyen dort bes tane teoriniz olsun. belirli araliklarla birinden digerine gecin. haziran ayinda ilk goruste aski savunurken ekim ayinda gercek askin ancak birbirini yillardir taniyan insanlar arasinda olabilecegini iddia edin. her birini sonuna kadar savunun, o donem icerisinde kendiniz de bu mesnetsiz teorilere inanin.
- askin bir cok insanin omru boyunca karsilasamadigi bir sey oldugu gercegini yadsiyin. karanlik gucler sizi askin omurde bir kere olabilecegine inandirsalar bile mutlaka onumuzdeki bir ay icerisinde asik olacaginiza karsi inancinizi yitirmeyin.
- asik olmak secici bir istir. asik olacaginiz insani secin. yerden bitme killi kenar mahalle orospusu/jigolosu sizin hayatinizin aski olabilir. onu gozunuzde yuceltin. dogasi geregi o da sizden daha yakisikli/guzel, daha zengin, daha unlu birine kacabilir. olsun. hayalini kurdugunuz kadinla/erkekle alakasi olmayabilir. o da olsun. siz askinizi buldunuz. onu hala sevdiginizi ima edin cevrenize. bu kevasenin/jigolonun piyasasi bellidir. o sadece sizin icin bir roxanne, bir jezebel. onun kevaseliginin/jigololugunun otesinde asik olunabilecek bir kadin/erkek oldugunu bir tek siz farkettiniz. amini/sikini egledikten sonra seve seve sizin basiniza kalacaktir. bekleyin.
- ilkelerin devamini da ayni heyecanla bekleyin.

Testament: Legions in Turkey

Efsane kadro geldi geçti, iyi de etti.

Her ne kadar Türkiye konserinden olmasa da izlenesi bir video da ortama salıverelim;
http://video.google.com/videoplay?docid=7076227499037429883&q=testament+live

Tek Kollu Canavar

Azimle sıçmak bu olsa gerek. Tek kolla ve hammer / pull-off ile bundan öte bas çalınamaz herhalde.

http://www.youtube.com/w/Bass-player?v=YYUtMdVIfxE&search=bass

Not: Hoşgeldim, evet.

terra & abazan muhabbetine donus!

yahu burada en cok comment goturen konular o bacinin bu biraderin yari ciplak fotolari degil miydi? ortami yeniden bi canlandirayim istedim.

terra diye bir siteden henuz haberi olmayan kaldi mi bilmem. ama hatirlatmak boynumuzun borcu tabi. bu bir brezilya sitesi, blogdaslarim. bi olay yok, zaten portekizceniz de yoksa okuyup edilecek bir site degil (benim var, ben anliyorum.). lakin iki guzide kosesi ile dunya capinda taninmakta.
the girl her yil cesitli hanimefendilerin muhtesem fotograflarinin cekildigi ve aralarindan en iyilerinin secilmeye calisildigi bolum. gectigimiz yillarda 360 derece bakma imkani da veriyordu site ama nedendir bilinmez bu yilki secimlerde boyle bir guzelligi yok. ilk sayfada cikan hatunlar disinda asagida "mas the girl" diyerekten daha fazla hatuna ulasilabiliyor.
the boy ise tabii ki beyefendilerin yer aldigi kisim. aslan gibi delikanlilari dagda bayirda soyup fotograflarini cekmisler. ilk sayfada cikanlardan begendiginiz yoksa sayfanin asagisina devam edip "mas the boy" deyiverin bari.
sitede yeterince gezinen bunyelerde arada "aceptar!!!" diye bagirma sorunu hasil oldu ama neyse...
bir de girlfromipanema kardesim icin asagiya da bir link vereyim. mukemmel sarkidir. india arie ve brown skin...

bir takım artistik hareketler..

efenim, ne yalan söyleyeyim, içimin içine sığmadığı bir dönemdeyim..
bir güzide insanla bir imkansız mümkün oldu..

amma hâlâ bir acz içindeyim ki net olarak dökemiyorum hiçbirşeyi..

oldukça, geldikçe paylaşasım var işte, böyle tırt bir insan oldum çıktım yahu!

Toz Tuttuk Bea Yaw ! ! !



Yahu ne oluyor bea , üstad konsere gitti bir bölük "TahinPekmez" ci karıştı gitti sessizliğe...

Burada ne güzel millet commentlerin arasında ceylan misali sekiyordu sonra bir sessizlik , bir kapanıklık , ne oluyor millet haydi bir silkelenin...

Tamam işler güçler hepimizde yoğun , okul desen zaten iğrenç hatta yıvrançç , ama ne bu ?? Derde deva , Bünyeye şifa TahinPekmez sepsessiz durmamalı...

Zirvelerde çekilmiş fotoğraflara bakıyordum da (evet fotoğraf çekmeyi özledim) , aklıma haydi millet "Gelir Nisan Mayıs ayları , gevşer gönül yayları" konseptinde yaklaşan yaz aylarına hazırlık niyetine bir zirve fikri oturdu. Nisanla beraber şöyle havalar az ısınsın bir oturalım açık hava mekanda söyleyelim , katalım , edelim fikri ile bir toplanma arzulamaktayım...

Hatta Ubber Alles yemekler yapan bir süper insan vardı , yardım edelim Borcamları taşıyalım falan ohh modunda yaprak sarmaya dalalım (bana yardımcı bir bayan olması lazım , yoksa 3 parmak genişliğinde yaprak sarma yersiniz onlarıda formunu tutsun diye bağlarım iple)

Haydi bir organizatör lazım , bir haydi haydi diyecek , ben tanıyorum böyle birini , böyle boyu iki (2) metreye yakın , renkli gözlü , Pink Floyd ile harmanlanmış bir yüreğe sahip , bir ağbi ama onunda işi gücü çok...

