04 Temmuz 2006

Mobbing

Herkese merhaba,

dün üç arkadaş oturmuşuz kahve içerken sıkıntılardan bahsediyoruz laf lafı açtı içlerinden birisi mobbing diye bir kelime zikretti. Bununla ilgili bir kitap okuduğundan bahsetti. Kısa kısa alıntılar size . durumun farkında olalım diye bu postu atıyorum:

Kısaca mobbing…
Mobbing, Zorbalık ve Yıldırma, bir iş yerinde başarısı, bilgisi ve olumlu tavırları nedeniyle bazı kişilere tehdit oluşturan bir çalışana, bir ya birkaç kişinin çeteleşerek uyguladığı, sistematik ve uzun süreli duygusal eziyettir. Bu çalışana astları, eşitleri ya da üstü çeşitli şekillerde saldırabilir: Olanakları, eğitimleri, bütçesi kısıtlanır, yükselmesi engellenir, alay edilir, toplantılara çağrılmaz, dışlanır. Bağrılır, hakaret edilir, aşağılanır.
Mobbingde çok fazla çıkış yolu yoktur. Amaç; o kişiyi yıldırmak ve oradan “defolup” gitmesini sağlamaktır. Genelde “Ben bu kişiye istediğimi yaparım çünkü o benim altımda çalışıyor” anlayışı hâkimdir. Zorbalığa uğrayan kişi farkında olmadan çok büyük zarar görür. Örneğin; İsveç’te zorbalığa uğrayan kişilerin %3’ü intihar ediyor ya da PTSD (Post Traumatic Stres Disorder) yani travma sonrası stres bozukluğuna uğruyor ve bir daha hiçbir yerde çalışamaz hale geliyorlar.
Bu durum hafife alınacak bir durum değil. Çünkü işimiz, yaşamımızın en önemli parçasını oluşturuyor, ayrıca ailemizin bakımını sağlıyor. Yani iş yerinin sükûneti ya da stresi doğrudan aileye ve topluma yansıyor. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde ve kalabalık fabrika ortamlarında zorbalık farkında bile olmadan yapılıyor. Beyaz yakalılarda entrikalarla ve komplolarla yapılıyor. Hükümet eliyle kamuya getirilen insanların yaptığı zorbalıklara, zaten hiç sesinizi çıkaramıyorsunuz. Tıp ve eğitim dünyasının hiyerarşisi içinde nice değerli insan harcanıyor. Özellikle, başka bir yere gitme olanağınız yoksa, o iş yerinden hasta olup, duygusal dengeniz tamamen bozulmuş olarak ayrılıyorsunuz. Bu bir gerçek ve birinci adım gerçekle yüzleşmek.
Tüm dünyada da, Türkiye’de de bu gerçek her gün yaşanıyor. ABD ve Avrupa Birliği ortalamalarına göre, iş gücünün %16’sı zorbalıkla yıldırılmaya maruz kalıyor ve önce sağlığından, sonra işinden oluyor. Bu da demektir ki, bugün ülkemizde milyonlarca insan ciddi acı çekiyor.
Yani mobbing öyle bir şey ki, insanlar onun zorbalık olduğunu anlayamıyorlar, sanki “İş hayatı böyledir” gibi geliyor. İş hayatında bu durum kanıksanmış, bazı insanlar birbirlerine iyi davranmayı, iş hayatında birbirlerine yardım etmeyi ve destek olmayı unutmuşlar. Bu yüzden takım çalışması, ekip dinamiklerinin dengelenmesi vb yapılmaya çalışılıyor ama o ekip çalışmalarının içinde de bu tavırlar devam ediyor. Ekiplerin içinde de birisi “günah keçisi” seçiliyor ve ona çete halinde zorbalık yapılıyor. Bazen bu kişi proje lideri, ekibin yöneticisi bile olabiliyor. Aralarından sivrilen kişiye astları eziyet ediyor, başarısızlığın tek sebebi o gösteriliyor, bu durum olağan sayılıyor. Günah keçisi diye seçilen kişi, o şirkette kendini ispatlamış ya da ispatlamaya başlamış olan çok iyi niyetli, ilkelerine son derece saygılı, çok sadık, çok dürüst, içsel olarak kendine çok saygı duyan ve şirkete hizmet etmeyi düşünen bir kişidir ve saf bir insandır. Bu kişiler sabahları “İşe gidip akşama kadar bütün emeğimi vereyim.” diye düşünen insanlardır. İçe dönük, iş odaklı, işini çok önemseyen, yüksek değerleri olan kişilerdir çoğunluğu. Bu benim “taraflı” görüşüm değil, araştırmaların ortaya çıkardığı bir şey.
Zorbalığın acımasız başarısının önemli olan tarafı; kurbanın kendinden şüphe etmesine neden olmasıdır. Zorbalığa maruz kalanlar idealleri o kadar yüksek insanlardır ki, her suçu kendilerinde ararlar. “Acaba daha iyi olabilir miyim, daha iyi yapabilir miyim?” telaşı içerisinde suçu kendilerinde bulurlar.
Özgüvene doğrudan yapılan pervasızca saldırılar sonucunda kişiler içe dönük olarak hesaplaşmaya başlar. Bu hesaplaşmalar çok derin ve üzücü olur. Kişi “Acaba ben neden başaramıyorum, benim karakterim mi bozuk, benim bilgim ve deneyimim mi yetersiz, hakikaten aptal olabilir miyim?” diye düşünür. Kendine olan güveni sarsıldığında, dikkatini daha çok başarılı olmaya, kendini ispat edebilmek için daha çok çalışmaya verir. Bu davranışı saldırganların ekmeğine yağ sürer. Her işi ona verirler, iş tanımında olmayan işlerle masasını doldururlar,
