31 Mayıs 2006

hayal..

insana özgü, güzel bir özelliktir bu.. rabbim böyle ara sıra kuralım diye vermiş bunu bize.. nice işlere yarar bu, aklınız şaşar.. İşinde canının en sıkıldığı anda, kravatı hafif gevşettinmiydi, gözün açıkken bile kendini Bodrum'un Adaboğazı'nda buluverirsin.. belki suyu hissetmezsin etrafında, ama printerin sesi manevra yapan teknenin motoru olur, etrafta ziv ziv konuşanlar teknede koşuşturan çocuklar olur, gıcırdayan bürosit ahşap tadı vermeye başlar falan..
bu işin en kralını yapan adamlar rahmetli Trevanian'ın roman kahramanlarıdır bence.. herifler en çetrefilli durumda bile zart diye nirvanaya geçiş yapar, burada bir saniye civarı geçen süre içinde orada ruhunu dinlendirir, gelir, diğer karakterlerin kafasını gözünü yarıp eline verir de şaşakalırlar..
dinlediğimiz müzikler, etraftan gelen kokular da bizi çeşitli hayallere sevkeder.. misal ben ne zaman Yanni'nin Keys to Immagination albümünü dinlesem salak bir Mağusa gecesine dönüveririm, devasa bir yer yatağında -yaylı-, tek başıma, camdan yıldızları sayarken bulurum kendimi.. çok güzeldir Kıbrıs'ta gökyüzü, yıldızlar sanki daha bir yakındır yere, Samanyolu arasına dalınabilecek mesafededir falan.. ne zaman King Crimson - I Talked to the Wind çalsa gecenin bir vakti, lise yıllarımın vazgeçilmezi bütünleme sınavlarına, özellikle latince çalışmaya başlarım zihnimde.. çok yakın bir örnek, ne vakit David Gilmour - On an Island denk gelse playlistte, Hamburg'da yaşadığım mirac olayı canlanıverir..
artık yaşayamadığımız bahar aylarında yayılan erguvan kokusu çocukluğumun en sorumsuz, en lay lay, en şahane günlerine götürür bu koca bedeni, hem de her nefeste, eksiksiz bir mutluluk duygusu kaplar heryerimi.. cumartesi günü apartman boşluğundan yükselen komşu pişimi kıymalı patates yemeği kokusu, yeni kesilmiş çimen kokusu, yağmur sonrası gelen toprak kokusu hep alır biryerlere götürür..
kötüsü de gelmiyor mu akla, fonda beliriveren bir ayrıntı, sabık bir sevgilinin kollarına bırakmıyor mu insanı, hem istiyorsun o anı tekrar yaşamayı, hem istemiyorsun çünkü kırılmışsın falan, hissiyat güzel ama bilinç yerinde olunca kötü oluveriyor böyle bir anı yaşamak..
her ne olursa olsun, güzeldir hayal kurmak.. hele bazıları da gerçekleşiyorsa, kişisel takvimden bağımsız; o zaman tadından yenmiyor.. önemli olan tek şey, isyan etmemek, sabretmeyi bilmek.. çünkü emin olduğum ve bugüne kadar gördüğüm birşey var: insan bir hayalini gerçekten çok istiyorsa, o hayal öyle ya da böyle gerçekleşiyor.. realistler her nekadar "hayal içinde yaşayan bok içinde can verir" dese de, bunca sanat eseri, müzik, şu bu hep hayalperestler sayesindedir, ülkeler bir hayalin ardından kurulmuştur, tekerleği keşfeden eleman toprağı kazarken bulmamış, bilakis önce rüyasında görmüştür..
o vakit, gelin biz gene Namık Kemal ile bitirelim:
Hayal ile yaşayanın bir kere
Yaşamayanın iki kere .tüne koyayım!
unutmayalım ki bir kereden birşey olmaz, ikincide alışkanlık yapar diyor el sallıyorum tüm realist ibnelere:)
frekman revoluşıns, i have a dream diyenlerin kankası..

1 yorum:

  1. ahh, bu hayal neler yaptırır insana. karl marx, hayalin gücünün farkına varsaydı şayet, mülkiyetin bile aslında kimsenin tekelinde olmadığını farkederdi sanıyorum. hayal edenin sahip olmadığı kimse yoktur desem yalan olmaz heral. gözünü açtığında biraz kötü olabiliyor insan ama değer doğrusu. namık kemalden sonra necip fazıl nasıl gider bilmiyorum da şu hayal şiirini kopi peyst yapmadan geçemedim buraya;

    Bu akşam bir sızı duyup etimde
    Kadın, kadın diye içimi oydum
    Ruhuma bir serin yer istedim de
    Alnımı mermerin üstüne koydum

    Birden karanlıklar sökülüverdi
    Odama bir hayal dökülüverdi
    Karşımda kıvrıldı,bükülüverdi
    Onu gözlerimle çırçıplak soydum

    Artık ben ne günah olsa işlerim
    Yumuşak yastığa geçti dişlerim
    Bir an kadar sürdü can verişlerim
    Ey kadın bu akşam sana da doydum

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.