Ses verin ey ahali...

15 Mart 2006

sharing a dream..


"gördüğünün gercek olup olmadıgına ne zaman inanamaz insan? "





yuregini ortaya koyarak baglanırsın bazen bir seylere. aldıgım her nefeste, gordugum her yuzde biraz daha anlam kazanan sesleri sahibinden duymak icin cıktım yola cumartesi gunu.. karsıma cıkabilecek herhangi bir terslik beni yolumdan geri ceviremezdi zaten, her seyi goze almıs, sınavlara girmemis ve gonulden connected olayını goklere cıkarmak icin cıkmıstım yola..

belki de bu yaptıgım seyi dunya uzerinde benim kadar iyi anlayabilecek sayılı insanlardan biri de yanımdaydı ki, değmeyin keyfime..

yorgunluk, uykusuzluk, soğuk.. hic biri lanet olsun dedirtmedi. bileti aldıgım internet sitesinin azizliği bile maksimum yarım saat keyfimi kacırabildi. sınırsız kahve ve sınırsız geyik hakkımı kullanıp atlattım :)


ben; ben oldugumdan beri bu kadar guzel sesleri canlı duymadım arkadaşlar. boyle midemdeki, kalbimdeki ve beynimdeki kelebeklere hakim olamayarak uc bucuk saat gecirmedim. hic bir konser hadisesinde elim ayagım titreyerek ordan oraya dolasıp, gozlerimde yaslar biriktirmedim.

wish you were here calarken david gilmour'un 2 metre onunde durmak ne demek bilir misiniz? yuzume bakıp gulumsemesini kalbimin kaldıramayacagı tek insanın, "we"re just two lost souls swimming in a fish bowl" derken yuzume bakıp gulumsemesini taşımaya çalışıyorum hala. tansiyonum 6 -3 civarında seyrederken, o gokten inmiş gibi duran ışıkların altındaki efsaneyi gordum ben. nasıl hala hayatta olduguma sasırıyorum..


yanımda olup konser oncesi arbedede delirmemi engelleyen, ruyayı benimle paylaşan frekocan'a nasıl tesekkur etsem, ne yapsam da hakkını odesem bilemiyorum hic. minnettarlık kelimesi tam anlamıyla karsılıyor bunu sanırım. minnettarım kendisine, borcluyum:)



son kez ellerime bakiyorum, aynadaki yansimami suzuyorum. biraz sonra yok olacak bir bedenin icindeki ruhum bundan sonrasini merak etmiyor. zaman cok hizli geciyor, ayna birdenbire yesil ve mavinin birlestigi bir dikdortgen haline geliyor. duydugum sesler hep ayni, muzik demeye dilim varmiyor, sarkida konusanin benim gibi bir insan oldugunu algilamakta zorlaniyorum. gozlerimi sikica kapatip ovusturuyorum, actigimda goruntu degismiyor, yalnizca ufak parlak isiklar var etrafta. cocukken de bunu yapip eglendigimi hatirliyorum. bir seyler degismeli cigliklarim kendi kendilerini bastiriyorlar, duydugum sesler yine ayni. daha fazla gormek, duymak, hissetmek istemiyorum. iki damla yas biri sagdan biri soldan, belki dunyadaki bir cok gozden suzuldugu gibi ayni anda. az sonra yok olacak bir bedendeki ruhun, hissetmek istedigi son sesler bunlar. anlamak istedigi son cumleler.. gerisi sonsuzluk, kimseyle paylasilmayan ozgurluk, bir cift kanat sahibi olmak. bugune kadar gozlerin cektigi tum kareleri son bir kez gorup baska bir aleme yol almak. ruhumun hissetmek istedigi son sesler, anlamak istedigi son cumleler onlarin.


simdi siz dersiniz o da ne ola ki? neden muzik benim hayatımı ozetlesin neden tum yasamimi elden gecirsin ve neden ilk notasıyla beni atese atsın ki...evet siz oyle dersiniz, belki bir kacınız haric..ben.. bugune kadar benim diye gezen ben. her seferinde farklı benler kesfederim. hayatı okurum tek bir olcusunde. tek bir dizesinde asklarımı, dostluklarımı bulurum. ne hissediyorsam damarlarımdan akan kanı bulur o ses,o nefes. alır goturur, belki karadeniz'in cok uzak bir yaylasına, ya da gec saatte beyoglunda bir sokaga, ya da ankaranın karasalına, ve ya kızıl meydan'a.. ne dersiniz? mumkun mu? hayatınızın bir lahzada boylesine gozunuzun onunden gecmesi. beni ben yapıyor bu muzik demeye dilimin varmadıgı sey.. ben yasamıssam, yasıyorsam, yasıyorsam ve yasatacaksam bir baskasını hic cıkmayacak hayatımdan bu,onlar..

14 Mart 2006

ufak bir kıyak..

hani olur da, "lan ne seyretti bu adam" diyenleriniz olur diye,


http://rapidshare.de/files/15332334/David_Gilmour_Live_at_Radio_Two_16x9.wmv.html


tamamen legaldir, televizyondan kaydedilmiş bir hadisedir, doyasıya indiriniz diyeyim..



hani seyredemezmiştikti, hamburglara gidemezmişdikti,

haydi hayırlı traşlar:))))

yaa işte böyle..