imkansız sürelerde bitirmesini emredip, yapamadığı zaman haşlarlar, dalga geçerler. Kurban kendi yapması gereken işleri de yetiştiremeyince, bu sefer performans değerlendirmede puanları düşer, bu da özgüvenini iyice yitirmesine neden olan yeni bir kısır döngü yaratır. Bu durum hem çeteleşme türündeki zorbalıkta hem de yöneticilerin yaptığı zorbalıkta geçerlidir. Örgüt buna göz yumduğu, kimi zaman kışkırttığı için, kurban kendini büyük baskı altında çaresiz görür.
Kendine zorbaca davranılan kişi, zarar vermek istemeyen, kendini son derece sorumlu bulan iyi bir varlıktır ve saldırıya açıktır. Ayrıca “assertive” özelliği yoktur. Kendi ağırlığını karşısındaki kişilere hissettiremez, rahatça reddedemez, “Hayır” diyemez, direnç göstermek yerine hep uyum sağlamayı ve fedakarlığı seçer. Öyle yetiştirilmiştir. Özetle en büyük sorunu; “Siz bunu bana nasıl söylersiniz? Ben işimi doğru dürüst yaptım, başka bir şey yapmam gerekiyorsa, bunu zamanında sizin bildirmeniz gerekir” şeklinde konuşamamasıdır. Orada bir problem vardır. Bu kişiye “assertive” olmayı öğretmek gerekir. Türkçe’de “assertiveness” kavramını; kendi değerini ve önemini bilme ve bunu sözleriyle, beden diliyle ve eylemleriyle karşısındakine bildirme ve kendi dediğinde direnme olarak tanımlayabiliriz. Zorbalığa uğrayanlarda bu eksiktir. Ayrıca kişi işini kaybetmekten, gururunun incinmesinden, verimsiz, başarısız, dikkatsiz gibi sözcüklerin kendine yapışıp kalmasından, bunların başkası tarafından kullanılmasından ve duyulmasından, hem kendine yapılan ithamların duyulmasından, hem de işini kaybetmekten korkar.
Özetle kurbanların profilleri böyle. Bu yüzden, “Zorbalık herkesin başına gelebilir mi?” Sorusuna “Evet, herkes üzerinde denenebilir, ama herkes kurban olmayabilir. Dirençli, cesur, bu davranışları kabul etmeyeceğini belli eden kişinin saldırıya maruz kalması durumunda göreceği zarar azdır. En azından kendine olan güvenini yitirmeden önce başka bir iş bulur ve sağlığı bozulmadan yeni bir ortama geçmiş olur.
Zorbalığa uğrayan kişi, bunu kimseyle paylaşamıyor. Asıl sorun buradan kaynaklanıyor; zorbalık mağduru içe dönüyor, kendinden şüphe ediyor fakat bunu ne eşine, ne yakın bir arkadaşına ne de iş yerinden birine anlatamıyor. Zaten bununla ilgili bir merci oluşturulmuş değil. Örneğin, insan kaynaklarına gidip başvuramıyor, başvursa da sonuç alamıyor. Dolayısıyla yoğun depresyon başlıyor. Depresyonun sonrasında çeşitli ağrılar, yüksek tansiyon vb yaşanıyor ve bu durum hastalanmalara kadar gidiyor, kişi en sonunda çalışamayacak hale geliyor ve işten ayrılıyor.
Ayrıca kişinin psikolojik sorunlar yaşaması da söz konusu. Örneğin; kaygı, stres, yoğun endişe, panik atak oluşabiliyor. Alerji ve uyku bozuklukları da oluşabiliyor.
Örneğin; kişinin gece yatarken düşündüğü tek şey ertesi gün yapacağı sunum oluyor. O sunumla ilgili patronu eğer “Sen bu işi süper yapacaksın, sakın meraklanma, ben sana destek olurum!” demişse başka, “Göreceğiz bakalım nasıl olacak yarınki sunumun, Pek Bilmiş Hanımefendi… Gözüm üzerinde olacak.” demişse o kişi daha başka uyur. İkincisinde kişi gerilir, uyuyamaz, kaygılanır, yoğun endişe ve stres oluşur. Nefes alamaz; kalp çarpıntıları ve karın ağrıları başlar, çalışmaları bozulur, odaklanamaz, konsantre olamaz, sinirli olur, her an kendini tehlikede hisseder, paranoya geliştirir. Sürekli tetikte ve gergin olur. Kafasında sürekli olarak komplo teorileri ve zorbanın ona yaptığı / yapması muhtemel tavırlar bulunur, baş ağrıları, tüm duyguları bastırmadan ötürü çıkan rahatsızlıklar ve yüksek tansiyon oluşur.
Bunların dışında kâbuslar, kötü anılar, alkol, sigara ve uyuşturucu madde kullanımı başlar. Yüksek dozajlı, uyuşturan ilaç verildiği zaman kişi kendini rahatlamış hisseder, sakinleşir belki ama, bu sefer de düşünecek hali bile kalmaz, odaklanamaz, işini düzgün yapamaz, performansı düşer.
