18 Haziran 2006

Osmanlı tarihinden "badass" padişah profilleri.

Evet hangi millete hatta aileye mensup doğacağımıza karar veremiyoruz. Bu yüzden insanlık tarihinin başlangıcından beri “yok senin derin şu renk yok sen şurada doğdun bizden değilsin” menşeili tüm terbiyesizliklerin aslında ne derece gereksiz olduğun hepimiz gayet iyi biliyoruz. Zaten konumuz bu değil, kişisel olarak şans eseri dahil olunabilecek en acaip milletlerden birisi olduğumuzu düşünüyorum. Gününe göre bunun bir şans ya da en karasından bir şanssızlık olduğuna hükmetsem de (bu ülkede dolmuşta “ay cüzdanımı evde unuttum ben ineyim şoför bey” diyen bir kızcağıza yardım etmek için kavga eden insanlar olduğunu görmüş olmak bile kanımın damalarından donmasına yol açıyor) oldukça “eğlenceli” bir tarihimiz olduğunu kabul etmeliyim.

Soy ağacı Hz. Nuh’un oğlu Yafes Peygamber ve onun oğlu Türk’e kadar dayanan bizler için tarih her zaman bir övünç kaynağı olmuştur elbette. Hatta “resmi” tarihin tahminen koalalara yazdırdığını tahmin ettiğim kitaplarındaki “Türk kabileleri her yere hükmetti sonra Çinli prensesler gelip devleti yıktı”, “sallarla Trakyaya geçtiler, önüne geleni biçtiler”, “Almanlar yenildiği için ve zaten Birinci Dünya Savaşı değil yakartop oynadıkları için yenik sayıldılar” fantazyaları çıkarsanız bile geriye insanın şaşırtan hatta dehşete düşüren bir canlılık bulursunuz. Savaşlar, ihanetler, aşk, entrika, politika, din ve dahi medeniyet ile hayatımıza giren ne kadar illet varsa hepsi bu uzun ve meceralı cinayet romanında bolca bulunmaktadır.
Bu romanın elbette bir çok kahramanı mevcut. Cihangirinden delisine, şairinden kör cahiline oldukça geniş bir yelpazede insanlar tarafından yönetilmiş Osmanlı payitahtı gerçekten de incelemeye doyamadığım bir konudur. Özellikle de kuruluş ve yükseliş devrinde devleti yönetenler. Orhan Gazi’nin Yarhisar tekfurunun kızını düğünü sırasında bir baskın düzenleyip kaçırması ve kendisine alması, Yavuz’un Şah İsmaile kadın elbisesi yollayıp “sürekli kaçıp saklanacaksan bu kıyafet sana daha ziyade yakışır” diye mektup yollaması gibi nice olaylara sahne olmuş bir tarih üzerine yazılmış kitapları okurken kişisel olarak kötü bir fantastik kurgu filmi uyarlaması izlemekten daha çok zevk alırım.
Kişisel olarak “beğendiğim” padişahlar hakkında gayet sınırlı bilgim ve algım haricinde bir şeyler karaladım, umarım okurken benim yazarken aldığım zevkin bir kısmını da siz alırsınız. İşte başlıyoruz;

Yıldırım Bayezid: Takma isimler Osmanlı padişahları için alışıldık şeylerdir, çoğunlukla da tarihte başka hükümdarlara nadiren kısmet olan türden isimler Osmanlı payitahtı için gayet sıradan ünvanlardır. “Yavuz” Sultan Selim, “Hüdavendigar” Murat (Farsça hükümdar, devletli anlamına gelir), “Kanuni” “Muhteşem” Süleyman, “Fatih” Mehmet gibi “Yıldırım” Beyazıd da ünvanını sonuna dek hak eden bir “badass” idi.

Babası I. Murat Kosova savaşı sonrasında öldürülünce hali hazırda iyi eğitimli, ateşli ve cengaver ruhlu Bayezıd onun yerini aldı. Önce “Berkecanoğulları” gibi sallama Anadolu beyliklerini hizaya getirip ardından Fatih devrine kadar her Osmanlı padişahının geldiği “abi Bizansta kızlar teklif ediyormuş” gazıyla İstanbulu kuşatmış fakat “yeter bacımıza, kızımıza attığınız menfur iddialar” diye galeyana gelen Balkan delikanlılarından mürekkep Haçlı Ordusunu görünce “Sarııı bittin sen sarııı” diye işaret parmağını sallayarak Bursaya geri çekilmiştir. Daha sonra topladığı orduyla Avrupaya geçip Niğbolu kalesi önünde Haçlı ordusunu “bitchslap” manyağı etmiş üstüne de “siz gidin babanız gelsin” manalı şu lafları sarf etmiştir "Ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz, yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanmak imkanı sağlamış olursunuz..... Zira ben, Allahü tealanın dinini yaymak ve O'nun rızasına kavuşmak için dünyaya gelmişim."
Yıldırım takma adını alışı ise savaş meydanına her daim önce gelen, ordusunun başında büyük bir süratle muharebenin bir ucundan girip öbür ucundan çıkan muhteşem bir binici olmasıyla açıklanmaktadır. Osmanlı padişahları içinde en iyi ata binen olduğu rivayet edilmekte hatta Niğbolu kuşatması sırasında bir gün mesafedeki ordusunun varlığını kaledeki mudafilere haber vermek için Haçlı hattını birkaç balataları kendisi gibi yanmış fedaisi ile yarıp “ben geliyorum” diye kale kumandanına haber verip geri döndüğü rivayet olmaktadır.