Konser.. dedirten değil, oldurtan konser, manyak eden, ağlatan konser.. tek kelimeyle muhteşem, iki kelimeyle çok muhteşem, çok kelimeyle bugüne kadar gördüğüm herşeyden güzel..

Diyebileceğim odur ki, ben bugüne dek kendimi böyle mutlu hissetmemiştim a dostlar, canlar, küheylanlar, blog kadınları, afro amerikalılar, tırtlar, dostlar, artık düşman dahi olamayacaklar..

Hep yalanmış bugüne kadar gördüğümüz, dinlediğimiz, sacd dahi olsa medya tırtmış aslının yanında, cızırtıymış, bootlegmiş.. eğer ki kuş kadar sahnede abiler böylesi bir temaşa yaratabiliyorlarsa, pulse izlemiş, delicate sound of thunder’a erişmiş, the wall silsilesinin bir ucuna dahil olmuş havariler, ki biz hacıysak onlar ashabı kiramdır nazarımda, neler gördüler, neler duydular, bunu ancak onlar bilebilir..

Hamburg’un olanca soğuğuna, her başımız sıkıştığında karşımıza çıkan yurttaşlarımıza, trenine taksisine oteline selam olsun..

Ne yazdığımın farkındayım ne de yazacağımın.. bir şeyi daha anlamış oldum ki bu sayede, o da David Gilmour gibi adamların haybeye ortaya çıkmadığıdır.. bazı şeyler gerçekten de söze sığmıyor, herhangi bir lisan anlatmıyor, ağızdan çıkabilecek hertürlü ses kifayetsiz kalıyor işte.. Baba da bu işe çözüm bulmuş, Strat’ı yemiş bitirmiş, kesmemiş bir de saksafon öğrenmiş ki iyice ölelim, daha da kendimize gelemeyelim istemiş..

Remember that night
White sails in the moonlight
They walked too
Through empty playground
This ghost’s town
Children again
On rusting swings getting higher
Sharing a dream,
on an island
,
it felt right..
We lay side by side
Between the moon and the tide
Mapping the stars for a while
Let the night surround you
We’re halfway to the stars
Ebb and flow
Let it grow
Feel the warmth beside you..

Söz burada bitmiş, solo başlamış misal, sözle anlatamadığını gitarla anlatmış adam.. hissettirmiş sıcaklığı derece santigrat cinsinden, kaynatmış, buhar etmiş bırakmış etini kemiğini terini tek bir pota içinde..

Diyecek ne çok şey var yüce rabbim! Nasıl anlatmak lazım bunu, nasıl paylaşmak lazım, bu saatten sonra gitara başlasam becerebilirmiyim anlatmasını, yoksa başka bir klavye ile mi denesem yazmayı, tek becerebildiğim mecradan devam etsem, ne yapsam bilemiyorum..

Elbet kafa toparlanır, bu rahat uyuşukluk hali biraz diner hayatın gailesiyle, o vakit primitif kelimelere sığınıp şöyleydi böyledi diyebilmek şansına sahip oluruz belki.. yazdım yazdım sildim kaç saattir, özür diliyorum sadece, ama anlatamıyorum..

Velhasılı credits olayına geçelim..

İlk başta, bu işin olması için beni celallendiren, 36 yaşında koca kütleyi kaldırıp Hamburg yollarına duçar eden, kendisi bir son dakika golüyle gelme şansını yitirip de alt devrem olmak pahasına –eheheh- oralarda kapılardan girebilmem için elinden gelen herşeyi yapan, hayatımın en mutlu saatlerinin baş mimarı beşinci göz kardeşime yüzbinlerce teşekkür yalan olur, ama biliyor ki ve zaten öyleydi, gözümse gözüm, kolumsa kolum, canımsa canım, gözümü kırpmaksızın..

Ardından, eski defterimizde bilenler bilir, frekoyu david gilmour konserine gönderelim kampanyası’nı tek hareketle başlatan ve bitiren dolphingirl ablama, o millerin her biri çarpı mil kere sırtımda taşımak borcumu müsait olan ilk durakta ödemeyi bir ülkü addettiğimi de belirteyim isterim.. ablasın be, inkar etme işte! :)

Ve son olarak, bu güzide yolculukta beni yalnız komayan, hayatımın en önemli kırksekiz saatine yarenlik eden, şu ahir ömrün bugüne kadar geçen en ama en mutlu saatlerinin dakikalarının saniyelerinin her bir anının eşlikçisi, uçakdaş, oteldaş, sabırsız bekleme anlarını mucizevi geyiklerle süsleme, uykusuzluktan uyuşmaya yüz tutmuş beyinleri ayık tutma üstadı, gönül adamı modeli gözümüzden yaşın bir an bile eksik olmadığı bir üç saat otuz dakika boyunca mendil dahi istemeden aynı nehre damlalarını akıtan çağlayan, benden ve bilebildiğim cümle floydiandan daha floydian insan, canım ciğerim, 11 mart 2006 tarihinden itibaren dostlarını kardeşim, düşmanlarını kanlım addettiğim, pek bir kıymetlimissss likeinme hanımefendimize, daha da birşey demeyeyim, belki canı patates çekmiştir diyeyim kafi :))))

Ez cümle, aramak suretiyle bir tını da olsa dinletebildiğim arkadaşlar dostlar canlar; Baba’nın albümü çıkardığı haftanın sonunda albümün konserinde olmak tarifsiz bir keyifti, an itibariyle bir tek likeinme ne dediğimi anlayabilecektir, bir de ona sormayı deneyiniz bitte..