Aşırı yorgunluk, çalışamama ya da yataktan çıkamama durumlarına da sıkça rastlarız. Kişi, bel ağrısından ya da uykudan başını kaldıramaz. Kendini kapatır, çalışamaz. Belirgin kilo kaybına ya da kilo alma görülür. Eklem, kas ağrıları yaşar. Dayanma gücünün son haddine geldiği zaman ise zorba kişiye karşı saldırıya geçer.
Zorbalık yapan olan kişi bilmeli ki; zorbalık yaptığı insan %40 olasılıkla depresyona girecek. Depresyona giren kadınların %31’i, erkeklerin ise %21’i PTSD yani travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor. Bu demektir ki, duygusal dengesi ve sağlığı öyle zarar görüyor ki, bir daha çalışamaz hale geliyor.
Kurumsal zararlar çok yüksek, dolayısıyla şirkette zorbalık yapıldığını anlamayan yöneticiler büyük çapta zarara girmiş oluyorlar. Çünkü hedef seçilen kişi başarılı bir kişi ve bilgi envanterinin en önemli adaylarından biri, zorbalık bu nedenle iş kaybına ve kurumun veriminin düşmesine neden oluyor. Ayrıca iş yerinde yüksek işgücü devri oluyor, büyük masraflar getiriyor. Kurbanların %82’si işten ayrılıyor. Sağlık masrafları veya performans değerlendirme sistemi yüzünden kişiler işten ayrılıyor. Bunlar kurumsal olarak yaşanan sorunlar.
Performans değerlendirme sistemleri kurumların içerisinde öyle oturmuştur ki; kişi oturur müdürüyle performans değerlendirmesi yapar. Müdür zaten çalışana zorbalık yapmaktadır. Performansın o kişi tarafından iyi değerlendirilmesi beklenemez. Kişi ne kadar başarılı olursa olsun zaten önü performans değerlendirme yüzünden tıkalıdır. Kurumda sağlık ödemeleri artar. Müşteri odaklı bakıldığında, müşteriye hizmet niteliğinde düşme görülür. Bunların kurumsal maliyetleri çok yüksektir.
Bunu engellemek için zorbalık yapan kişi nasıl bir tavır takınmalı, neler yapmalı?
Öncelikle kişi, dirençli ve cesur olmayı öğrenmeli. Zorbaya karşı direnmeli, kendi hakkını aramalı, kendine saygı duymalı, değerini bilmeli, öneminin farkına varmalı. Yani kişiler, nazikçe, biraz dişini göstermeli. Beden diliyle, sakin ses tonuyla varlığının gücünü hissetmeli...
Zorbalık için henüz farkındalık gelişmiş değil ama eğer yapılan ve yapılması istenen her şeyi yazılı bir şekilde kanıt oluşturabilecek olanak varsa, böyle bir dosyanın mutlaka oluşturulması gerekir.
“Ben sana şunu söylemiştim, neden yapmadın!” Diye bağırıldığı zaman sakince “İsteklerinizi yazılı biçimde istemiş olduğumu size bildirmiştim” diyorsunuz. “Yazı gelmeyen hiçbir şeyi talimat olarak kabul edemiyorum, çünkü şirketin kuralları böyle” diyorsunuz. Hala sözlü olarak, düşük nitelikli işler veriliyorsa, bunlara yazıyla cevap veriyorsunuz: “Benim iş tanımım bunları kapsamamaktadır. Bu tür işlerinizi sekreterlerinizin yapması daha uygundur” şeklinde bir yazı yazıp, kopyasını saklamak gerekir. İşin acı tarafı, bunlar rapor edildiği zaman çok şey umulmamalı.
Gerekirse kişi, tıbbi ve psikolojik yardım almalı. Stres, panik ve çaresizlik için mutlaka yardım almak gerekir. İş arkadaşlarıyla, eşiyle, herkesle bunu paylaşmak gerekir. Paylaşılmadığı zaman bu durum, ağır bedensel hastalıklara yol açabilir. Eğer kişi her türlü yardımı aldığı halde, dayanamıyorsa en son şey; kişinin iş araması, hatta hemen istifa etmesidir. Çünkü travma sonrası stres bozukluğu, psikolojik bozukluklar, derin hastalıklar ve yüksek tansiyonlar ile yaşamaktansa başka bir yerde şansını denemek daha mantıklı bir yoldur.
Ayrıca, bire bir ortamda tek başına talimat almamak gerek. Talimatları başkasının yanında almaya çalışmak da etkili olabilir. Kişi odaya çağrıldığı zaman o odaya bir arkadaşıyla birlikte gitmeye çalışmalı ya da “Bana isteğinizi bu odada bildirmeniz gerekmiyor. Bana yazılı bildirin veya bir arkadaşımın yanında söyleyin, onun da duymasını istiyorum, beraber çalışıyoruz” demelidir. O arada tanık oluşturulmuş olur.
Tanık oluşturmak çok önemlidir. Arkadaşlarının kişiye şahitlik etmesi gerekir. Sonuçta zorbalık rapor edilirken en azından bir tanık bulunması gerekecektir. Ama buna cesaret edebilecek bir arkadaş bulmak zor olabilir, çünkü o da işini riske atmak istemeyebilir. Bunlara ek olarak, kişinin stres azaltıcı yöntemler öğrenmesi ve uygulaması şarttır.