Ne yazık ki kendisine ve ordusuna olan güveni aynı zamanda düşüşünün yegane nedeni olmuştur. “Anadoluda kızlar teklif ediyormuş” gazıyla ta Karakurum’dan kalkıp arada Hindistanı “şöyle bir” ele geçirmiş Moğol hükümdarı Aksak Timur tarafından 1402 yılında Ankara Muharebesinde hem sayı üstünlüğü hem de ihanet gibi faktörlerin yardımıyla (Timur da gayet maharetli ve güçlü bir kumandandır bu arada, savaş alanını seçemediği halde bunu avantajına çevirebilmiştir, yani resmi kaynaklardaki “ihanet olmasa Bayezıd Timuru diskoya bağlardı yargısı yanlıştır) mağlup edilmiştir. Yine rivayete göre Yıldırım son kalan askerleriyle kırık kılıcı ve delik deşik zırhına aldırmadan saatlerce çarpışmış hatta Timurun çadırına değin yaklaşmıştır. Kendisine ve karısına yapılan zulümlerden sonra pek de kesin olmayan nedenlerden dolayı vefat etmiştir (ben düşmanlarının kafasından piramitler yapan bir Moğol hükümdarını kızdırmayı yeterince geçerli bir neden sayıyorum ama hadi neyse)

“Yavuz” Sultan Selim: Selim her Osmanlı şehzadesi gibi taşrada valilik yaparak eğitim görmekteyken babası II. Bayezid ile ilk sürtüşmelerine başlamıştı. Turuncu sünger kulaklıktan “Nothing else matters” dinlemek o devirlerde mümkün olmadığından bir yandan kendisine sadık askerler toplayıp bir yandan da kardeşleri Korkut ve Ahmed’i kollamaktaydı. Trabzon gibi olaysız bir sancağa yollanmış olmayı kendisine yediremeyip “ya peder bey şöyle iki sınırda sancak versen de neşemiz yerine gelse” diye inlediği zamanlar hızla geçip pederinin yerine geçecek şehzadeyi açıklamasına ve bu kişinin kendisi olmamasına küserek ordusuyla İstanbula yürür. Bu sırada sinsi vezirler çoktan padişahı fitlemiş 40.000 kişilik bir orduyu Selim’in üstüne yollamıştır. Savaş meydanına gelince silah bırakan yeniçerilerin ihanetine rağmen sayıları ikibini geçmeyen kopuklarıyla ordunun merkezine hücum edip yaklaşık 5000 ceset bırakan Yavuz durumun çok da lehine olmadığını görüp eline –sancağını- alıp kaynatası Kırım Hanının yanına kaçmıştır.
Fakat daha birkaç ay önce sattıkları adamın yerine a-)ayyaş ve kötü bir şair olan Korkut ya da b-)akıllı ama pek de militarist olmayan Ahmed’in geçmesini istemeyen Yeniçeriler isyan edip Yavuz’u şehre çağırmışlardır.
Yavuz Sultan Selim ünvanını cidden beraber “çalışılması” zor bir adam olduğu için almıştır. Temelde kendisine sorun çıkaran şeyleri gayet basit iki kelimeyle çözmüştür: Top ve gürz.
Örneğin:
-Ordusundan sayıca üstün Şah İsmail ile istemediği bir yerde savaşa mecbur kalınca:
Top, sonuç: İranın yarısı artı Tebriz.

-Sefer sırasında fazla yakınan akıncı beyine:
Gürz, sonra atlara çiğnetme. Sonuç: “Demek ki neymiş, atlar o kadar da yorgun değilmiş”

-Romalıların bile geçmeyi başaramadığı, nice orduların perişan olduğu Sina çöllerinde isyan eden yeniçerilere:
İdeal dozlarda top+gürz. Sonuç: “Padişahım çok yaşa (vay .mına koyim deli çıktı bu)”

-Yine kendisinden kalabalık Memlük güçlerine
Top, Sonuç: Demek ki kılıç kalkan da bir yere kadarmış.

Kısacası Yavuz meselelerini ya sopaların ucuna bağlanmış ağır demir toplar ya da aynı topları atan başka toplar ile çözmekte gayet başarılı olmuş ve sekiz yıl içinde Osmanlık topraklarını 3 misli (6.5 milyon metrekare!) miktarına çıkarmayı başarmıştır. Tarihte “Yavuza vezir olasın” şeklinde bir beddua olması ise yaşamı boyunca gazoz kapağından kampanyayla çıkıyorlarmışcasına vezirlerini gürzlemesi yüzünden ortaya çıkmış ama kimse de bunu yüksek sesle söyleyecek cesarete uzun süre sahip olamamıştır.


Galewolf, tarih kıpırı.

1 yorum:

  1. Justy beyzadem (tarih hakkında yazıyoruz ya),

    Tarihle ilgili öğrendiğim tek bir şey varsa o da "Katerina-Baltacı" gibi vakaların abartıldığının onda biri kadar bile olmadığı, fakat üstün körü geçilen binlerce hadisenin de "Baltacı Katerinaya bir göstermiş, kraliçe ürkmüş tabi ahı ahı" ekolünden çok da eğlenceli olduğudur. Bir karıştaralım kitapları neler çıkacak ben de merak içindeyim :)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.