Sharing a dream,
on an island,
it felt right..

13 Mart 2006

11 mart 2006 DAVID GILMOUR hamburg konseri..


söyleyecek çok şey var, paylaşacak çok şey var, lakin an itibariyle bunun için ne zaman ne de uygun kelime var.. ne olur mazur görün, ama kralını yazacağım, az müsade..

resimde, gök kubbenin aralanıp vahyin ve nurun inmekte olduğu an görülüyor..

o tarih saat şeysini de bi türlü ayarlayamadım, okadar olur:)

12 Mart 2006

Yemek Yiyen Hayvana Yanaşmayın...

Öyle imkan olmadığı için sürekli olarak evde hayvan besleyemedim. Sanırım 2-3 haftalığına kaniş bir köpek misafirimiz olmuştu. Hayvan o kadar uysal olmasına rağmen yemek esnasında yanına yaklaştırmıyordu. Bir kere yaklaşır gibi oldum elden 2 diş iziyle ayrıldım. Daha vahimi sokakta başıma geldi, ne cinsi olduğunu dahi bilmediğim bir köpek hiç unutmam et yerken yanından geçtim diye az kalsın beni kolumdan ediyordu. Bilmiyorum bu hayvanlar o an potansiyel tehlikemi görüyorlar bizi, kıskanıyorlar mı, yoksa benim tipime mi gıcık oldular çözemedim. Ama az sonra linkini vereceğim videoyu izledikten sonra Allah'ı ma bu kadarıyla kurtulduğum için şükrettim.
Buyrun Aslan vs. İnsan

http://rapidshare.de/files/9530741/aslan_yiyor_2.wmv.html

ps: midesi kaldıramayanlar bakmasın.

11 Mart 2006

Komple Muamele: Romeo is Bleeding

Komple Muamele: Romeo is Bleeding

sözlük yazarlarının blog sayfalarında gezinmeyi seviyorum. bundan sonra burada da onlara link vermeye karar verdim. tirt fahrettin'e de az evvel rasladim.

güzel yazıyor gezin görün bakın.

ben böyle kederler yaşamak için çok yoğunum..

hac yoluna dakikalar saydığımız şu anlarda, belli olmaz bir kısa gelecekte ardımızda bırakacak olduğumuz herşey için elzem olduğuna inandığım bir eski işi post etmek istedi deli gönül, sabahın şu er saatinde.. ben benden çıkıp ben'e sığamazsam eğer, beni bunlarla anımsayınız güzel insanlar silsilesi..


ben böyle kederler yaşamak için çok yoğunum (#4184299, 14.05.2004 01:31:23)

evde birkaç aydır yaşanan polat alemdar mı döver selim arhan mı sorunsalı sırasında, bahsi geçen selim arhan kişisinden çıkan harika yorumdur bu.. aylardır her perşembe akşamı sevgili cep telefonumun reminder kısmına girdiğimkurtlar vadisi aforizmaları yerine bunu kaydettim ister istemez.. ve cümleyi duyar duymaz beynin derinlerinde bir yerde özcan deniz söylemeye başladı neredesin firuze soundtrackten, beni affet şeklinde..

ne kadar doğru bir önerme, belli bir yaşa gelmiş, ya da gelmemiş de olabilir, cemi cümle insan evladı için.. ol kişi ki bir işte vakitsiz saatsiz çalışıyor, ya da üniversite sınavına hazırlanıyor, ya da yoğun işte bi şekilde, ne bileyim, sözlükte haftanın hiperaktifi olmaya kasıyor, herşey herkes olabilir.. velhasıl aşık oluyor, aşkına karşılık bulamıyor, az uğraşıyor uz uğraşıyor, ama uğraşıyor işte, arta kalan vakitlerini, belki uykularını bu uğurda seferber ediyor..

ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
yağmurlar yağardı,
ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
ayrılık kurşun gibi ağırdı..

belli ki çok derin teessürde adam/kadın, fakat deadline'lı işler bekliyor, ya da borç var alacaklı beklemiyor, işkolik patronlar işten başka birşey düşünmüyor, kimse "arkadaş nedir bu halin, git bi 15 gün kafanı topla gel" demiyor bu namussuz dünyada..

ve belki de bir kalp kırdın, derinden yaraladın.. tamiri öylesine zor, ve fakat sen öylesine vakitsizsin ki, kırılan kırıldığıyla, sen uykusuz gecelerinde ıslanan yastığınla kalakalıyorsun, bir tek kendinin umrundasın, sadece sensin işte o karanlık gecede..

bir adın kalmalı geriye
kırılmış şeylerin nihayetinde
yalnızlığın eşiğinde
beni affet..

öyle salak saçma bir hayat gailesi sürüp gidiyor işte.. belki gerçekten kaldı o ad, belki bir adım, fakat sahilde ıslak kumdaki bir iz bu; bir dalgalık vaktin var silinmeden önce, ve onu da hiç tanımadığın ekonomilerin çarklarına kurban ediyorsun.. aslen kurban sensin, ve çarklar bayramı bile beklemiyor euzu besmele çekip boğazına yaldır yaldır bursa bıçağını çalmak için..

beni affet,
kaybetmek için çok erken,
sevmek için de çok geç;
beni affet..