Kısa ve uzun vadede yapılacaklar...

Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde insan kaynakları yöneticilerine bu anlamda büyük görevler düşmektedir. Çünkü Avrupa Birliği zorbalık-mobbing-bullying olarak adlandırdığımız olguyu kabul etmiş ve iş kanunları arasına, kurbanları koruyan ve zorbaları cezalandıran yasaları yerleştirmiştir. Kurumlar, en azından çalışanlarını seçerken; eğitim ve tecrübe gibi yetkinliklerin yanı sıra, kişilerde iletişim tarzına ve görgü kurallarına uyup uymadığına dikkat etmelidir. Kurumun etiğinin içinde bu olguya karşı tedbirler yer almalıdır. Kişilerin bu konularda kendilerini yetiştirmesi konusunda tetikleyici olmalıdır.
Devletin kurumları ve kanun koyucular da milyonlarca insanı ve ailelerini etkileyen bu toplumsal yaraya karşı duyarlı davranmaya başlamalı, bir an önce tüm sektörlerde ve kamuda yapılacak araştırmaları desteklemeli ve karşı tedbir almaya kurumları teşvik edecek yasaları, Avrupa standartlarından örnek alarak oluşturmalıdırlar.

1 yorum:

  1. Ogretimden baslayan emir demir zinciri yetismis insana daha cok koyuyor.
    cin iskencesi kucukken basliyo once ogretmene ve mudure itaat devaminda lise duzeyinde (simdi lise kaldi mi bilmiyorum) hoca & mudur ikilisine geciyor.
    Universitelerde egomanyak proflar ve asistanlar...
    askere giden (erkekler icin) insanlarda da rutbesel egolar ve iskenceler devam ediyo..
    eh bunun devaminda saglikli bir is hayatina egosuz devam eden var mi..
    Hele calistiginiz sirkette ustunuzde bir kadin varsa..
    daha beteri kadin patron,mudur herneyse altindaki kadinlari daha cok eziyor..
    bu yazinin hami$i olmiycak..

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.