10 Mart 2006

Get Sh_t Done - A Slacker's Guide to World Domination

Get Sh_t Done - A Slacker's Guide to World Domination

by Earl Fischl

Tembeller için iş bitirme sanatı üzerine yazılmış olan bu 24 sayfalık eser, kısa ve öz bir biçimde kıçınızı kaldırırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini size söylüyor. Kitabın pdf versiyonunu 3.75 dolara almanız da mümkün, comment kısmına mail adresininizi yazıp benden istemeniz de mümkün. evet ben bir slacker ım ve evet 4 dolar verip bu kitabı aldım :)

http://www.lulu.com/content/238018

Koltukaltı Zörtletmesi-2

Fazla diyecek bir şeyim yok. Allah'tan tek dileğim benden iğrenmemeniz.


Ya Allah!

http://rapidshare.de/files/15119400/zort.wav.html


ps: üstadın tüm uyarıları aynen burdada geçerlidir...

koltukaltı zörtletmesi..

ne şahane bir aktivitedir allahım yarabbim!

yüreği kaldıramayanlar burdan sonrasını okumasın, valla kıllandırmak için yazmıyorum..

*******


marifeti kıt insanların "ben de varım" çabasıdır dost meclislerinde.. ataerkil toplumun kahve kültürüyle yoğrulmuş babaöz triplerinin en başlıcalarındandır.. a ve b şubelerinin yaptığı baklavasına bir maç sonrası terlemiş az kıllı ergen vücudların soyunma odasında "bedenleri" çıkartırken bir koçyiğidin ateşlemesiyle alev alan bir çok sesli korodur bazen, yapamayanların yapabilenlerin "lan daha bunu bile beceremiyosun düdük makarnası" alaycı bakışlarına mezedir, hastalıktır..

bir mucizedir insan vücudu, ısınır, soğur, çeşitli salgılar çıkarır, titrer, kıllanır, kellenir, pul pul olur dökülür, ve her nahiyesinden ayrı tonda ses çıkar gerektiğinde.. kiminde vurmalı, kiminde nefesli sesleri yakalanır nahiyelerin..

işte bu vücut parsellerinden, mümkünse kılsız ve hafif terli kolaltı, aktivitemiz için en birinci mekandır.. tercihan tarafı olduğunuz, yani solaksanız sol sağlaksanız sağ kol, vücutla perpendikolardan hafif fazla açıyla kaz kanadı yapılır, diğer elin ayası kalkmış kolun altındaki hafif terli nahiyeye su tutarmışcasına kaşık edilerekten yapıştırılır, kaz kanadı kol şiddetle çırpılır, çıkan ses genellikle bir zort ya da zört olacağından zortlatma ya da benim gibi zörtletme olarak adlandırılır..

ilk başlarda fışk, pzzt, şu bu sesler çıkabilir, yılmayın, öğreneceksiniz.. birkaç denemenin ardından, zort/zört tonunu yakalayınca, kanadı daha hızlı çırpın, çıkan sesten alacağınız haz kenny g'nin her tür saksafondan aldığı haz çarpı beş, david gilmour'un strat'tan aldığı keyif çarpı 0.2 (babaya kimse yetişemez) olacaktır, garantisi mevcut..

son söz:

bu aktiviteyi mümkünse en az 10 senedir birlikte her haltı yediğiniz arkadaşlarınızın yanında yapınız.. o şahıslar bu yüzden sizden yüz çevirmeyeceklerdir, tecrübeyle sabittir.. lakin, bunu eskaza başarıp da sevdiceğin, 25 yıllık eşin, ne bileyim bizzat kız evladınızın yanına koşarak "oheey bak nası bişi becerdim ben mehehe" demek ve koltuğunuzun altından zört zört sesler çıkarmaya başlamak bittiğiniz an olacaktır.. ne o yardan, ne de o evlattan daha da bir hayır beklemeyiniz, sevgilinizse anında gider, karınız ise boşar, evladın üzerinde derin psikolojik etkiler bırakır, aman diyeyim, tekrar uyarayım..

an itibariyle, kimi geyik tahinpekmez.org güleycanlarının bir kolu havada, diğer eli o kolun altındadır, görüyorum:)


yivrançsın demeyin, beni böyle kabul edin, hayata dair deneyimleri paylaşalım, bilelim, bilmeyenlere öğretelimdir şiarım..

bir sonraki dersimizde, insanın bizzat kendi vücudunda ürettiği metan gazını nasıl fire bolt'a dönüştürdüğünü öğreneceğiz.. meraklıları pazar akşamı bol kurufasulye, nohut, yumurta gibi gıdalardan alsın, pazartesi makina başında uygulamalı dersimiz olacak:)


freko, the hayvansın rıza..

2001, a space odissey..

Gelmiş geçmiş en şahane ve çözülememiş filmlerden.. burada bıdı bıdı anlatacak değilim an itibariyle, hiç o modda değilim, gel gör ki yeni birşey öğrendim Okeania.net sağolsun, paylaşayım istedim:

www.kubrick2001.com

bir güzel flaş animasyon, başka bir bakış açısı, hem de kıyak yapmışlar türkçeye de çevirmişler animasyonları.. bakalım da durulalım, hadi bakalım..

günün mönüsü

tahinpekmezciler için günün mönüsü:

tahinli pide
simit
tahinli piyaz
humus
tahinli muz (denenmiştir, şahanedir)
tahinli kabak tatlısı (üstteki öneriyi beğenmeyip geleneksel tatlar peşinde olanlar için)
pekmezli su muhallebisi

09 Mart 2006

Yuva Arıyorum...




http://yuvaariyorum.blogspot.com/

bu arkadaşlara bir ev bulsak, buldursak sevabına...

şafak demiş cart curt!

evet sayın tahinpekmez.org sakinleri.. bundan takribi bir ay önce şafak 33 deyu bir post eylediydik.. az geçti uz geçti dere tepe düz geçti, beklenen güne ramak kaldı..

hacı kafilesi, kesin liste, frekman kulunuz, likeinme hanımefendi, beşinci göz plase, hala vize diyor kendisi.. lakin yarın bu postu apdeyt etmektir gönlümüzden geçen, kesin listeyi üçlemektir illaki..

ha, bilmeyenler olabilir, nereye mi gidiliyor? arşivden arayınız bulunuz efem:)

bu güzide hissiyatı da birşekilde paylaştım işte, budur diyor esenlikler diliyorum..

Neden Buradayım ? Neden Mutluyum...

Boğaz trafiğinde beklerken uzaklardan akşamın renkleri ile gelir İstanbul`da gece...

Önce farlar gözleri okşar , Ortaköy çizgisinde , kırmızı "stop lambaları" vururken yüze umutla baktırır ortasından kambur köprü kendine , bu günü de bitirdim dersin içinden , belki de daha başlangıçtır senin için neye yada kim için???

"bu şehir insana tuzak kuruyor
bu şehir insanı uzak kılıyor
bu şehir insanı hayli yoruyor
bu şehir insanı hep kandırıyor"

İlk direği geçmenle ufka bakarsın , sağ tarafında Kız Kulesini görürsün , o anda sol cenahtan bir büyük gemi girer göz bebeklerini kadrajına , kim bilir içinde ne taşır , hangi gurbet gönülleri taşır içinde , neredeyim ben dersin , durduğun koltuk , tuttuğun direksiyon , acıtır elini , bedenini , ruhunu...

"senin için yazılmış her şiir
bu bedenin olsa keşke
bak bir ömrü verecem işte
bu şehir benim bir demir atmış ki gönlüm yosun tutmuş
limanda kalmış toprağında servetim var
anılarım çocukluğum ve geleceğim bağlamış elimi kolumu
ne kadar uzağa gitsem de kopamadım
ne kadar yakınsam ona
ben o kadar uzağım ondan
her taraf tuzak her bir yer yalan
tutulmamış ki hiçbir sözhep yalan dolan var"

Ama o kadar da kötü değildir burada yaşamak , yaklaştıkça gişe sırası sana doğru , bekler seni en derin sevenler...

Evdeki yatağındır , seni sorgusuzca içine alan , hal hatır sormadan kullanmana izin verir mutfak kendini tüm incelikleri ile ağzını bile açmaz yapayalnız karşısında oturduğun pc , arasıra huysuzluk çıkarsa da , senin için bekler wireless modemin...

Ama kocaman bir sıcak kucaklamadır senin için çekilen tüm sıkıntıların geri ödemesi , maaş bordrosundaki ikramiye yada zam yazan bölüm bile etkilemez , eve geldiğinde karşında seninle aynı beklentiyi doyuran sevdiceğin yüreği...

"gel biz şehrin havasına hiç uymayalım
birbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalım
bir de şehirli türkü tutturup karşılıklı seninle
şehre inat dert üstüne dert koymayalım ayrılmayalım"

Sıcacıktır boynu , gömülürsün içine , çok sağlamdır omzu koyduğunda başı en rahat ettiğin pozisyonu kendiliğinden alır , upuzun yattığın gecenin içinde battaniyesi ile gelerek kendini sarar , battaniye ağır gelir , sevdiceğin teni anneanne yorganı gibidir , bir kere üstüne değdimi sabah hiç şeklin bozulmadan kalkarsın...

Zor gelir , müdürün çemkirmesi , dar getirir aylık bilanço , gözlerinden yaşlar fışkırırcasına arabanın camından bakarsın sadece bir araba boyu gitmişsindir , radyoda sevdicekle beraber dinlemenin en keyif vereninden şarkı vardır , yavaşça havalanmak istersin , bu şehirdir seni var eden , ama sadece yukarıya rahatlamak için bedeninden ayrılmak istersin...

"gönül bir bağlanmış ki sorma
her güneşli gün ve her yıldızlı geceyi özler o da bizim gibi
kardeşiz biz sanki, yağmuruyla ıslanan ağaç gibi
kökünden bağlı kopmaz, özümdür o bilinmez
sözüm var and içilmiş bir günde dört mevsimmiş
bu şehir benim ve bu şehir bizimmiş anla
pes etmedik umutla yürüdük işte her gün aynı yolda
bırakmam, terk etmem ben gitmem bu şehirden"

Herkesin dileğiydi , çok zengin olup buradan kaçmak , çok zengin oldular gitmediler , sende bende gidemeyeceğiz , bizi biz yapan bu şehirden gitmeyeceğiz , savaşacağız , çok zengin olacağız , hatta öyle çok zengin olacağız ki , tüm blogçuların katılacağı ve içinde hiç sıkılmadan coşabileceği bahçeli evlerimiz olacak ve biz bakıp , iyi ki burada bu savaşı yapmışız diyeceğiz...

Savaşıyorum İstanbul seninle , mart ayında yağdırdığın kar ile , zamansız getirdiğin bahara aldanarak kapıldığım gribinle ve burada tonla soruyu birilerinin kafasına doldurup acaba dedirttiğin tüm soru işaretlerinle...

08 Mart 2006

ezeli rekabet..

Halk arasında, 97 yıldır Fenerbahçe ile Galatasaray arasında olduğuna inanılan rekabet türüne verilen ad..

bakalım ne kadar ezeli, kaynak www.ntvmsnbc.com:

17 Ocak 1909 tarihinde, şimdiki Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın bulunduğu “Papaz’ın Çayırı” olarak adlandırılan yerde yapılan ve Galatasaray’ın 2-0 kazandığı özel maçla başlayan 97 yıllık ezeli rekabette, galibiyetlerde ve gol sayısında Fenerbahçe’nin üstünlüğü göze çarpıyor (vaay ilk cimbom şeetmiş, bravo, böyle de objektifim)

Sarı-lacivertliler, geride kalan 351 maçtan 130’unu kazanırken, sarı-kırmızılı ekip bu süre içinde 113 kez galip geldi. Ezeli rakipler 108 maçta da eşitliği bozamadı. Fenerbahçe’nin attığı 488 gole, Galatasaray 452 golle karşılık verdi. Ezeli rakiplerin son randevunda, 27 Kasım 2005 tarihinde Ali Sami Yen Stadı’nda yapılan lig maçını Fenerbahçe 1-0 kazanmıştı.

altyazı yapalım, bu ne demek oluyor?

130 - 113 = 17 galibiyet fark
488 - 452 = 36 gol fark

bunun nesi rekabet?

hadi Fenerbahçe - Beşiktaş dense anlarım, çünkü beşiktaş 1 maç farkla önde, ama fb - gs arasındakine ne denmeli, ben bilemedim..

son not, cimbomun kadıköyde aldığı ilk ve son galibiyetler aynı yüzyıl dahilinde, 21. yüzyılda henüz bir icraatları bulunmamaktadır..

blog'u antu'ya çevirmek değil amacım, bilgilenelim, yanlış fikirlere hezeyanlara kapılmayalım isterim:)

antu mu lan burası

herkes küsüp sözlükten ayrılıyor, ben de bloga veda ediyorum. nedeni bellidir heralde. ardımda da şu linki bırakıyorum, bakıp bakıp beni ve bir takım tandanslarımızı hatırlarsınız.

http://rapidshare.de/files/14921774/festadelladonna.zip.html

8 Mart Dünya Kadınlar Günü..


8 Mart Dünya Kadınlar Günü başta "tahinpekmez" ailesininkiler olmak üzere herkese kutlu olsun :))


Hepinizi öyle seviyorum ki.
siz; türlü türlü milletlerin anneleri oluyorsunuz.
zevk uğruna çocuk doğuruyorsunuz.
asker olacaklarını,
karşı karşıya geçip birbirlerini vuracaklarını..
meşhur olacaklarını..
dâhi olacaklarını..
Şef olacaklarını düşünmeden
sevmek, gene sevmek için
çocuk doğuruyorsunuz.

Her yaşda, hepinizi,
her yerinizi seviyorum sizin.
hep böyle bakmak, böyle duymak isteyorum.
bir elden cümlenizi sevmek, okşamak imkânsız.

Resim yapıyorlar,
şiir yazıyorlar..
Ses besteleyorlar sizin için.
saz çalıyorlar,
içki içiyor, sarhoş oluyorlar.
sizin için.
Sizin için...

Özdemir asaf

07 Mart 2006

fakirde selülit olmaz..


pek sevgili tahinpekmez.org üyelerinden blackened efendinin bir deyişi bu.. kendisinin aktardığı kadarıyla, selülit zengin hali vakti yerinde olan kadınlara rabbimin musallat ettiği bir hastalıkmış, anomaliymiş.. cildiyeci ya ibiş, herbişeyi biliyo.. blackened (27) sözlerini şöyle bitirdi: "garibanlar ne yiyo ki selülit yapsın a.k.!"

frekman habercilik gururla sundu:)

Closer..post modern iliskilere bakan bir film...


O kadar gercek,o kadar samimi, bir o kadar da rahatsiz edici..sahi rahatsiz mi oldunuz ? olmadiniz mi ?....
Neden olmadiniz..yoksa oldunuz mu..
Gercekten dogru itiraf edin hadi...hadi burda kim,kac kisiyiz ki..evet evet..tamam simdi oldu bende bunu duymak istiyorum zaten...
Yazacak cizecek o kadar sey var ki film ustune..zaten film degil olan sonrasi..hatta baslangici..her karesi..her hayatta olan,herkesin yasayabildigi,hatta yasadigi, neme lazim kimseciklerin ogrenmesini istemedigimiz..o kadar gercek ki en yakin arkadasimizdan bile sakladigimiz..o kadar yalin ki kendimizle yuzlesmekten korktugumuz..hatta ...evet...
Yasanmamissa birakin..yasanmissa endiselenmeyin..aramizda kalicak...
Geriye kala kala o bakislar kaliyor..sahi hersey oyle baslamiyor mu..iliskiler..aldatmalar..gelenler,kalanlar,gidenler...bilmeyene hic birsey ifade etmeyen bir film..anlayana ise kocaman bir felsefe/iliskiler ansiklopedisi...yapmiycaktin mike bu filmi..yapmiycaktin..yas ilerledikce insana daha bir koyveren bi film bu..20'li yaslardayken bünyenin idraki aman canim nedir ki elinin kiri oluyo..hah cocugum gel 30'larina bak nasi koyuyo sana..
Ne demisler..ilk goruste aska inanirsan, bakmaya hic doyamazsin...guzel laf..budur mevzu...


Hep vaad! Hep vaad! (A.K.A Genç Blogçular Rahatsız)

Ben bu www.tahinpekmez.org konusunda şüpheliyim arkadaşlar. Bu adam bizi boş vaadlerle kandırıyor olmasın sakın!

Haftalardır beklediğimiz yok efendim "acaip süper olacak", "götümüz tavana vuracak" misali gazlarla bizi oyalayan blog yönetimini iki çift lafım olacak.

Kerdeşim sörvırmı alıyosunuz ne alıyosanız alın. Gün gelecek büyük organizasyonlara imza atıcaz!!! Bunlar böyle blogger com la falan varılabilecek yerler değil.

Yetkililerden detaylı açıklama beklerken, onları göreve çağırmak için siz blog sakinlerinden de destek bekliyorum.

Bu kadar da olmaz ki kardeşim, hem sen site yapıcam de hem süper olucak falan................

can sıkıntısı..

eskiler deyivermiş birşekilde, "sıkı can iyidir çabuk çıkmaz" diye, avutmuşlar.. amma sıkıldımı da sıkılıyor a dostlar..

of diyesim geldi, belki sizlerin de vardır diyesi..

06 Mart 2006

am am am şeklinde tempo tutmak

(#5981234, 08.10.2004 01:56:45)

yıllardan 1989, frekman rilodıd bir turizm neferi olarak anadolu yollarında cansiperane rehberlik bayrağının ucundan tutmuş, türkü türkü türkiye modunda çılgın atmaktadır turistleriyle..

günler günleri, turlar turları kovalar, bu turlardan birinde bir kilisli şoför ile kadro olunur, haftaya başlanır.. ikinci günü kaptanla çoktan samimiyet tavanlara vurmuş, rakının dibi çıkmış, enseye şaplak göte parmak modu sınırlarda gezinmektedir.. hal böyleyken, daha henüz rehberliği her saniye bişeyler anlatacak kıvama gelmemiş freko kardeşiniz -ki hala da gelebilmiş değildir- uzun yol etaplarını şarkılarla, türkülerle, çeşitli maymunluklarla geçiştirmektedir.. tam bu dönemde de ibrahim tatlısesin yeni kasedi çıkmış, back to back teypte dönmekte, turistler ufak ufak ibonun nakaratlara eşlik eder olmuşlardır..

turun üçüncü günü, öğle yemeğinden çıkmış gümüldüre ilerlemekte olan turist kafilesi gene şarkılar türküler eşliğinde eğlenmektedir.. bir anda kaptanımız, mikrofonu eline alarak, bana "olm söyle bunlara, şimdi şarkı öğreticem, ne dersem tekrarlasınlar" demiş, ben ve komple grup heyecanla bu yeni atraksiyonu beklemeye başlamışken kaptan mikrofondan canlı performansa başlamıştır:

kaptan - am am am!
grup - am am am!!
kaptan - yarak yarak yarak!
grup - yarak yarak yarak!!
kaptan - am am am, yarak yarak yarak!
grup - am am am, yarak yarak yarak!!

ben dumur deryasından kendi çabalarımla kurtulup acil bir self hayat öpücüğü ile kendime gelip:

freko - baba naapıyosun yaa!
kaptan - yaw brak yiğenim, bak bayıldılar söylüyolar işte, haydin hep beraber! am am am, yarak yarak yarak!
grup - am am am, yarak yarak yarak!!

insanlar ne söylediklerinden habersiz, gümüldüre kadar takriben amlı yaraklı bir nakaratla 50 kilometre yol katetmişlerdir..

ve lakin, gümüldürde tesise girildikten ve anahtarlar dağıtıldıktan sonra grubun en yaşlı teyzesi gelip önce kaptanın sonra benim suratıma tükürmek suretiyle, öğrendiği yeni şarkının listelerimizde hiçbir zaman varolmadığını bir şekilde otel personelinden öğrenmiş olduğunu tarafımıza beyan etmiştir..

kimler erdi muradına bilinmez, ama bizim o geceyi kerevette geçirdiğimiz kesindir..

saygılarımla..

David Gilmour..

1946 yılının bugününde dünyaya gelmiş ulu.. Bizim gibi ete kemiğe bürünmüş de bizlere görünmüş, 40 küsür yıldır müziği ile anlatmış yüce..

öyle bir yazarım ki bu adamla ilgili, blog refreş etmez, onun için söz komentin diyor şafağın 4 dediğini de ekliyorum sözlerime..

i'll see you on the dark side of the moon baba, az kaldı..

Bir Takım Haberler

Yine virüslerle ilgili çok eskiden beri dostumuz olan bir program F-Prot.

Frisk Software `in daha 386dx işlemcili makinelerin baş belası Istambul.ccc ve Crazy boot virüslerinden kurtaran ilaç gibi bu program , cernobil virüsününde temizlenmesi ve pcler üzerindeki etkilerini tamamen kaldırmasıyla bir çok kişinin dosyalarını kurtarmıştır.

Halen , http://www.f-prot.com/download/home_user/download_fpwin.html adresinden indirilip pc taraması yapılabilmektedir...

*Bu post amacı fikir beyan edilen ve gönüllerin birliği üzerine kurulu bu noktada , aşka gelinerek yapılan oleyy nidaları içinde diğer fikirlerin arasında ne kadar kötü durduğunun gözükmesi yüzünden yazarı tarafından değiştirilmiştir.